Yalçın Doğan

27 Ekim 2022

Gazeteciler "konu mankeni" değildir!..

Yazılı ve görsel basında dışlanma, sansür, baskı, tutuklanma, yargılanma, gözaltı, ifade ve basın özgürlüğünün yok edilmesi, işsizlik Cumhuriyet tarihinin en yüksek sayılarına ulaşmış bulunuyor. "Basın tarihin en kara dönemini yaşıyor." Herkesin bildiği ve yaşadığı bu gerçeklerin tam ortasında... "Bir davet...

28 Aralık 2021, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti:

"Siyasi ve ekonomik baskıyla kapatılan yayın organlarında on iki bine yakın gazeteci işsiz kalmıştır."

10 Ocak 2022, Türkiye Gazeteciler Sendikası:

"Türkiye'de gazetecilerin yüzde otuzu işsiz durumdadır."

FİJ, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu:

"Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye 180 ülke arasında 149. sıraya düşmüştür."

2018'den bu yana Avrupa Konseyi:

"Dünyada gazetecilerin en çok hapiste bulunduğu ülkelerin başında Çin, Rusya, Türkiye, İran, Eritre, Etiyopya ve Suudi Arabistan gelmektedir."

12 Ekim 2022, Türkiye Gazeteciler Sendikası:

"Bu yılın ilk üç ayında 173 gazeteci yargılanmıştır. Halen 35 gazeteci hapiste bulunmaktadır."

Önceki gün on iki gazeteci daha gözaltına alınıyor. Elleri arkadan kelepçeli, tekme tokat eksik.

Bunların hiç biri sır değil.

Öte yandan...

RTÜK gerçek yayın yapan, iktidarın tanımıyla, "muhalif kanallara" bu yılın ilk dokuz ayında toplam 44 kez yayın yasağı ve 11.5 milyon lira para cezası yağdırıyor.

Basın İlan Kurumu yine "muhalif gazetelere" ilan cezası uyguluyor, resmi ilanları kısıtlıyor, hatta bazı gazetelere belli sürelerle hiç ilan vermiyor.

Sansür yasası

Bütün bunlar "gerçek gazetecilerin, gerçek meslektaşlarımın" bildiği, özellikle son on beş yıldır bilmenin ötesinde, birebir yaşadığı gerçekler. Yandaşlara bile, yabancı olmayan bilgiler.

Bunların ötesinde...

Daha geçen hafta Meclis'te kabul edilen ve Resmi Gazete'de yayınlanan "Sansür Yasası" iktidarın bulduğu deyimle "Dezenformasyon Yasası" üzerinden başta gazeteciler, hatta sıradan yurttaşlar dahil bir ile üç yıl arasında hapis cezasıyla tehdit ediliyor.

Kimse konuşmasın, herkes sussun, meydan sadece iktidarın yandaşlarına kalsın!..

Erdoğan ve medya

Ayrıca...

Özellikle son on beş yıl içinde Tayyip Erdoğan ve ekibinin medyaya bakışı son elli, altmış yıldır hiç görülmedik unsurlar taşıyor:

"- Yurt içi ve yurt dışı gezilerine Erdoğan sadece kendi yandaşlarını çağırıyor.

- Canlı yayına çıktığı TV röportajlarında karşısında yine sadece yandaş gazeteciler oturuyor.

- Hiçbir gerçek gazeteci bugüne kadar Erdoğan'a tek bir soru bile sorabilmiş değil, buna izin ve fırsat verilmiyor.

- Tek tek gazetecilere ve kurumsal olarak bazı gazeteler ile TV kanallarına akreditasyon uygulanarak, onların haber izlemeleri önleniyor, dolayısıyla halkın haber alma özgürlüğü kısıtlanıyor.

- İstediklerine basın kartı veriliyor, onun da ötesinde sürekli basın kartı taşımaya hak kazanmış gazetecilere, eğer muhalif görüyorlarsa, basın kartı verilmiyor."

Yazılı ve görsel basında dışlanma, sansür, baskı, tutuklanma, yargılanma, gözaltı, ifade ve basın özgürlüğünün yok edilmesi, işsizlik Cumhuriyet tarihinin en yüksek sayılarına ulaşmış bulunuyor.

"Basın tarihin en kara dönemini yaşıyor."

Bir davet

İşte, herkesin bildiği ve yaşadığı bu gerçeklerin tam ortasında...

"Bir davet...

Erdoğan bugüne kadar dışladığı...

Hiçbir biçimde yanına bile yaklaştırmadığı...

Zaman zaman ağır sözlerle eleştirdiği...

Muhalif gazetecileri şimdi hatırlıyor!..

Onların bazılarını yarın yapılacağı ilan edilen partisinin seçim etkinliğine ‘davet' ediyor!.."

Erdoğan'da muhalif gazeteci aşkı aniden neden depreşiyor?..

Çok basit.

Giderayak

Seçimde gideceğini artık kendisi de görüyor.

Yumurta kapıya gelmiş, son çarelerden biri olarak iktidara tutunma çabalarından biri de, muhalif gazetecilerle buluşmak.

On beş yıldır yüzlerine bile bakmadığı gazetecilere giderayak kapı açmak. Aslında gitmekte olduğunun itirafı.

O davette bile, yine bir ayrışma var, muhalif gazeteciler salonda ayrı bir yere alınacak, daha da önemlisi:

"Soru sormak yine yok!.."

Gidilir - Gidilmez

Muhalif bilinen bazı gazeteciler davet ediliyor, bazıları edilmiyor. Ve bizim dünyamızda bir tartışma başlıyor:

"Bu davete gidilir mi, gidilmez mi?.."

Davet özel bir konu. Katılıp katılmamak elbette kişinin kendi tercihi.

Ama...

Yukarıdan beri sıraladığım ve bütün meslektaşlarımın adı gibi bildikleri gerçekler ışığında...

Bazı meslektaşlarımın...

"- Ben giderim,

- Gazetecilik kimliğimle gözlemlerim,

- Henüz karar vermedim,

- Basın kartım yok ama" gibi söylemlerini, yine kişisel bir tercih olarak, ben anlamış değilim. 

Yarın bütün etkinlik baştan sona, büyük bir show halinde, yine pek çok yandaş kanaldan canlı yayınlanıyor.

Orada olsan ne olur, olmasan ne olur?..

Şu olur:

"Olmasan çok iyi olur, on beş yıldır medyaya uygulanan her türlü baskı, sansür, yasak, haksızlık, hukuksuzluk ve hapisleri kabul etmediğini göstermiş olursun.

Ya orada olursan...

Konu mankeni olursun!.."

Dik duruş...

Dik!.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.