Yalçın Doğan

21 Eylül 2016

Hayatlara sahip çıkma tepesi

Cerrattepe AKP iktidarının en büyük skandallarından biri

1750 Metrede 245 Gün. 

Sadece 245 gün de değil, tam 26 yıldır verilen bir mücadele. 245 gün son iki yılın fiilen mücadeleyle geçen süresi Artvin Cerrattepe’de.

Cerratepe bir dünya doğa harikası, gördüğüm bir yer, insanın nefesi kesiliyor o doğa güzelliği karşısında. Taşıdığı doğal niteliklerle İsviçre Alp’lerini, Avusturya, İtalya, Almanya yaylalarını, İskoçya ormanlarını geride bırakan, insanı titreten manzaralara sahip.

İki bin 727 bitki türü yetişiyor. Altı Kafkasör Yaylası, sağı Hatila Milli Parkı, solu Kent Ormanı, arkası Atabarı kayak merkezi. Artvin’e kuş uçuşu dört kilometre.

Bununla kalmıyor, yeraltı çok zengin. Bakır, altın, gümüş ve çinko var. İşte, bu zenginlik başına yıllardır dert açıyor.

Önce 1990’larda bir Kanada firması oradaki altın ve bakır madenini işletme ruhsatı alıyor. Artvinli ayaklanıyor, aldığı ruhsata rağmen, firma vazgeçiyor. 1998’de yine bir Kanada firması şansını deniyor, ama Artvinli mücadeleyi bırakmıyor, o şirket de çekilip gidiyor.

İşte o firma

Cerrattepe madenlerinin işletilmesi 2012’de yeniden ihaleye çıkıyor. İhaleye katılma bedeli 180 milyon lira. İki firma katılıyor, Cengiz ve Özaltın.

Şimdi işletme ruhsatı Cengiz Holding’de, hani “Milletin a..na koyacağız”  diyenlerin sahip olduğu firma. Cerrattepe’de dediğini yapmayı deniyor, ama karşısına önce Artvin halkının destansı direnişi, sonra da mahkeme kararları çıkıyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına rağmen.

TMMOB madenin işletilmesi halinde, elli bin ağaç kesileceğini rapor ediyor.

Halk 1.750 metreye çıkıyor, kadın, erkek, çoluk, çocuk, yaş, baş dinlemeden, direniyor. Nedenleri var.

  1. ÇED Raporu,
     
  2. Mahkeme kararı.
     

"Tehlikeli"

İşletmek için ÇED Raporu gerek. O rapor geliyor:

“Altın, bakır, çinko dışında civa, kurşun ve arsenik madenlerinin hava ve suyla teması çok tehlikelidir.”

2013 tarihli bu ÇED Raporu üzerine İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Arkasından 2014’te mahkeme işletme ruhsatını iptal ediyor:

“Burada madencilik faaliyeti yapılması halinde Artvin şehir merkezi yaşanabilir alan olmaktan çıkacaktır.”

Daha ne desin?

Danıştay devamını getiriyor, “Burada maden işletmesi olmaz” diyerek, mahkemenin kararını onaylıyor. Sıkı bir hukuki mühür.

Ama, ne gam?

Ertesi gün yeni ÇED

Bu kadar açık, bu kadar net ÇED Raporu ışığında mahkeme 24 Aralık 2013’te yürütmeyi durdurma kararı veriyor, veeeee...

Firma 25 Aralık’ta, ertesi gün, aradan yirmi dört saat geçmeden ikinci bir olumlu ÇED Raporu alıyor bakanlıktan.

Helal olsun bakanlığa, bakanlık dediğin böyle çalışır.

Firma dediğin işine böyle asılır. Bir gün önce ÇED Raporu'na yürütmeyi durdurma, bir gün sonra yeni bir ÇED Raporu, yeni bir izin.

Bu skandalın ardından Artvin halkı, artık Türkiye’nin dört bir yanında çevreye saygılı insanların ve kurumların desteği ile yeniden direnişe geçiyor.

1750 metrede çoluk, çocuk, yaşlı, başlı kadın, erkek hep birlikte.

Aslında kendi hayatlarına sahip çıkma mücadelesi.

O mücadeleye emniyet dipçikleri, iş makinalarıyla karşılık veriliyor.   

"Vatan düşmanları"

Mahkeme, Danıştay filan hak getire, madem ki, yeni bir ÇED Raporu, şirket ve bakanlık elele bugünlere böyle geliyoruz.

İki gün önce Rize İdare Mahkemesinde duruşma var. Duruşmayı izlemek isteyenleri polis altı kez arıyor, avukatlar bile üç kez aranıyor.

İzleyenleri, genel anlamda direnmeyi engellemeye dönük çabalar. 

Polise yardımcı olanlar eksik değil. Artık kimin emriyle, kimin adamı iseler, aniden “Vatansever Rizeli Gençler” adıyla bir grup zuhur ediyor ve meydan okuyor:

“Bayrağa karşı olanın hakkı kötektir.”

Ne bayrağı? Ne alaka ise!

Ardından asıl amaçları sırıtıyor:

“Çok sayıda araçla Rize Adliyesi önüne gelenler vatan düşmanlarıdır.”

Ne vatan düşmanlığı? Ne alaka ise!.. Akıl ancak bu kadar.

Aynı saatlerde Meclis kürsüsünde tehlikeye işaret ediliyor:

“Cerrattepe’de maden işletmeciliği heyelana yol açar, bu da çevredeki yerleşme yerleri için büyük tehlike.”

Bu hayati uyarılara rağmen, hala “Ben orada maden çıkartacağım” diye inat etmek, gerçekten büyük cesaret. Daha ötesi, Çevre Bakanlığı bu inada katkıda bulunuyor. 

Önceki gün mahkemede bakanlık yetkilileri “Olumsuz bir karar yok” diyebiliyor. Cengiz İnşaat avukatları ise, “Her şey hukuka uygun” iddiasında.

Duruşmanın gidişatından, kendisini baskı altında hisseden çevreci avukatlar “reddi hakim” talebinde bulunuyor.

Bakalım ne karar çıkacak ve dava nasıl devam edecek?

Kırk bin üzerinde ruhsat

Son yıllarda Cerrattepe ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde doğa tahribatı, çevreyi yok etme faaliyetleri eksik değil. 

Öyle ki, ormanlar azalıyor, sulak alanlar hızla kuruyor. Bunun sonucunda Türkiye çok tehlikeli bir kuraklığa doğru yol alıyor. Ünlü deyimle, “yaşanabilir alanların ciğerleri zehirle doluyor.”

3 Mart 2016’da, altı ay önce verilen bir Meclis Araştırma önergesi var. Pek çok ve farklı girişimler sonucunda doğal tahribatın araştırılmasını isteyen bir önerge. O önergeden bir cümle:

“Son on yılda kırk bin üzerinde maden ruhsatı verildi.”

Bunun yol açtığı tahribatı tahmin etmek bile mümkün değil.

Tabii, ne araştırma, ne bir şey. AKP “araştırmanın” a’sını bile duymak istemiyor. Nesini isteyecek?

Tayland'da köprü 

En tipik örneklerden biri Boğaz’a yapılan “Üçüncü Köprü.”

Köprü yapılsın, yapılmasın tartışmalarının çok ötesinde, “Nasıl yapılıyor” sorusu.

Binlerce ağaç kesiliyor. İklimi değiştirecek bir felaket. 

Köprüye karşı çıkanların önemli bir bölümü doğal tahribattan hareket ederek, oradaki bitki örtüsünün yok edilmesi sonucunda, haklı olarak, “İstanbul’un ciğerlerinin yok edileceğini” savunuyor.

Gerçekten kritik soru “nasıl yapılıyor?”

Tayland’da doğal örtüsü, zenginliği çok benzeri bir örnek var. Orada da köprü yapılıyor ama, köprüye giden yollar yerin altından geçiyor, doğa olduğu gibi korunuyor.

Cerrattepe AKP iktidarının en büyük skandallarından biri.