Yalçın Doğan

11 Mayıs 2017

Başlamadan biten görüşme

Türkiye 1974 Amerikan ambargosundan bu yana, kırk yıldır en ağır darbeyi alıyor

Aynı gün, Washington, Paris, Bern. Amerika, Fransa, İsviçre. Sanki bilinmeyen bir güç düğmeye basıyor ve Türkiye aynı gün bu üç ayrı başkentte “asla kabul edilemez” diye defalarca dile getirdiği olaylarla karşı karşıya bırakılıyor.

Üç ayrı ülke, “bizim müttefiklerimiz”, farklı karar ve gelişmelerle Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği terör örgütlerine “el veriyor.”

El vermek de ne kelime, “silah veriyor”, hem de ağır silahlar.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Türkiye’nin dış politikada yalnız kalmasına dönük eleştirilere karşı bir zamanlar kullandığı “değerli yalnızlık”, önceki gün tavan yapıyor. Hem de, Washington’da kendi gözlerinin önünde.

“Değer” tuz, buz oluyor, geriye “yalnızlığı” kalıyor, ağır bir bilanço alarak.

Önce Bern

İsviçre’nin başkenti Bern’de bir süre önce PKK, YPG, PYD ortak miting düzenliyor. Türkiye ve Erdoğan aleyhine söylenmedik söz kalmıyor o mitingde.

Soruşturma açılıyor Bern Savcılığı tarafından. Karar önceki gün açıklanıyor:

“İşlenmiş suç yoktur.”

Kimseye ceza verilmiyor.

Salih Müslim Elsyee'de

Aynı gün PYD eş başkanı Salih Müslüm, görevini henüz devretmemiş olan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande tarafından Elysee Sarayında, yani Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul ediliyor.

Salih Müslüm, hani bir zamanlar Ahmet Davutoğlu’nun sarmaş dolaş karşıladığı, Ankara’da ağırladığı, ama sonradan “tu kaka” edilen kişi, Hollande’a “YPG plaketi” veriyor.

Plaket orada kalmıyor, Avrupa’nın belli başlı TV’lerinde o sahne yer alıyor.

Galiba adamlar bize bir şey söylemek istiyor!..

Tam bunu düşünür ve İsviçre ile Fransa’ya, klasik “kabul edilemez” diye, laf yetiştirmeye çalışırken, Washington’dan gelen haber Ankara’nın başından aşağı kaynar suları indiriyor.

Ağır silahlar

Tayyip Erdoğan üç gün sonra Washington’da Başkan Trump ile görüşüyor. En azından program öyle.

O görüşmeyi hazırlamak üzere, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın dört, beş gün önceden Washington’a gidiyor.

Klasiktir, Cumhurbaşkanı ya da Başbakan Beyaz Saray’a gidecekse, önceden hazırlık yapılır, her şey pişirilecek hale getirilir, eti, tuzu, soğanı hazır yemek fırına atılır. Görüşmede ocağın altı yakılır, o kadar.

Hatta, önceden görüşmeye ilişkin açıklama bile hazırlanır.

O üç kişi de, öyle yapıyor.

Ya da yaptıklarını sanıyor.

Öyle ki, ayak üstü Trump’a “hello” bile diyerek, yaptıkları temaslardan duydukları “memnuniyeti” dile getiriyor.

Büyük sürpriz

Tam Ankara’da “her şey yolunda” diye bir hava hakimken, o da ne?..

Amerika IŞİD ile mücadelede YPG ve PYD’ye destek olmak üzere, ağır silahlar vereceğini açıklıyor.

YPG ve PYD ne?

Türkiye’nin terör örgütü olarak dünyaya ilan ettiği, onlarla savaştığı örgütler. Bunu, Amerika dahil, her önüne gelene, yıllardır her fırsatta ve defalarca yazılı, sözlü aktarıyor.

Ya Amerika ne?

“Bizim müttefikimiz.”

Başta NATO’da ve seksen türlü kurumda, içli dışlı vaziyette.

Boş ver o sözleri

Ağır silahların verileceğini açıkladıktan sonra, Amerikan Savunma Bakanı sade suya tirit sözlerle Ankara’yı avutmaya çabalıyor:

“Türkiye’ye güvence veriyoruz, Türkiye bizim müttefikimizdir, Türkiye’nin kaygılarını gidereceğiz” v.s., filan, hikâye anlatıyorlar. “Yersen.”

Amerika’nın bu kararıyla:

-Amerika’nın Orta Doğu’daki ileri karakolu artık yakında kurulacak olan Kürdistan Devleti.

-Amerika ve Rusya zaten bir süredir dünyanın gözü önünde PYD ve YPG ile sarmaş dolaş vaziyette fotoğraflar çektiriyor ve bunu dünyaya servis ediyor, yani saklamıyor.

-”Müttefik” filan derken, Türkiye gözden düşmüş bulunuyor.

-Karar karşısında, Tayyip Erdoğan böyle durumlarda o bilinen “eyyy Amerika” nutukları yerine, hayli dikkatli tonda “bunun yanlışlığını Trump’a anlatacağım” demekle yetiniyor.

Ne anlatacak? İş bitmiş.

İkisinin öngörülen görüşmesi daha başlamadan bitmiş bulunuyor.

Türkiye 1974 Amerikan ambargosundan bu yana, kırk yıldır en ağır darbeyi alıyor.

Ambargo yine de kapsamı ve süresi sınırlı, zaten sonradan kalkıyor.

Terör örgütlerine ağır silahlarla destek olmak ise, çok kalıcı. Hem terörle mücadele açısından, hem siyasi açıdan altından kalkması çok güç bir gelişme.

Ne ekersen

Ankara’ya şimdi düşünmek kalıyor:

On beş yıldır dış politikada, çevremizdeki ülkelerle ve büyük ülkelerle biz nasıl ilişkiler kurduk ki, bu duruma düştük?

Üstelik, Amerika’nın tavrı diplomatik jargonda öyle acı ki, senin üç önemli adamın orada iken, sen üç gün sonra oraya gidecek iken, terör örgütlerine ağır silahlar...

“Boşuna geliyorsun” der gibi.

Eski deyimle, buna “istiskal” deniyor, yani “hoşlanmadığını belli etme, soğuk davranma, umursamama, sen ne dersen de, ben bildiğimi okurum” havası.

Amerika’nın bu tavrı çok yönlü gelişmelerin habercisi.

Zor dostum zor.

Bern, Paris, Washington aynı gün ya, aynı gün. Bunlar Ankara’ya bir şey söylemek istiyor, Ankara artık neyi, ne kadar anlıyorsa.