Yalçın Doğan

16 Şubat 2022

Bir utanç sayfası daha | Ağırel, Pehlivan ve Kılınç; gazetecilerin olağan bir günü

Al sana, üç tane pırıl pırıl gazeteci!..

Kötü bir gün daha.

"Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, demokrasi" adına, kötü bir gün daha.

Üç gazeteci, sadece ve sadece "gazeteci", sadece ve sadece hayatları "haber, yorum, kitap yazmak" olan üç gazeteci...

Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç dün, kalan cezalarını çekmek üzere hapse giriyor. "Yazdıkları bir haberden" dolayı verilen cezanın onanması üzerine, dün kendiliklerinden gidip, infaz savcılığına teslim oluyor ikisi de.

Önce bir hatırlatma.

Özellikle yabancı TV'lerdeki röportajlarda Tayyip Erdoğan'a her sefer tutuklu gazetecilerle ilgili soru yöneltiliyor. Avrupa'da en çok tutuklu gazetecinin Türkiye'de olduğu söylendiğinde, Erdoğan her sefer bunu geri çeviriyor:

"Onlar gazeteci değil, terörist!.."

Öyle mi?..

Al sana, üç tane pırıl pırıl gazeteci!..

Üçü de, "herkesin bildiği haberden" dolayı hapiste.

Tanıktan köy muhtarına kadar

Libya'daki iç savaşa Türkiye'den askerlerin yanı sıra, MİT üyelerinin de gönderildiğine ilişkin haber...

Orada şehitler veriyoruz, onlar arasında iki de MİT üyesi var.

MİT üyelerinin şehit edildiği haberi TBMM'de dile getiriliyor.

Onlara ilişkin fotoğraf ve bilgiler çeşitli sosyal medya hesaplarında yer alıyor.

Benzer haber OdaTV'de yayınlanıyor. 

Ne var ki...

OdaTV o iki MİT üyesinin cenazesinden fotoğraf yayınlayınca..

"OdaTV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu, gazeteciler Hülya Kılınç ile Murat Ağırel iki MİT şehidinin kimliğini deşifre ettikleri gerekçesiyle istihbarat faaliyeti ile ilgili belgeleri ifşa etmek suçundan tutuklanıyor."

Gazeteciler çeşitli cezalara çarptırılıyor, bir süre yattıktan sonra tahliye ediliyor.

Bazıları beraat ediyor, bazılarının cezaları onanıyor.

Cezası onanan Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç dün yeniden hapse giriyor.

Garip ve gerçek olan şu.

"İddianamede, MİT üyesi olduğu bilinmeden yapılan paylaşımların suç olmadığı belirtiliyor. Ayrıca, bu haberler çeşitli kaynaklarda defalarca dile getiriliyor, ama o gazeteciler yine de, suç işledi, iddiası ve cezası!.."

Öyle "gizli bilginin açıklanması" ki, hukukun bir kez daha iflas ettiği yer:

Tanıklardan biri MİT üyelerinin ismini açıkça dile getiriyor, köy muhtarı cenazenin nereden ve ne zaman kalkacağını, hem de babasının açık adı ve şehidin fotoğrafıyla Internette açıklıyor...

Ama...

"Gazeteciler suçlu!.."

Törenle hizmete giren bina

Madem "MİT'le ilgili bilgiler gizli ve açıklanması suç", bu haber nedeniyle yargılanan gazeteciler, tam da yargılandıkları günlerde...

"İstanbul'da yeni MİT Binası törenle açılıyor. Törenden canlı yayınlar ve özel programlar birbirini izliyor, görüntüler, fotoğraflar..."

Nerede kalıyor "gizlilik?.."

Üstelik...

"Şehit MİT üyesinin amcası açık ismiyle yandaş medyada bir programa katılıyor, yeğenini anlatıyor."

Bir başka kanalda bir MİT üyesiyle açıkça röportaj yayınlanıyor.

Hatta, MİT Kumpası iddianamesinde FETÖ tarafından mağdur edilen MİT üyesinin adı, soyadı, kimlik numarası yayınlanıyor.

Geçin bunları!..

O gazeteciler suçlu!..

"Düşman" Hafter

Olayın bir de, artık çok iyi bilinen tutarsızlıklarla dolu dış politika boyutu var.

Türkiye Libya'daki iç savaşa asker gönderiyor.

Temel soru şu:

"Bize ne Libya'dan?.."

Bize ne olur mu, malum, biz "uluslararası diplomasi" yürütüyoruz!..

Tamam, yürüt de, asker göndermek ve fiilen taraf olmak neyin nesi?..

İki MİT üyesi orada şehit düşüyor.

Muhtemelen, o sırada bizim "düşman" gördüğümüz "Hafter kuvvetleri" tarafından şehit ediliyorlar. 

Hafter o günlerde açıklama yapıyor:

"Tüm kuvvetlerimizi Libya'daki Türk Kuvvetlerine karşı savaşa hazır olmaya çağırıyorum.

Topraklarımızda bir sömürgeci olduğu sürece, barış olmayacak."

2020 Aralık ayındaki bu çağrıdan bir ay sonra TBMM'de Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesi için verilen izin on sekiz ay uzatılıyor, 2 Ocak 2021'den itibaren.

Hafter'in çağrısına Tayyip Erdoğan sert çıkıyor, Hafter ile ilgili soruya:

"Ben bir teröristle asla masaya oturmam, masaya oturulmasına da izin vermem."

Neden bu Hafter hikayesi?.. Ne bağlantısı var?..

Murat Ağırel'in açıklaması

Murat Ağırel dün teslim olmadan önce yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Libya'da vatan evlatlarımızın şehit olmasına sebebiyet veren kişi, darbeci Hafter'i biz ülkemizde ağırlamaktan söz ediyoruz.

Ona silah, bomba, füze satan Birleşik Arap Emirlikleri. 15 Temmuz 250 vatan evladını şehit eden, o olayın finansörü diye tanımlanan ki, bunu ben söylemiyorum, devlet kaynakları, gazeteler söylüyor, o kişileri top atışlarıyla karşıladık, şimdi de Cumhurbaşkanımız orada. Biz o kişilerin şehit ettikleri evlatlarımızı andığımız için cezaevine gireceğiz."

Artık "dost" Hafter

O zamanlar "düşman ve terörist" Hafter...

Erdoğan'ın ‘teröristle görüşmem, görüşülmesine izin vermem' dediği Hafter...

İki ay kadar önce...

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Libya'dan Ankara'ya gelen bir heyetle toplantı sonrasında:

"Hafter Türkiye'ye gelmek ve Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmek istedi. Sayın Cumhurbaşkanımız, bana ‘Hafter benim muhatabım değil, siz görüşün, ülkede yetkili bir kişi değil' dedi. Hafter o zaman gelmedi, gelseydi, onunla da görüşmeye hazırdık."

Özetle, Birleşik Arap Emirlikleri ile olan düşmanlık sonrasında, bugün olanlarla nasıl "canım - cicim" vaziyeti varsa, yakında Hafter ile de, benzer manzaralarla karşılaşmak mümkün.

"Şaşırtıcı değil, AKP siyaseti bu!.."

Gerçeği değiştirmez

Bu uzun Libya parantezini bugün hatırlamak gerek. Çünkü, orada şehit edilen iki MİT üyesiyle ilgili haberlerden dolayı üç değerli gazeteci arkadaşımız daha dün hapse giriyor.

Neresinden baksanız...

"- Hukuk yanından mı?..

- Basın özgürlüğü yanından mı?..

- Herkesin bildiği haberin yayınlanmasının suç sayılmasından mı?.. 

- Dış politikada birbirini tutmayan zikzaklardan ve sefaletten mi?.."

Neresinden bakarsanız bakın, gerçek değişmiyor.

İki gazeteci arkadaşımız daha hapiste!..

Hani, tutuklu gazeteci yoktu?..

Sadece ve sadece gazeteci olan üç arkadaşımız, sadece haber, yorum, kitap yazan üç arkadaşımız...

"Kayıtlara bir utanç sayfası daha ekleniyor.

Demokrasi ve basın özgürlüğü adına."



NOT: MURAT AĞIREL VE BARIŞ PEHLİVAN DÜN AKŞAM SAATLERİNDE SERBEST BIRAKILIYOR. ANCAK BU, TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN BULUNDUĞU ANLAMINA ASLA GELMİYOR. NE YAŞADIĞIMIZI HEPİMİZ BİLİYORUZ. DEĞERLİ ARKADAŞLARIMA GEÇMİŞ OLSUN DİYORUM.