Yalçın Doğan

18 Şubat 2022

Güldünya, Münevver, Şule, Emine, Özgecan ve binlerce kadın, şimdi Sıla... 

Bunca cinayete rağmen, hâlâ geriden gelen, cinayeti önlemek yerine, ancak cinayet sonrası sözde harekete geçilen ibretlik açıklamalar sorumluların ne kadar aciz kaldığını gösteriyor.

"İzmir çarşısında bir kadın
Güpegündüz bir kadın
Gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen
Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen
Çocukları olan, ama çocukları olmayan
Güpegündüz bir kadın tabancayla vurulur."

Kadın cinayetleri ile ilgili:

Edip Cansever örneğin, böyle "Çiçekleri Sulasan" şiirini yazsa da...

Tomris Uyar örneğin, "Derin Kazın" öyküsünü yazsa da...

Hatice Meryem örneğin, "Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı" romanını yazsa da...

Elçin Poyrazlar örneğin,"Mantolu Kadın" romanını yazsa da...

 Zeynep Kaçar örneğin, "Yalnız" romanını yazsa da...

74 sanatçı bir araya gelerek, "Hayal ve Hakikat" başlığı altında sergiler açsa da...

Ya da "Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu" işbirliğiyle, yirmi kadın sanatçının katılımıyla "Kadınlar Yaşasın Diye" başlıklı sergi açılsa da...

Grafik tasarımcısı Vahit Tuna tarafından 2018 yılında öldürülen 440 kadını temsilen Kabataş'ta bir bina duvarına "440 çift kabın ayakkabısı" asılsa da.. 

Sezen Aksu, Nilüfer, Zuhal Olcay, Nazan Öncel, Aylin Aslım, Rojin gibi sanatçılar, şarkılarıyla "Kadınlar Vardır" albümünü çıkarsalar da...

Şiiri ile romanı ile şarkılarıyla, sergileriyle toplumsal duyarlığı bu ölçüde yüksek olan bir konuda, kadın cinayetleri durmak bilmiyor.

Son kurban 16 yaşındaki Sıla Şentürk, on ayrı suçtan sabıkalı bir sapık, nişanlısı Hüseyin Can Gökçek tarafından öldürülüyor.

Her yıl artıyor

Kadın cinayetleri Türkiye'de her yıl giderek artıyor.

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında işlenen kadın cinayeti 66 iken, 2021'de 280 kadın öldürülüyor, 217 kadın şüpheli şekilde ölü bulunuyor.

2019 yılında kadın cinayetleri tavan yapıyor, 474 kadın cinayete kurban gidiyor.

2020 yılında 300 kadın öldürülüyor, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunuyor.

Buna karşılık, kadınları koruyan "İstanbul Sözleşmesi'nin" imzalandığı 2011 yılında kadın cinayetlerinde ciddi bir azalma görülüyor. O yıl 163 kadın cinayete kurban gidiyor ancak, cinayet serisi  azalıyor.

Malum, birkaç ay önce Türkiye "bir gece yarısı kararnamesi ile tek bir imzayla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıyor!.."

Türkiye sarsılıyor

Ya eşi ya eski eşi ya nişanlısı ya sevgilisi ya babası ya erkek kardeşi ya bir tanıdığı ya bir yakını tarafından şiddete maruz kalan, tecavüze uğrayan, zaman zaman da töre cinayetine kurban giden kadınlara karşı işlenen cinayetler toplumda her sefer derin yankılar uyandırıyor.

Ama, o yankı orada kalıyor.

Güldünya Tören, Münevver Karabulut, Esin Güneş, Ferdane Çöl, Özgecan Aslan, Şule Çet, Fatma Şengül, Emine Bulut cinayetleri işleniş açısından unutulmuyor.

Kadınlar cinayete kurban giderken...

Çok çarpıcı...

Çok şaşırtıcı...

Hukuk adına utanç verici mahkeme kararları tuz biber ekiyor.

"Bazen cinayetin üstü kapatılmak isteniyor, bazen ‘tecavüzde kadının rızası vardı' gibi nedenlerle katilin cezası hafifletilmek isteniyor, bazen verilen cezada ‘iyi hâl indirimine' gidiliyor."

Katilin, caninin ‘iyi hâli' mi olur?..

Ve kadın cinayetleri durmak bilmiyor.

Kadın cinayetlerinde ‘iyi hâl indirimini' kaldırmak için Adalet Bakanlığı şimdi çalışma yapıyormuş.

Günaydın!..

Son kurban Sıla Şentürk

Her cinayetin arkasında toplumsal bir yara, bir eksiklik, bir mutsuzluk, bir hırs, bir gözü dönmüşlük, ağır bir cehalet, şiddeti çoktan alışkanlık edinmiş bir kıskançlık, kişisel ve toplumdan yansıyan hastalığın yanı sıra...

"Bunca cinayete rağmen, hâlâ geriden gelen, cinayeti önlemek yerine, ancak cinayet sonrası sözde harekete geçilen ibretlik açıklamalar sorumluların ne kadar aciz kaldığını gösteriyor."

Her cinayetin bir dramı var, büyük çoğunluğu, "geliyorum' diyen cinayet. Tıpkı Giresun'da 16 yaşındaki Sıla'nın öldürülmesi gibi.

Olaya bakıldığında, ayrıntılar hayati önemde.

"Danışmanlık" varmış

Cinayet öylesine "geliyorum"  diyor ki:

"Danışmanlık tedbiri var."

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı açıklamasında yer alıyor bu bilgi, açıklama şöyle:

"20 Ocak 2022 tarihinde danışmanlık tedbiri kapsamında yapılan en son görüşmede, çocuk ve ailesi tarafından herhangi bir risk ve tehdit durumundan bahsedilmemiş ve bu yönde bir başvuruda bulunulmamıştır."

"En son görüşmede" denildiğine göre, Bakanlık olayı izliyor.

Buna rağmen...

Aile acaba neden tehditten söz etmemiş?..

Neden başvurmamış?..

Bakanlık olayı izlediğine göre, neden bir gariplik sezmemiş?..Peşini neden bırakmış?.. 

Bir ihmal var mı, yok mu?..

Cinayet işlendikten sonra aynı Bakanlık:

"Hukuki süreç Bakanlığımız tarafından takip edilmektedir. Caninin mümkün olan en ağır cezayı alması için davaya müdahil olunacaktır."

Toplumun cinayete karşı duyduğu tepkinin ateşini almak üzere, klasik laflar!..

Davaya "müdahil" olsan ne olur, olmasan ne olur!..

Sen önce takip ettiğin olay ve olaylarda ihmal var mı, varsa neden var, onu takip et!..

Başka muhtemel cinayetleri nasıl önlerim diye, ona odaklan!..

Bundan sonra benzer "takip ettiğin, danışmanlık verdiğin" olaylarda daha duyarlı olmayı öğren!..

Ve de...

"Nutuk atmayı bırak da...

Bir kenara attığın İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden hayata geçir!..

O hiç kulak vermediği platformların, sivil toplum örgütlerinin önerilerine bak!.. Hepsi çözüm öneriyor!.."