Saçlar sıfır numaraya tıraş ediliyor. Elektrikli sandalyede kollara ve ayaklara elektrotlar bağlanıyor. Kafaya ıslak bir sünger, ardından elektrik veriliyor.
Elektrikli sandalyeye bağlı idam mahkumu sandalyede kısa süre sarsılıyor, bazen ağzından ve burnundan kanlar fışkırıyor, sarsılma yavaş yavaş azalıyor ve idam mahkumu hareketsiz kalıyor, ölüyor.
Elektrikli sandalyedeki bu idam sahnesini Amerikalı Jerry Givens Almanya’da yayınlanan Die Welt gazetesine verdiği röportajda uzun uzun anlatıyor. (25 Kasım 2015 tarihli Die Welt).
Jerry Givens elektrikli sandalyeye dönük ayrıntıları iyi biliyor, çünkü bu sahneyi çok yaşıyor, o bir cellat. Viriginia’da on yedi yıl cellatlık yapıyor. 1999 yılına kadar 62 idam mahkumunun elektrikli sandalyede ölümüne imza atıyor. İdamları fiilen gerçekleştiren o.
Kampanyaya katılıyor
1999’da cellatlığı bırakıyor, kendine başka işler buluyor, bazı sivil toplum kuruluşlarına girmek istiyor, ama kimse onu kabul etmiyor, o bir cellat.
O da ne? Bir süre önce Givens bayrak açıyor, Tam sürpriz, beklenmedik bir tavır:
Cellat Jerry Givens idam cezasının kaldırılmasını istiyor, idamın kaldırılması için açılan kampanyaya imza atıyor, gösterilere katılıyor.
Dünyada elli sekiz ülkede idam cezası var, Amerika’da otuz bir eyalette. 1976’dan bu yana Amerika’da 1.418 idam gerçekleşiyor. Şu anda hapishanelerde 3.002 idam mahkumu var.
Kararları yargı verdi
“Bu işi on yedi yıl yaptım, büyük pişmanlık içindeyim, gerçi idamlar benim kararım değildi. Kararı hep yargı verdi ama, acaba o yargı kararları ne kadar doğru idi. Sonradan bazılarında yanlışlıklar yapıldığını öğrendim. Yargı yanlış karar vermiş, ama insanların fiilen ölmesi için elektrikli sandalyenin düğmesine basan bendim.
Vicdanım sızlıyor, bu işi 1999’da bıraktım, ama her gece hala kabus görüyorum”.
Bir celladın pişmanlığı. Onun hukukla hiç ilgisi yok ama, işlenen yargı cinayetlerine ucundan ortak oluyor. Ve her gece kabus görüyor, idam cezasının kaldırılmasını istiyor.
Vicdanı harekete geçiyor. Var mı, yok mu bilmediği, unuttuğu vicdanı. Onca idam hükmünü yerine getirdikten sonra, aradan yıllar geçtikten sonra.
Demek, her şeye rağmen, insanlarda yine de vicdan var, yıllarca farkında olmasa, vicdanı uykuya yatmış da olsa, yine de vicdanı var.
Vicdan günün birinde bizim mahalleye uğrar mı?
Tahir Elçi
Bu ülkede kırk yıldır faili meçhul cinayetler işleniyor. Bu kadar uzun süre ve bu kadar çok insanın faili meçhule gittiği bir başka ülke yok dünyada. Son kurban Tahir Elçi.
Kana hiç doymuyor katiller. Hangi hesapla, hangi amaçla, belli değil. Sadece öldürme, yok etme üzerine bir plan.
Nasıl bir hesap ki, kurbanlar hep toplumu ayaklandıracak kimliklerden seçiliyor. Hep “barış” çağrısı yapanlar hedefte.
Resmi açıklamalar hep aynı, “kanı yerde kalmayacak, failler mutlaka bulunacak”. İki müfettiş, üç teftiş, soruşturma, araştırma, bir başka faili meçhule kadar. “Bu terördür, provokasyondur” laf kalabalığı arasında.
Tesadüfen birileri yakalansa bile, davalar yıllar sürüyor, sonuç ne olursa olsun, ortaya mahkeme kararı çıktığında, insanlar o faili meçhulden bir başka faili meçhule çoktan geçmiş oluyor.
Tahir Elçi cinayeti Musa Anter cinayetinden bu yana Diyarbakır’da en büyük cinayetlerden biri ve şimdilik faili meçhul.
Fiilen 62 mahkumu ölüme gönderen bir celladın bile vicdanı harekete geçiyor, kırk yıldır faili meçhulleri işleyenlerde vicdan yerinde sayıyor.
Vicdan günün birinde bizim mahalleye uğrar mı? Faili meçhullerin katilleri de, Givens gibi, “faili meçhuller artık son bulsun” diye kampanyaya katılır mı?