Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Redonda bir süre önce Ekvator’u ziyaret ediyor. Ekvator’da konuşması sırasında birileri çıkıyor, sert sloganlarla Redonda’yı protesto ediyor.
Redonda’nın korumaları protestoculardan hiç birinin üzerine yürümüyor, hiç birini yumruklamıyor, tam tersine Başkanın çevresini sarıyor, onu korumak üzere.
Son bir kaç yıl içinde herkesin gözü önünde başka protesto örnekleri var.
Polonya Cumhurbaşkanı Bronislav Komorski Ukrayna’yı ziyaret ediyor. Birileri Komorski’yi protesto ediyor, ağır sloganlar eşliğinde yumurta ve domates yağmuruna tutuyor. Korumalar protesto edenleri uzaklaştırıyor, kimsenin burnu bile kanamıyor. Ya Komorski? Gülüp geçiyor.
Çek Cumhurbaşkanı Milos Zeman Prag’da Alman Cumhurbaşkanı Gauck’u ağırlıyor. Bir üniversitede öğrenciler Zeman’a yumurta ve kızarmış patates fırlatıyor, Zeman ve Gauck yumurtaya bulanıyor, protesto eden öğrenciler oradan uzaklaştırılıyor. Zeman, Gauck’un sırtını sıvazlıyor, “olur böyle şeyler”, ikisi birlikte, “öğrenciler protesto hakkını kullandılar” açıklaması yapıyor. Cop, gözaltı, tutuklama, yok ya, kimseye bir şey olmuyor.
Belçika Başbakanı Charles Michael yumurta ve mayonez saldırısına uğruyor. Başbakan, “protesto hakkı” diyor, “ah bu öğrenciler, haylazlar”, gülüp geçiyor.
Bu ve benzeri örneklerin hepsinde, slogan da ne, Başkanlara yumurta ve mayonez yağıyor. Ne tekme, ne burun kırma, ne mahkeme, hiçbir ceza yok.
Bizim durum özel
Dünya örnekleri böyle ama, bizim durum başka. Bizim durum çok özel. Yurt içinde ve dışında.
Tayyip Erdoğan’a Ekvator gezisinde sert sloganlar atılınca, korumalar protestocuları dövüyor, birinin burnunu kırıyor. Korumalar müdahale ederken, kürsüde konuşmakta olan Erdoğan gülüp geçmiyor, tersine, korumalara destek çıkıyor:
“Birileri böyle saygısız davranırsa, cezasız kalmaz.”
Evet öyle, cezasız kalmıyor, Erdoğan’ın korumaları protestoculara dayak atıyor. Belli ki, korumalar sıkı sıkıya tembih edilmiş. “Kimseye göz açtırmayacaksın, açanın anasını ağlatacaksın.”
Ama, Soma’da, ama Trabzon’da, ama Hatay’da, ama İstanbul’da, ama Ekvator’da, nerede ve kim olursa.
Kavgaya devam
Dayak hadisesi iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin gerilmesine yol açıyor.
Eminim, Türkiye’de milyonlarca kişinin haritada yerini bile bilmediği, hakkında en küçük bilgiye sahip olmadığı Ekvator Türkiye’yi resmen protesto ediyor, Türk Büyükelçisi Ekvator Dışişlerine çağrılıyor:
“Burada ifade özgürlüğü vardır.”
Binlerce kilometre ötede resmi gezide tam skandal. Komşularla, yakın çevreyle kavgaya devam, şimdi de, binlerce kilometre ötedeki ülkeler.
Diplomatik pasaport
Ekvator yetkilileri kendi yurttaşlarına dayak atan bizim korumalara yasal yaptırımda bulunamıyor. En fazla korumaları enterne edip, Ekvator dışına sürebilirlerdi, onu da yapamıyorlar.
Çünkü, Erdoğan’ın korumalarının diplomatik pasaportu var, yani diplomatik dokunulmazlığa sahipler.
Burası dayak hadisesi kadar ses getirmese de, dayak kadar ilgi çekici.
Korumalar nasıl diplomatik pasaport sahibi olabiliyor? Bu mümkün mü?
5682 sayılı Pasaport Yasasının 12. maddesi kimlerin diplomatik pasaport sahibi olabileceğini belirtiyor.
O maddeye göre, eski Başbakanlar, eski Meclis Başkanları, eski Dışişleri Bakanları, Genelkurmay Başkanları, Bakanlar, milletvekilleri, yüksek yargı organlarının başkanları, orgeneral ve oramiraller, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri ve elbette yurt dışında görev yapan büyükelçilik ile konsolosluk görevlileri diplomatik pasaport alıyor.
Aynı maddede şu kişiler de sayılıyor:
“Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği üst düzey görevlilerinden resmi görevle yurt dışına gönderilenlere.”
Korumalar üst düzey görevli değil. Yine de, bu maddeye dayanarak, Erdoğan’ın korumalarına diplomatik pasaport veriliyor. Önceden düşünülmüş, ona göre önlemi alınmış, Ekvator’daki gibi benzeri olaylarda “korumaları korumak” için diplomatik pasaport.
Stratejik konuma göre
Aslında korumalara diplomatik pasaport uygulaması yeni değil, geçmişte var. Şu kurala göre:
Bizimle gidilen ülke arasındaki stratejik konuma göre veriliyor. Gidilen ülke ile ilişki hassas ise.
Bildiğim birkaç ülke var, burada saymak istemiyorum.
Erdoğan’ın son gezisindeki Şili, Ekvator, Peru gibi ülkelerle ilişkilerimiz stratejik konumda değil, ayrıca hassas değil. Yine de, korumalara diplomatik pasaport veriliyor.
Bizim tarihimizde, dış gezilerde böyle skandal yok. Korumalar başka bir ülkede adam dövecek de, skandal kopacak, yok böyle bir şiddet.
Yabancımız değil
Bu arada, başka bir sayfa açmanın tam yeri.
Ekvator Devlet Başkanı Rafael Correa’yı bilmesek de, bize yabancı sayılmaz. Epey tanıdık, bakın neler yapmış ülkesinde:
-Devlet Başkanı seçilince önce medyayı baskı altına alıyor.
Kendisini eleştiren gazetelere bol para cezası, gazetecilere hapis, “en büyük düşman medyadır” sözüyle, “gazeteciler yalancı ve mafya gibidir” tanımlamalarıyla, “medya bilgi vermiyor, patronları ceplerini dolduruyor” suçlamalarıyla.
Devamı bildiğiniz gibi, kendine “yandaş medya” oluşturuyor. TV ve gazetelerle birlikte. Haftada bir “gazeteci kılığındaki yalakalarla” kendine bağlı bir TV kanalında “Başkan Halkla Konuşuyor” programında, kendin pişir kendi ye, sorularını yanıtlıyor. Alın, size özgür basın.
-Yeni bir vergi yasası çıkartıyor.
Vergileri protesto edenler tutuklanıyor, “yönetimi devirmeye çalışıyorlar” gerekçesiyle, “terör örgütü üyesi” muamelesi.
Pek yabancı gelmiyor bize.
-Devlet Başkanlığı seçiminde haberlere ambargo getiriyor.
Seçimdir, ne olur, ne olmaz kaygısıyla, önlemini alıyor.
-Yargı reformu yapıyor, ama ne reform.
“Ulusal Yüksek Yargı Divanı” adıyla, bizdeki HSYK benzeri bir kurum oluşturuyor, oraya 21 yeni üye atıyor. “Ekvator yargısı da artık bağımsız”.
-Veeee “sosyal yardım” adı altında ihtiyaç sahiplerine para dağıtıyor.
Pirinç, odun, kömür, hatta buzdolabı yerine para.
Demek bu işin mantığı artık böyle.
Ya burası neresi, neresi olacak, Ekvator işte.
O bile
Bütün bunlara rağmen, geçen cumartesi o ünlü ve tarafsız “Başkan Halkla Konuşuyor” programında söz dayak skandalına geliyor. Correa dudak ısırtıyor:
“Bir yabancı devlet başkanına bu gibi hakaretlerde bulunmak ayıptır. Kabul edilemez.
Ancak, korumaların protesto edenleri dövmesini de kabul etmek mümkün değildir.”
Ülkesindeki uygulamalara bakınca, “tam kafa dengi” diyecektim ki, bu sözler küçük de olsa, bir fark oluşturuyor.