İkisi de, Konya Yüksek İslam Enstitüsü mezunu.
Doktora tezini yazan da, teze hocalık yapan da...
Tezi yazarak, bilimsel bir seviye kazanarak ”doktor” unvanını alan Mustafa Çoban adında biri.
Teze hocalık, danışmanlık yapan Prof. Dr. Abdullah Özbek adında bir öğretim üyesi.
Danışman Özbek, “ince bıyıklı”, anabilim dalı “din eğitimi” olan bir öğretim üyesi. Makaleleri ilginç, çoğunluğu “Risale-i Nur” üzerine.
“Bediüzzaman Sadi-i Nursi”, “Risale-i Nurdan Hutbeler”, “Risale-i Nurdan Derlemeler” gibi Nurculuk üzerine çalışmalar.
Doktora tezini yazan Mustafa Çoban ise, Konya’daki İslam Enstitüsünü bitirdikten sonra bir süre Diyanet İşleri Başkanlığının taşra örgütlerinde çalışıyor. Bir ara Konya Müftü Yardımcılığı görevinde bulunuyor. Şu anda Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Anabilim Dalı öğretim üyesi.
2007 tarihli tez
Mustafa Çoban 2007 tarihinde Prof. Özbek’in danışmanlığında bir “doktora tezi” yazıyor.
Şimdi sıkı durun, tezin başlığı ve konusu şu:
“Kur’an ve Sünnet Rehberliğinde Şeytanla Mücadele Edecek İnsanın Eğitimi”.
Bir “şeytan” var, Kur’an rehberliğinde o şeytanla mücadele etmek gerek. İşte, o mücadele edecek kişiyi “eğitmek” gerek, “nasıl eğitileceğinin” yöntemleri, usul ve erkanı o “doktora tezinin” konusu!..
Şeytan ne:
“Tam bir hurafe, yani geçersiz, akıl ve mantık dışı, rasyonel bilimi çoktan geride bırakan inanca” göre:
‘Gözle görülmeyen, fakat varlığının kesin olduğuna inanılan, kötülükte çok ileri giden, insanları doğru yoldan çevirmeye çalışan cin!..’
İşte, bu “cinlerle” uğraş, “bilimsel bir doktora tezinin” konusu!.. “Doktora tezi” olduğuna göre, bu bir “bilimsel tez!..”
“Şeytanla mücadele” öyle kolay bir şey olmasa gerek!..
Bu “mücadelenin” bilimsel olarak iyi analiz edilmesi ve mücadele edecek insanın da “eğitilmesi” gerekir ki, ağzınızdan yel alsın, hepimizi cin çarpabilir!..
Bilimsel açıdan Türkiye’nin geldiği yer işte bu.
O yeri görmek ve anlamak için bu gibi “doktora tezlerine” ne kadar çok ihtiyacımız olduğu ortada!..
İyi ki, böyle “bilimsel tezler” yazılıyor da, bizde “şeytanla mücadele edecek insanların eğitimleri” üzerine bilgi sahibi oluyoruz.
“Öğrettikleriniz artık geçersiz”
Böyle bir “doktora tezi” Türkiye’de eğitimin nereden nereye gittiğini gösteren bir örnek.
Bir PİSA var. Uluslararası Eğitim Değerlendirme Testi, OECD bünyesinde. Nedir PİSA?..
“Öğretilen bilgi ve becerileri değerlendiren proje”.
Fen, matematik, okur yazarlık dalları önde gelmek üzere, öğrencilere verilen bilgilerin değerlendirilmesi. Soru soruluyor, yanıt yanlış olsa bile, öğrenci acaba akıl ve mantık yürütebiliyor mu?.. Analiz edebiliyor mu?.. Bu ölçülüyor.
Her ülkeden olduğu gibi, Türkiye’den giden öğrenciler de PİSA testine tabi tutuluyor. PİSA Başkanı Andreas Schleicher acı sonucu açıklıyor:
“Türkiye’de öğretilenlerin artık hiç bir geçerliği yok. Ezbere dayanıyor, yaratıcılık ve analiz yok”.
“Şeytanla mücadele eden insanı eğitirken” nasıl yaratıcılık olacak?..
2017 itibariyle, Türkiye eğitim sistemi kalite sıralamasında 130 ülke arasında 101. sırada.
Kaliteyi “şeytanla mücadele” belirlerse, 101 de olur, 121 de.
Kırmızı çizgiler
İlkokuldan başlayarak üniversitelere kadar kalitesizlik paçalardan akıyor.
2018 verilerine göre, dünyada ilk beş yüz üniversite arasında bizden sadece 9 üniversite var. Dünya üniversiteler değerlendirmesi sayfasında Türkiye yok!..
Her fırsatta, siyasette ve sosyal hayatta bunlar sürekli işlerine gelmeyen alanlarda “kırmızı çizgilerden” söz ediyorlar ya...
Dünya Eğitim Haritasında, kaliteyi ve çağdaşlığı gösteren haritada, Türkiye Cezayir, Tunus, Kolombiya, Tayland, ve Peru ile kırmızı çizgide, yani en alt düzeyde.
Matematik testinde yine felaket sonuçlar alınıyor.
Türkiye’nin matematik testindeki başarısı OECD, yani 53 Avrupa ülkesinin gerisinde. Tobago, Moldova, Tayland, Trinidad ve Birleşik Arap Emirlikleri ile aynı düzeyde.
Bakanlığın itirazı
PİSA sonuçları açıklandığında, 2015’te ve daha sorasında Milli Eğitim Bakanlığı açıklamayı patlatıyor:
“PİSA haberlerine itibar etmeyiniz, söylenenler doğru değildir”.
Yaptıkları sadece bu!..
Herhangi bir BATI ülkesinden ya da kurumundan Türkiye aleyhine bir karar, bir hüküm, bir veri, dolayısıyla “bir gerçek” açıklandığında gelen tepki hiç sekmiyor:
“Doğru değil... Yok hükmünde... Bize kasıtları var...”
Bence de var, adamlar “şeytanla mücadele” etmesini bilmiyorlar. Ayrıca “şeytanla mücadele edecek insan eğitiminden” de haberleri yok!..