Yalçın Doğan

07 Eylül 2016

FETÖ temizliğinde tedirginlik

“FETÖ’cüler temizleniyor derken, yoksa yine Ergenekon ve Balyoz misali kumpaslara mı düşüyoruz?”

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bile, kendisine sunulan FETÖ ile ilgili istihbarat dosyasını ciddiye almıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne iletiyor. Jandarma İstihbarat'ın hazırladığı o dosya Cumhurbaşkanlığı'nın tozlu arşivine kaldırılıyor.

Aynı dosya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e sunulduğunda akibeti pek farklı değil.

Devletin en yüksek kademesine sunulan ilk, en ciddi, en kapsamlı FETÖ dosyası bu.

Geçen akşam CNN Türk’te söz konusu dosyayı hazırlayan emekli albay Hasan Atilla Uğur veriyor bu bilgiyi.

Yıl 2005, FETÖ’nun ordudaki izi ilk kez en ince ayrıntılarıyla deşifre ediliyor.

Ancak ne Cumhurbaşkanlığı, ne Genelkurmay dosyadaki istihbarata ilgi gösteriyor. Oysa, gereken duyarlık gösterilmiş olsa, belki de, Türkiye’yi 15 Temmuz darbe girişimine götüren yolda, daha o tarihte temizlik başlayacak.

TV'ler ve kitaplar 

TV’lerde her zaman bu ölçüde yetkin ve içerikli bilgi aktaran kimse yok. Ama, bir kez de aktardılar mı, insanın dili tutuluyor.

Tıpkı, FETÖ ile ilgili bazı kitaplar gibi. Örneğin, bir ara Kuleli Askeri Lisesi'nde okuyan, sonra Kara Harp Okulu'ndan atılan Yavuz Selim Demirağ’ın yazdığı kitap, “İmamların Öcü” bu alanda tam bir baş yapıt.

Okuduğunuzda, insanın içini kemiren düşüncelerden sıyrılmak mümkün değil.

Darbe gecesi, hala sırrı çözülememiş olan, o bilinmeyen dört saat... Darbenin ilk haberinin alındığı saat 16 ile 20 arasındaki dört saat... Geçen yıl yazılmış olmasına rağmen, kitabı okurken, o dört saate ilişkin soruların yanıtlarına yaklaşmak mümkün.

Nasıl?

Bazı AKP milletvekillerinin TV’lerdeki açıklamaları da, dikkate alındığında, iddialara göre, “paralel yapı hala iş başında.”

Kitaptaki bilgiler ile TV’lerdeki iddialar yan yana geldiğinde, şu soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor:

Bunca askerin ilişkisi kesilmesine rağmen, orduda hala FETÖ’cüler var mı? Onlar hâlâ önemli makamlarda mı oturuyorlar?

Şu ana kadar kamu oyuna yansımamış, o dört saatlik sırrın mutlaka çözülmesi gerek. O dört saatte ne olup bittiği ortaya çıkmaz ise, tehlike henüz geçmiş değildir, demek.

26 Temmuz Meclis 

Darbe girişiminin üzerinden on bir gün geçtikten sonra Meclis’te dört parti de, benzer önerge veriyor. 15 Temmuz darbe girişimi için Meclis araştırması açılmasına karar veriliyor.

Olay çok taze, üstelik Meclis tarihinde ilk kez bombalanmış, bütün partiler 26 Temmuz günü arka arkaya heyecanlı nutuklar atıyor. Meclis tarihinde pek ender görülen müthiş bir beraberlik. Meclis araştırması oy birliği ile kabul ediliyor, alkışlar ve darbe karşısında dalga dalga yükselen sağlam, demokratik duruş.

Çok iyi.

Hani nerede?

O gün, o konuşmalara bakınca, sanırsınız ki, darbenin tüm yönlerini incelemekle görevli Meclis Araştırma Komisyonu ertesi sabah iş başı yapacak.

Nerdeee?

Komisyonun göreve başlaması için 1 Ekim’i beklemek gerek. Dört partinin temsilcilerinin yer aldığı komisyonun çalışması 1 Ekim’e bırakılıyor. Üyeler belli, ama komisyon henüz çalışmıyor.

15 Temmuz... Ekim’in bilmem kaçı... Yani, komisyon yaklaşık üç ay sonra göreve başlayacak.

Bu çok gayri ciddi, anlaşılmaz bir yaklaşım.

Her gün, sabahtan akşama kadar ve her fırsatta darbe girişimi için ve de haklı olarak söylenmedik söz kalmıyor, ülke rayından çıkmış, OHAL kararnameleri arka arkaya geliyor ama, 15 Temmuz’a nasıl gelindiği, o gece ne olup bittiği, o meş’um dört saatin sırrını çözmek için hâlâ bekleniyor. Ve bir ay daha beklenecek.

Akıl alır gibi değil.

Kimlere uzanır?

Burada lokomotif elbette AKP. İktidar partisi olarak, onun inisiyatif alması gerek.

Ne var ki, her gün atılan nutuklara rağmen, 26 Temmuz günü Meclis’te gösterdikleri heyecanın dozu AKP’de düşmüş gibi. Muhalefetin şöyle bir izlenimi var:

“Meclis komisyonu tarafından çağrılacak kişilerin vereceği bilgilerden AKP rahatsız mı olacak? Komisyon kimleri çağıracak, gelecek olanların ifadeleri siyasette, orduda, devletin bütün kesimlerinde hangi makamlara kadar uzanacak? AKP içinde böyle bir tedirginlik mi var?”

TV’lerde bazı AKP milletvekilleri ile başından beri konunun özüne vakıf, hatta bu nedenle Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarla hapse atılmış, ordudan uzaklaştırılmış emekli subay ve generallerin açıklamaları aslında herkesi tedirgin etmeye çoktan yetiyor.

Çünkü, FETÖ’cüler halen temizlenmiş değil, söylenenleri dinledikçe, yazılanları okudukça, bu hüküm neredeyse kesinleşiyor.

Buna “kurunun yanında yaş da yanıyor” kaygılarını eklemek gerek.

“FETÖ’cüler temizleniyor derken, yoksa yine Ergenekon ve Balyoz misali kumpaslara mı düşüyoruz?”

Üstelik, Türkiye’nin dört bir yanından “insan hakları ihlalleri” iddiaları yansıyor. İtiraz edene, hakkını arayana ve mağdur olan insanların sözcülerine, avukatlarına yafta hemen yapışıyor:

“Yoksa, sen de mi FETÖ’cüsün?”

Bulanık bir ortam, hem de çok.

Meclis’in 1 Ekim’de açılmasını beklemeden, Meclis Araştırma Komisyonu'nun iş başına çağrılması gerek.