Amerika: "S - 400 füzelerini kullanırsanız, sonuçlarına katlanırsınız!.."
Ankara buna ne yanıt veriyor?.. Hiç!.. "Susuyor!.." O efelenmeler ve "eyy" diye başlayan nutuklar yok.
Rusya: "Türkiye bizim hiçbir zaman stratejik ortağımız olmadı."
Ankara yine "susuyor!.." Doğru olmadı ama, Rusya ile öyle içli dışlı hale geliyoruz ki, savunma füzeleri, nükleer santrallar, enerji anlaşmalarıyla, AKP Hükümeti Cumhuriyet tarihinin Rusya’ya ekonomik ve siyasi olarak en bağımlı iktidarı haline geliyor. Bununla birlikte, "soğuk rüzgarlar" eksik değil, çünkü "güven" eksik.
Kanada: "Silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) teknolojik parçalarını Türkiye’ye artık satmıyoruz."
Ankara Kanada’nın koyduğu bu ambargoya karşı, yine sadece "susuyor!..." Oysa, ambargoya karşılık olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Kanadalı firmaların altın ve maden işletmeleriyle ilgili ruhsatları var ama, onlara dokunamıyor.
Suudi Arabistan: "Türkiye’den gelen ürünleri boykot ediyoruz."
Ankara diğer örneklerde olduğu gibi, "sessizliğini" koruyor. Suudi Arabistan’ın boykot çağrısına Fas ve Cezayir de katılıyor. Ankara bütün bunları görmezden geliyor.
Mısır, İsrail, Suriye, Irak, hatta Bulgaristan ile ilişkilerimiz malum!.. Berbat!..
Yunanistan ile savaşa bir ara neredeyse ramak kalıyor.
Avrupa Birliği, başta Fransa ve Almanya her fırsatta Türkiye’ye bir dizi eleştiri yöneltiyor.
Sonuçta "dış politika tam felaket." Sorun yaşamadığımız ülke yok gibi.
Halkta dış politika
Dış politikadaki bu çıkmaza rağmen...
Geçen akşam Halk TV’de Metropoll araştırma şirketi yöneticisi Özer Sancar’ın söyledikleri çok dikkat çekici:
"Yaptığımız araştırmalardan çıkan sonuçlara göre, AKP iktidarı yürüttüğü dış politika nedeniyle puan kaybına uğramıyor. Çünkü, dış politika denilince, devreye 'ulusal çıkarlar, milliyetçilik' giriyor, halka her zaman hükümetin yanında yer alıyor."
Çarpıcı bir tespit!..
Yukarıda aktardığım gerçeklere rağmen...
Özer Sancar devam ediyor:
"Muhalefet de, belki bunun farkında, dış politikayı eleştirse bile, kendisine orada çok fazla hareket alanı bulamıyor."
O zaman?..
Kararsızlar
Sancar’ın yine anketlerden çıkan tespitlerine göre:
"AKP’nin kemik yüzde 30 oyu var. O hiç değişmiyor, Tayyip Erdoğan’a verilen oy en düşük olduğu zaman, AKP yüzde 30’da kalıyor.
CHP yüzde 20 - 22 bandında gidip geliyor.
MHP yüzde 9’a ulaşamıyor.
İyi Parti yüzde 10’u zorluyor.
HDP yüzde 10 - 11 dolayında.
Babacan ile Davutoğlu’nun partileri yüzde 1 gibi, ikisini toplarsak yüzde 1.5, 2 dolayında."
Buna karşılık muhalefetin asıl dikkatini vermesi, kendine çekmesi gereken kitle kararsızlar.
"Kararsızlar yüzde 17 - 18 dolayında."
Bu kitle bilinçi bir biçimde AKP’den uzaklaşmış bulunuyor ama, nereye gideceğini bilmiyor.
Kasım Gülek - Meral Akşener
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in popülaritesi başında bulunduğu partiden çok ileride, yüzde 45’lerde.
Neden öyle?..
"Çünkü, bir süredir il il, ilçe ilçe dolaşıyor, halkla birebir ilişki kuruyor."
Bu muhalefet için tam anahtar bir gözlem.
Akşener’in çeşitli illeri dolaşarak, elde ettiği popülariteyi öğrenince, 1950’lere gidiyorum. Demokrat Parti’nin on yıl boyunca süren siyasi egemenliğine. DP, AKP gibi o dönemde hem özgürlükleri kısıtlıyor, hem ekonomi krize giriyor. Ama, oy oranı pek fazla düşmüyor.
"O inadı CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek kırıyor, bütün Türkiye’yi il il, ilçe ilçe, köy köy dolaşarak."
Bu değerli bir anahtar.
Salıdan salıya grup toplantılarında iktidarı eleştirmek, zaman zaman basın toplantılarıyla ve çeşitli fırsatlarda "Ankara’dan halka seslenmek oy getirmiyor".
Halkla birebir temas gerek, birebir... Ülkeyi dolaşmak şart.
Demokrasi cephesi
AKP’nin on sekiz yıllık siyasi egemenliğine son vermek için:
"Halkla birebir temas şart, gerekli, kaçınılmaz, vazgeçilmez!.."
Ve vazgeçilmez ve kaçınılmaz ve şart olan ikinci kural şu:
"Demokrasi cephesi olarak, hiç fire vermeden, CHP - İyi Parti - HDP - Saadet Partisi - DEVA ve Gelecek Partisi bir araya gelirse, AKP iktidarı rahatlıkla sona eriyor. Hemen bugün seçim olsa, bugün, AKP - MHP ortaklığı iktidardan düşüyor. Kararsızlar gidecek yeri bulmuş oluyor."
İktidarı düşürmek için önce çok ve fakat çok yorulmak şart. Sonra da, "armudun sapı, üzümün çöpü" demeden bir araya gelmek!..
Yoksa...
Gerisini söylemeye dilim varmıyor.