Yalçın Doğan

04 Mart 2016

Biz bu filmi 22 yıl önce gördük!

Bu acıları yaşayan insanların temsilcilerini hapse atmak, partilerini kapatmak akıl karı değil!

Meclis merdivenlerden inerken, neredeyse tekme tokat, dört kişi bir arabaya bindiriliyor. Tarih 2 Mart 1994, tam tamına yirmi iki yıl önce.

O dört kişi dokunulmazlıkları kaldırılan dört DEP milletvekili. Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Sırrı Sakık. Onlara daha sonra, Ahmet Türk ile o sırada bağımsız milletvekili olan Mahmut Alınak ekleniyor. Milletvekilleri 17 Mart 1994’de tutuklanıyor, on yıl hapis yatıyor. DEP aynı yılın 16 Haziran’ında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıyor.

Bugün 4 Mart 2016, aradan tam yirmi iki yıl geçiyor. Yirmi iki yıl sonra, iktidar partisi aynı serüvenin peşinde koşuyor, yirmi iki yılın on dört yılında AKP iktidarı var.

Yirmi iki yıl sonra aynı konuları konuşuyor iktidar partisi. HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, hatta kapatılma macerası ile karşı karşıya kalmış olmasına rağmen, bazı AKP milletvekillerinin dile getirdiği, HDP’nin kapatılması saçmalığı.

Az gidiyoruz, uz gidiyoruz, yirmi iki yılda dön baba dönelim, aynı yere geliyoruz. Tek başına bu gerçek bile, Türkiye’nin nasıl yönetildiğini, Kürt Sorununda nasıl hiç bir adım atılmadığını ya da atılan adımlardan nasıl vazgeçildiğini gösteriyor.
 

Çare değil
 

Ne olacak, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılacak, hapse atılacak, böylece Kürt Sorunu çözülmüş mü olacak?

Yoksa, çok daha tehlikeli günler bizi mi bekleyecek?

Hiç ders alınmadan, kör uçuşla nereye gitmiş olacağız?

Yirmi iki yıl önce dokunulmazlıkları kalkmış, partileri kapatılmış, ama o partinin yerine kurulan HDP bugün Meclis’te elli dokuz milletvekili ile üçüncü parti konumunda. Kaldı ki, Kürt Sorunu çözümü için Kürtlerin istekleri artık yirmi iki yıl öncesi gibi değil. Yani, şimdi parti kapatmak, HDP milletvekillerini hapse atmak, yirmi iki yıl öncesine göre, hepimize çok daha ağır bir faturaya mal olabilir.

Sırrı Süreyya Önder iki gün önce Meclis’te söylüyor: “Bizim grubun yattığı seneleri üst üste koy, yüz elli yıl ediyor. Bununla mı korkutacaksınız bizi?”

Sıradan gibi gelen, bu tek cümle aslında çok öğretici, özellikle de Erdoğan, Davutoğlu ve bazı Bakanlar başta, dokunulmazlıkların kaldırılmasını bir süredir dilinden düşürmeyen AKP’liler için.
 

Bir milyon 300 bin kişi
 

Başka öğretici konular da var.

Bu acıları yaşayan insanların seçtikleri temsilcileri şimdi bir de hapse atmak, hatta partilerini kapatmaya kalkmak hiç akıl karı değil. Ülkeyi yönetmek değil. Sorunu çözmek değil, tersine daha da kangren haline getirmenin ta kendisi.

1990’lı yıllarla karşılaştırıldığında, bilançonun bugün her açıdan çok daha ağır olduğu ortada. Hemen her gün bir ya da bir kaç eve düşen ateş, şehitler, bilançoyu daha da ağırlaştırıyor. Bu ağır bilançoyu  zorlamanın ülkeyi daha büyük felaketlere sürükleyeceği gün gibi ortada. Yirmi iki yılın karşılaştırması bunun kanıtı.

O zaman çözüm ne? AKP’den yana ya da ona karşı olsun, toplumun tamamı tarafından desteklenen ve üstelik bugünkü iktidarın denediği yol: Yeniden masaya oturmak.

Yeteri kadar hır çıkmış durumda zaten, şimdi bir de yeniden hır çıkarmak çok ama çok akıl dışı bir yol.

Biz bu filmi yirmi iki yıl önce gördük, sonuçlarıyla birlikte. Aklın tanımlarından biri de, aynı suda iki kez yıkanmanın gafletinde düğümleniyor. Fizik, kimya deneyi gibi. Gerçeği görmek için sosyoloji ya da siyasi deha olmaya gerek yok.

Siyasi hesap zamanı değil. Hırs yerine, akıl zamanı.