Yalçın Doğan

05 Ocak 2021

Bradlee'nin mirası ya da seçimde oy çalmak

Basın özgür oldu mu, seyreyleyin siz o ülkeyi ve o ülkede dönen dolapları, yolsuzlukları, türlü türlü kirli çamaşırları... Hepsi tek tek ortaya dökülüyor

"A Good Life", "İyi Bir Hayat"...

Amerika'nın en prestijli gazetelerinden Washington Post'un efsanevi Genel Yönetmeni Ben Bradlee'nin anılarını topladığı kitap...

Washington Post gazetesi ile Bradlee'nin ismi yan yana geldiğinde, bizim basın dünyamızda, "Watergate Skandalını" ortaya çıkartan olağanüstü gazetecilik akla geliyor.

"Amerikan Başkanı Nixon'ı istifaya götüren", rakip partinin merkezinin dinlenmesi skandalı...

"İyi Bir Hayat", aynı zamanda "çok iyi gazetecilik..."

Canım kurban şu "basın özgürlüğüne, şu muhteşem gazeteciliğe..."

Basın özgür oldu mu, seyreyleyin siz o ülkeyi ve o ülkede dönen dolapları, yolsuzlukları, türlü türlü kirli çamaşırları... Hepsi tek tek ortaya dökülüyor.

Ve de siyasi iktidarlar paldır küldür düşüyor.

Adalet Bakanı direniyor

Kısaca hatırlatmak isterim.

Başkan Nixon Cumhuriyetçi. 1974 yılında rakip parti Demokrat Parti'nin merkezine giren beş hırsız yakalanıyor.

Ancak, anlaşılıyor ki:

"O hırsızlar gerçekte Cumhuriyetçi partinin adamları, Demokrat Parti merkezine bir şey çalmak için değil, orayı dinlemek üzere cihaz yerleştirmek amacıyla giriyorlar."

Olayın arkasında "bir siyasetçinin parmağı" var mı, yok mu?..

Adalet Bakanı Eliot Richardson ki, Nixon'ın atadığı bir Bakan, Archibald Cox isimli bir savcıyı, olayı soruşturmakla görevlendiriyor. "Cox sadece ve sadece bir hukuk adamı."

Nixon bundan rahatsız oluyor, Adalet Bakanı'ndan "Cox'u soruşturmadan almasını" istiyor.

Bakın, şimdi ilk round!..

"Adalet Bakanı Richardson Cox'u görevden almıyor!.."

Ne de olsa, "Adalet Bakanı!.." Adalete, vicdana sahip çıkması gerek!..

Bakan Richardson direnince, Nixon bu kez Adalet Bakanı Richardson'u görevden alıyor.

Sonra haberler kartopu gibi yuvarlanıyor, dinleme emrini Nixon'ın verdiği oraya çıkıyor.

"Daha doğrusu, Ben Bradlee yönetimindeki Washington Post bu skandalı kanıtlıyor, Başkan Nixon istifa etmek zorunda kalıyor."

Şimdi, durup dururken, üzerine kitaplar yazılmış, filmi çevrilmiş, ta 1974 yılında patlak veren bu skandalı neden hatırlıyorum?..

Trump skandalı

Washington Post günümüzde yeni bir gazetecilik olayına imza atıyor. Sanki Bradlee'nin mirası gibi... Gazetenin yayınladığı bir ses kaydına göre:

"Trump Georgia Eyaletinde Biden'a karşı kaybediyor. Eyalet sekreterinden, 'oyları tersine çevirmesini' istiyor, seçimi kazanmak amacıyla oy hırsızlığı!.."

Sekreter buna direnince, Trump öfkeli, "oyları yeniden hesapladığınızı söylersin, olur biter" diye ısrar ediyor. Hatta ekliyor:

"Sen bizden değil misin?.. Sen Cumhuriyetçi değil misin?.."

Doğru, Eyalet Sekreteri Cumhuriyetçi ama:

"Biz hatasız seçim yaptık ve oyları doğru saydık, tersini yapamayız!.."

Tıpkı, Nixon'ın atadığı Adalet Bakanının Nixon'a "hukuk adına" karşı çıkması gibi, Eyalet Sekreteri açısından da:

"Bizden olmak" ahlaklı olmak, hukuka, seçmen iradesine ve kurallara bağlı olmaktan sonra geliyor!.."

Ve de elbet basın özgürlüğü

Amerikan tarihinin gördüğü en berbat, en çapsız Başkan olmasının yanı sıra, bu tespit Amerikan tarihçilerine ait, Trump aynı zamanda:

"Zerre kadar demokrasi kültürü olmayan, hukuk ahlakından yoksun, seçim kazanmak adına oy çalmayı bile düşünecek kadar rezil biri."

O öyle...

Ama, öte yanda da, muhteşem ve özgür bir basın var.

Kırk altı yıl önce Nixon'ın olduğu gibi, bugün de Trump'ın marifetlerini bağımsız, tarafsız ve korkusuz biçimde ortaya döken bir basın.

Ben Bradleee kabrinde muhtemelen huzur duymuştur.

* * *

"Enflasyon farkı" aldatmacası

"İşçimizi, memurumuzu, emeklimizi enflasyona ezdirmiyoruz" nakaratı masaldan ibaret.

O masal çalışanların ve emeklilerin aylıklarını, açıklanan enflasyon oranı ölçüsünde arttırmaktan geçiyor.  Bu masal birkaç yönden masal:

- Önce gerçek enflasyon oranı ne kadar?..

Aylıklara zam oranını enflasyon oranı belirliyor.

Peki, enflasyon oranını kim belirliyor?..   

TÜİK...

TÜİK'in enflasyon hesabı gerçeği ne ölçüde yansıtıyor?.. Zaman zaman enflasyonu belirleyen "sepetteki ürünlerin ağırlıkları değiştiriliyor". Örneğin, bir ayda kim bilir kaç kişinin, kaç tane satın aldığı "pinpon topunun sepetteki ağırlığı", her gün milyonlarca satılan ekmeğin ağırlığından daha yüksek. Buna benzer daha pek çok örnek var. Dolayısıyla, TÜİK'in enflasyon hesabına kimse güvenmiyor.

Kaldı ki, TÜİK yönetimi sık sık değiştiriliyor, o da güveni iyice sarsıyor.

Buna karşılık, işçi sendikalarının ile tarafsız bilim insanlarından oluşan "Enflasyon Araştırma Grubunun" enflasyon hesapları TÜİK'in açıkladığı oranlardan çok daha yüksek.

Örneğin, TÜİK Aralık enflasyonunu yüzde 1.25 olarak açıklarken, adı geçen Araştırma Grubu aynı oranı yüzde 4.08 olarak hesaplıyor.

Yıllık enflasyon oranı da, öyle. Araştırma Grubu 2020 yıllık enflasyonunun 36.72 olduğunu söylerken, TÜİK aynı oranı 14.6 olarak duyuruyor.

Aradaki fark iki buçuk kat!..

- Zam yüzde 7.36.

İşçi, memur ve emeklilere yüzde 7.36 zam yapılıyor, bu oran TÜİK'e göre, Temmuz - Aralık toplam enflasyon oranı.

Bu oran işçi sendikaları ile Araştırma Grubu çalışmasının çok altında.

- Refah artışı yok.

Yapılan ne?..

"Enflasyon farkı kadar zam vermek", TÜİK'in oranı doğru olsa bile:

"Enflasyon oranı kadar zam vermek, gerçekte refahı arttırmıyor."

İnsanlar zar zor, o andaki durumu korumaya çalışıyor ve aslında koruyamıyor, yani "yoksullaşıyor".

"Enflasyona ezdirmiyoruz" masaldan ibaret.

Tipik örnek sağlık çalışanları

Şu örnek duruma bakın:

Sağlık Bakanlığı kiracısı olduğu ve hizmet satın aldığı "on bir şehir hastanesi için on bir ayda 8 milyar 200 milyon lira ödüyor".

Sağlık Bakanlığının 2021 yılı bütçesinde şehir hastanelerine 16 milyar 392 milyon lira ayırıyor. Hizmet ve kira olarak. Bu paranın 9 milyar 977 milyon lirası kira, gerisi hizmet karşılığı.

Aynı Bakanlığın personel gider toplamı 25 milyar 959 milyon 47 bin lira.

Neden kira ödüyor?..

Kendi hastanelerini yok ettiği için!...

"Şehir hastanelerine kira vermese, o parayı sağlık çalışanlarına harcasa, onların aylıklarına yansıtmış olsa, günümüzün en özverili çalışanlarını düşünmüş olur!.."

Nasıl kira vermeyecek?..

"O hastaneleri kamulaştırarak!.."

Bir hesap içinde o kadar çok hesap ve içine düştüğümüz çıkmaz var ki!..