1974... Cenevre... Kıbrıs üzerinde kara bulutlar ... Savaş günleri...
Dışişleri Bakanı Turan Güneş Cenevre’de İngiliz, Amerikan ve Yunanlı Bakanlarla sıkı görüşmeler yürütüyor. Başbakan Bülent Ecevit Ankara’da. Doğal olarak gözü, kulağı Cenevre’de, Turan Güneş’ten gelecek haberi bekliyor.
Kıbrıs’ta kritik günler yaşanıyor. Rum Milli Muhafız Ordusu Kıbrıs’ın Rum kesiminde Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı darbe yapıyor. Darbenin lideri Sampson kendisini Kıbrıs Cumhurbaşkanı ilan ediyor.
Aynı tarihlerde Yunanistan’da da “Albaylar Cuntası” var. Onlar 1967’de darbe yapıyor, askerler Yunanistan’da yedi yıldır iktidarda.
Türkiye Kıbrıs’a çıkıyor
Kıbrıs’ta askeri darbe demek, Kıbrıs Türkleri için büyük tehlike. Onların canı ve malı sırat köprüsünde.
Bu gibi olağanüstü durumlara karşı önlem üzere, Londra ve Zürih anlaşmaları var, Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rum Halkının her türlü hakkını koruyan uluslararası anlaşmalar var. O anlaşmalara göre, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere “Kıbrıs’ta garantör devlet”.
Bu iki anlaşmaya dayanarak, Türkiye “müdahale hakkını” kullanıyor ve Kıbrıs’a askeri çıkarma yapıyor, Birinci Barış Harekatı.
Harekat kısa sürede başarıya ulaşıyor, Birinci Barış Harekatı bitiyor, savaşa ara veriliyor.
Cenevre’de ikinci tur diplomatik görüşmelere geçiliyor.
Rumlar telefonları dinliyor
İkinci tur görüşmelerden ne gibi sonuç alınacağı belli değil. Anlaşmaya varılırsa, Türkiye askeri harekata son verecek.
İlk tur görüşmeler yine Cenevre’de. Dışişleri Bakanı Turan Güneş görüşmeleri yürüten ekibin yine başında. Yanında danışmanlar var.
O danışmanlardan biri de, o tarihte Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi, aynı zamanda CHP’nin beyin takımından Prof. Dr. Haluk Ülman.
İlk tur görüşmelerden Türkiye önemli bir bilgiye sahip.
Cenevre’den bilgi vermek üzere Turan Güneş Ecevit’i ne zaman ararsa, Yunanlılar telefonları dinliyor. Türkiye’nin görüşmelerde izleyeceği yolu önceden öğreniyor.
Türkiye bunu fark ediyor.
İkinci tur görüşmelerde bunu önlemenin yolunu bulmak gerek.
“Ayşe tatile çıksın”
Teknik olarak, o tarihte dinlemenin önüne geçmek mümkün değil.
Bunun üzerine Ecevit ve Turan Güneş arasında bir parola benimseniyor, sadece ikisinin bildiği bir parola.
Eğer görüşmeler tıkanırsa, Turan Güneş Ecevit’i arayacak ve şunu söyleyecek:
“Ayşe tatile çıksın”.
Ayşe, Turan Güneş’in kızı.
Ne demek bu?..
“Görüşmeler tıkandı, İkinci Barış Harekatı başlasın” demek.
Görüşmeler tıkanıyor ve Güneş telefonda Ecevit’e bilgi verirken, laf arasında:
“Ayşe tatile çıksın”.
Telefonları dinleyen Yunanlılar şaşırıyor, bunca hengamenin içinde “Bakana bak, kızının tatilini düşünüyor” diye alay ediyorlar.
O gün sabaha karşı İkinci Barış Harekatı başlıyor.
Ayşe tatile çıkıyor.
Ülman anlattı
Harekat bittikten sonra, bizim heyet Türkiye’ye dönüyor. Ben Cumhuriyet’te Haluk Ülman ile Cenevre günlerini anlatan bir röportaj yapıyorum.
Bir kaç ay önce toprağa verdiğimiz rahmetli Ülman, o esprili zekasıyla, görüşme günlerini müthiş renkli bir üslupla anlatıyor. Turan Güneş’in üstün zeka ve bilgisini ince ayrıntılarla süslüyor.
Ve bir yerde “Ayşe tatile çıktı” anektodunu aktarıyor. Sanıyorum, röportaj 1974 Ağustos ayında.
“Ayşe tatile çıktı” böylelikle bizim tarihimize hoş bir söylem olarak kalıyor, ilk kez o tarihte Cumhuriyet’te yayınlanarak.
Ayşe 53’e rağmen
Aradan geçen yıllarda Ayşe Güneş öğretim üyesi oluyor, yine bir öğretim üyesi olan, bir ara CHP milletvekili seçilen Prof. Dr. Sencer Ayata ile evleniyor.
Ayşe Ayata başarılı bir öğretim hayatı sonrasında, babası ve kardeşi Hurşit Güneş gibi, profesörlüğe yükseliyor. Gittiği üniversiteler arasında dünya çapında ün kazanmış Harvard, Oxford, Manchester ve Berlin üniversiteleri var.
Halen ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde öğretim üyesi.
Fakültede dekanlık boşalıyor. Fakültenin öğretim kadrosu ağırlıkla ona “dekanlığa aday olmasını” öneriyor.
O da aday oluyor ve fakültedeki oylama sonucunda 53 oy alıyor.
En çok oyu elde ediyor, yani ODTÜ Rektörü tarafından dekanlığa atanması gerek.
20 artık 53’ten büyük
Evet, atanması gerek.
Ne gezer?..
Hangi ülkede yaşıyoruz artık?..
Oylamada en az oyu alan, Ramazan Sarı isimli biri, 20 oy alıyor ve dekanlığa atanıyor.
Üstelik, dün okuduğum haberlere göre, atanan kişinin “akademik yetersizlik gerekçesiyle daha önce fakülteye kabul edilmediği” belirtiliyor.
Öyle mi, değil mi, bilmiyorum ama, ortada bir seçim var, 20’ye karşı 53 oy var ve 20 oy alan dekanlığa atanıyor.
O kişi, fakültede büyük çoğunluğun kendisini desteklemediğini bile bile, dekanlık koltuğuna nasıl oturacak ve nasıl yönetecek, soru işareti.
O bir yana...
Bu Ayşe’nin ikinci tatili...
Türkiye zaten uzun bir süredir tatilde...