78’liler hareketinin sözcüsü Celalettin Can sosyal medyadaki paylaşımları gerekçesiyle, “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklanıyor. “Kaçma ve delilleri karartma şüphesi” nedeniyle tutuklanıyor.
Oysa, Celalettin Can herkesin bildiği, tanıdığı, ne zaman istense, yeri yurdu belli olan biri. Ne kaçması, ne delilleri karartma şüphesi?
Aynı gün, yani iki gün önce, bir başka akıl almaz olay daha yaşanıyor.
22 Aralık’ta yakalanan ve IŞİD bombacısı olduğu iddia edilen, bu iddia nedeniyle hakında dava açılan Suriye uyruklu Afra Şaar ilk duruşmadan serbest bırakılıyor.
Bu kişinin “kaçma ve delilleri karartma şüphesi” olmadığına karar veriyor mahkeme.
Birisi cümle alemin tanıdığı, bildiği kişi, “kaçacak” şüphesiyle tutuklanıyor, diğeri hakkında çok ağır bir iddia var, serbest bırakılıyor.
Bu “bizim günümüzdeki hukuk düzenimiz.”
Demirtaş nihayet
Son günlerde yargı tarihine geçecek olaylar birbirini izliyor.
Eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş 4 Kasım 2016’da tutuklanıyor. İlk duruşması 7 Aralık 2017’de yapılıyor. O duruşmaya Demirtaş getirilmiyor.
Duruşma binanın bodrum katında yapılıyor. Telefon ve internetin çekmediği bodrum katındaki duruşmada gazetecilere bilgisayar ve telefon yasağı getiriliyor.
HDP yeni eş başkanlarını seçiyor, Selahattin Demirtaş artık eş başkan değil.
Demirtaş’ın yeniden duruşması var. Duruşma salonu aniden değişiyor, duruşma bodrum katından normal bir yere alınıyor. Daha da önemli olan:
Demirtaş tutuklandıktan tam 470 gün sonra ilk kez mahkeme karşısına çıkıyor.
1-Bu nasıl bir hukuk? Bu nasıl bir ceza muhakemeleri usulü? Açıkça insan hakkı ihlali değil mi?
Devamı var.
Demirtaş’la ilgili iddianamede onun yasama faaliyetleri kapsamında, yani milletvekili olarak yaptığı açıklamalar suç delili olarak gösteriliyor.
2-Bu nasıl bir hukuk? Bu nasıl bir ceza muhakemeleri usulü? Açıkça insan hakkı ihlali değil mi?
Devamı var.
Demirtaş duruşmada çarpıcı bir gerçeği açıklıyor:
“İddianameyi hazırlayan savcılardan on ikisi FETÖ sanığı olarak tutuklu.”
Bu gerçek bir şeyi değiştirmiyor, Demirtaş’ın tutukluluğuna devam kararı veriliyor.
3-Bu nasıl bir hukuk? Bu nasıl bir ceza muhakemeleri usulü? Açıkça insan hakkı ihlali değil mi?
Devamı var.
Bu “bizim günümüzdeki hukuk düzenimiz”.
6 Kasım 2016 tarihli bildiri
CHP Parti Meclisi 6 Kasım 2016 tarihinde bir bildiri yayınlıyor.
Geçenlerde Tayyip Erdoğan’ın avukatları “bildiride Erdoğan’a hakaret edildiği iddiasıyla Kemal Kılıçdaroğlu ve altmış Parti Meclis üyesi hakkında savcılığa dilekçe vererek, onların cezalandırılmasını” istiyor.
Özellikle son üç, dört yıldır pek çok ilk ve pek çok garip ve pek çok akıl almaz ve pek çok kural çiğnenen bambaşka bir ülke olduğumuza göre, bu şikayet de, yine o pek çok ilk ve pek çok gariplerden biri dizisinde yerini alıyor.
Parti Meclisi altmış kişiden oluşuyor ama, sonuçta bir tüzel kişilik. İlk kez bir Cumhurbaşkanı bir siyasal partinin bildirisine, evet bildirisine normal siyasal yollardan cevap vermek yerine, o bildiriyi yayınlayanlara ceza verilmesi için savcılığa başvuruyor.
Zaten yediden yetmişe, Erdoğan’ı kim, hangi nedenle eleştiriyorsa, anında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçuyla mahkeme karşısına çıkabiliyor ve pek çok örneği olduğu gibi, hatta tutuklanıyor.
Bir haftada 19 işçi
Artık medyada ya şöyle bir haber olup geçiyor ya da haber bile olmuyor. Olsa bile, kimse üstünde durmak zahmetine katlanmıyor.
12 Şubat ile 20 Şubat arasında, yani bir haftada iş kazalarında, hayır iş kazası değil, iş cinayetlerinde 19 işçi hayatını kaybediyor.
Ölen öldüğü ile zaten kıt kanaat geçinmeye çalışan geride kalan aile sefalet içinde yaşamaya devam ediyor.
O insanlar neden ölüyor? Bu iş cinayetleri neden bir türlü bitmek bilmiyor, neden önlenemiyor?
İş cinayetleri neden bizim ülkemizde her türlü ölçüyü çoktan aşıyor ve Avrupa ülkeleri arasında ilk sıraya yerleşiyor ve bu “rezil rekoru” neden kimseye bırakmıyor?
Ölenlerin ailelerine kim, nasıl bakıyor?
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkan Vekili CHP milletvekili Şenal Sarıhan insan hakları ihlalleriyle ilgili her hafta bir bülten yayınlıyor.
Celalettin Can ve serbest bırakılan IŞİD militanıyla ilgili olan hariç, yukarıda aktardıklarım Şenal Sarıhan’ın hazırladığı bültende yer alıyor.
Türkiye’de her hafta ama, her hafta farklı alanlarda insan hakları ihlalleriyle geçiyor.