Sahilde, denizin üstüne uzanmış lokantalarda, yaklaşık sekiz, on lokanta... Her zaman, hepsi tıklım tıklım dolu olur, hele de bu aylarda, hele de on günlük tatilde...
Ya şimdi?..
“Tek bir Allah’ın kulu yok, tek bir masa yok, lokantalar ışıkları söndürmüş, hepsi karanlığa gömülmüş.
Bodrum Gündoğan sahilinde”.
Bodrum’a şu kadar insan gelmiş, bu kadar yer dolmuş, her yer kalabalıkmış, filan!..
Olabilir de, o kalabalık herhalde Bodrum’un içinde.
Geçen akşam saat 21:00 dolaylarında o sahilde yürürken, ağzım açık kalıyor. Denizin üstündeki lokantalar bomboş, buna karşılık, lokantaların bir kaç metre karşısında, kara tarafındaki kafelerde bir kaç masa, sessiz sohbetler, fısıltılı konuşmalar.
Bazen cılız bir müzik.
Gülen, eğlenen?..
“Egemen duygu, durgunluk”.
Gülmeyi unutan, asık suratlı, kaygılı, her zorunlu harcamasında elindeki parayı yeniden hesaplayan milyonlarca insan...
Üç kebap 530 lira
O lokantalar neden boş?..
Çok basit iki örnek var.
Bodrum’da üç kişi bir kebapçıya gidiyor.
“Üç Adana kebap, bir salata, bir semizotu salatası, içki yok, iki şişe su.
530 lira!..”
Ya da...
İki kişi bir lokantaya gidiyor.
“İki biftek, bir salata, bir patates tava, bir fava, içki yok, iki şişe su.
660 lira!..”
O lokantaların neden boş olduğu belli değil mi?..
Hele balık yemeye kalkılırsa ve biraz içki, hesap bin beş yüz lirayı havada geçiyor. Asgari ücretin dörtte birine yakın!..
Ne bu be?.. Ne bu?..
“Pazarda bir kilo peynir 170 lira!..”
Ne bu be?.. Bu ne?..
Nebati ve Kavcıoğlu
Bu fiyatları görünce...
Aklıma Hazine ve Maliye Bakanı “Nureddin Nebati” geliyor.
“Onun gözlerinde bir türlü parlamayan ışığı, yersiz gülmeleri ve benzetmelerini, attığı palavraları, hiç bir sözünün bir sonrakini tutmadığı boş vaadlerini” anımsıyorum.
Sürekli değiştirdiği enflasyonun düşüş tarihlerini, ‘Türk Lirası artık en dip noktasında’ dediği gün, Lira’nın biraz daha değer kaybettiğini, büyüyen bir ekonomiden söz ederken, nedense o büyümeden hiç kimsenin nasibini alamadığı gibi, tersine daha da yoksullaştığı bir ekonomide...
Saçma sapan teorilerle halkı oyalamaya çalışan bir Hazine Bakanı!..
Ya Merkez Bankası Başkanı?..
“Başkan olmadan önce yazdığı gazetede bol keseden atıp tutan Şahap Kavcıoğlu’nu ara ki, bulasın!..”
İş ve çalışma dünyası, piyasalar neredeyse gazetelere “Kayıp aranıyor” diye ilan verecek!..
Döviz rezervleri tarihin en düşük düzeyine iniyor, enflasyon, o da TÜİK’e göre, yüzde 100’e doğru yol alıyor, TL sürekli değer kaybediyor, cari açık katlanmış gidiyor...
“Sayın Başkan emir - komuta zincirinde, gıkını çıkarmadan yerinde oturuyor.
Hâlâ o koltuğu işgal ediyor mu, insan bazen kuşkuya kapılıyor”.
Ekonomiden zerre kadar anlamayan beceriksiz bir Bakanın yanında, hiç bir inisiyatifi olmayan, ekonomiden ne anladığı belirsiz bir Merkez Bankası Başkanı!..
Sonuç ortada.
Türkiye’nin notu
Şu bayram günü kötü haber uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu “Fitch’ten” geliyor.
TL’nin erimesi, enflasyonun tırmanışını sürdürmesi sonucu Fitch...
“-Türkiye’nin kredi notunu düşürüyor.
-Ekonominin görünümünü negatif olarak niteliyor.
-Mali riskin bulunduğunu vurguluyor.
-Politik güvenirlik açısından kırılganlıkların arttığını belirtiyor”.
İçerdeki olumsuz tablo yurt dışına da çoktan yansımış bulunuyor. “Çoktan”, çünkü bu yıl içinde Türkiye’nin kredi notu ikinci kez düşürülüyor. İlki Şubat 2022’de ve şimdi.
Mongolya, Lesoto, v.s
Futbolda vardır ya...
“Küme düşmek!..
İşte, kredi notumuzun bir derece daha düşürülmesiyle birlikte, küme düşüyoruz”.
Bu seferki düşüş hayli dramatik.
Dünkü “Karar” gazetesinde iktisatçı Prof.Dr. Fatih Özatay’ın çarpıcı bir tespiti var. Önemli, çünkü Özatay bir ara Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinden bulunuyor:
“İflas dahil dokuz küme var, biz şimdi altıncı kümeye düştük”.
Altıncı kümedeki diğer ülkeler şunlar:
“Bolivya, Kamerun, Kosta Rika, Lesoto, Mongolya, Nijerya”.
Kaçımız bu ülkelerin haritadaki yerini gösterebiliriz?.. Türkiye işte o kümede!..
“İflas dahil, dokuz küme var, biz şimdi altıncı kümedeyiz” demenin Türkçesi şu:
“Türkiye’nin iflasına çeyrek var, iflasa üç var!..”
Ne “başarı” ama
Fitch’in derecemizi düşürmesinin bir başka kötü yanı yabancı sermaye ile ilgili.
“Yabancı sermaye girişini engelleyen bir not”.
Ama, Nebati hâlâ hayal âleminde dolaşmayı sürdürüyor, üstelik “gözlerindeki ışıltıya”, bakın ne ekliyor:
“Gerekirse, ecdadımız gibi, gemileri karadan yürütür, yine de hedefimizden sapmayız”.
Vay anasına sayın seyirciler!.. Hızını alamıyor, devam ediyor:
“-Türkiye yurt dışı yatırımcılar için ilgi odağı olmaya devam edecektir.
-Yatırımcılar ‘Türkiye’nin başarı hikâyesinin’ giderek daha fazla dikkat çekeceğine inanmış durumda”.
Bu sözleri ekonominin dili ve mantığı ile açıklamak mümkün değil.
Fitch bu saatten sonra Türkiye’ye yabancı yatırımcı gelmez derken, Nebati kendi kendine uydurduğu ‘başarı hikâyeleriyle’ ormanda ıslık çalmaya devam ediyor.
“Sizler!..
Türkiye’yi yönettiğini sananlar!..
140 yıl önce Osmanlı’nın olduğu gibi, Türkiye iflasa sürükleniyor, iflasa!..
Haberiniz var mı?..”
Desen: Selçuk Demirel
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin ‘Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |