Abdullah Öcalan
Bir parti liderinin bir başka parti liderine böylesine övgüler yağdırdığına ilk kez tanık oluyorum. Fiilen aynı koalisyonda bulunanlar ya da hassas bir dış politika sorununda ortak noktada buluşmuş olanlar dahil, son elli yılda böyle bir zirve yakalanmıyor:
AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli için dün kullandığı ifadeler siyasi literatürümüze girmeye hak kazanmış bulunuyor.
Erdoğan Bahçeli’nin “Apo gelsin Meclis’te DEM Grubunda konuşsun” ifadesini doğrudan anmadan ama hem onu kastederek hem Ziya Gökalp’i anma bağlamında:
“Kendisi vatan sevgisinin, millet sevgisinin, en önemlisi Cumhuriyetçiliğin ne olduğunu en çarpıcı şekilde ifade etmiştir. Son çağrılarını bu çerçevede okuyanlar tarihi fırsat çerçevesini görmekte ve heyecanlanmaktadır.”
Bir gün önce de 29 Ekim resepsiyonunda:
“Cumhur İttifakı ortağımızın öncülüğünde son dönemde ortaya konulan yaklaşımların önyargısız olarak değerlendirilmesinin daha faydalı olacağı kanaatindeyiz”.
Bahçeli’nin Apo önerisi bağlamında, Erdoğan övgülerine övgü ekliyor:
“Sayın Devlet Bahçeli’nin elini değil, tüm vücudunu taşın altına koymasıyla büyük bir imkân ele geçirdik.”
Asıl aktör Apo
Doğrudan “Apo gelsin, DEM Grubunda konuşsun” lafını etmeden ve fakat dolaylı yoldan Bahçeli’ye arkası kesilmeyen övgüler, Bahçeli’ye kucak açmasından parlak örnekler!.. Onun önerisine verdiği desteği gösteriyor.
Bu durumda nelerle karşılaşabiliriz?..
Apo’nun DEM Grubuna geleceğini kimse pek tahmin etmiyor. Ancak, Bahçeli “eli çok yüksekten açarak”, Apo için belli bir imkân kapısını aralıyor. Örneğin, yine İmralı’da kalarak ve fakat orada bir eve çıkarak, daha rahat etmesi sağlanabilir. Görüşmelerini daha rahat ve sık yapabilir. Belli zamanlarda belli açıklamalarını kamuoyuna duyurulabilir.
Kandil’le bağlantı kurmasına izin verilebilir. Çünkü, asıl mesele o.
Erdoğan ve Bahçeli terörün sonlandırılmasında başrolü Apo’ya veriyor.
Pratikte halkın bunu nasıl karşılayacağı şu anda bilinmiyor ancak, ilk tepkiler ittifak ortaklarını memnun edecek gibi durmuyor.
Ek olarak, İYİ Parti ile Zafer Partisi’ne bakılırsa, milliyetçiler ayakta.
DEM yardımcı rolde
İlk aşamada DEM yok, önce Apo, nasıl olacaksa, girişimde bulunacak, DEM arkadan gelecek gibi görünüyor.
DEM Apo’nun tecridinin kalkabileceğinden memnun.
Bununla beraber, örneğin Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılmıyor.
Burada önemli bir ayrıntı var. TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ 29 Ekim’den bir gün önce DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan ile görüşüyor. Bakırhan o görüşmede:
“Bizim milletvekilimiz Ömer Öcalan’la görüşmesinde Sayın Öcalan bizim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerine katılmamızı önermiş.”
Apo anlaşılan DEM’in ayrık bir parti durumunda kalmasını istemiyor, sisteme dahil etmek istiyor.
Ancak, DEM etkinliklere katılıyor mu?..
Hayır!..
Apo öneriyor ama, DEM katılmıyor!..
Apo’ya rağmen, neden katılmadığını DEM herhalde açıklar.
Bir çelişki
Erdoğan Bahçeli’nin önerisini destekliyor, dolayısıyla Apo’nun önce DEM, sonra Kandil ile fiili diyaloğunu onaylıyor. Öyle ya, terörü sonlandırmaya katkı verecekse, Apo Kandil ile diyaloğa girmeden nasıl çözecek?..
Erdoğan’ın buna ters düşen bir başka görüşü var:
“Bizim Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki bölücü terör örgütüne, kandan beslenen Kandil’deki terör baronlarına hiçbir çağrımız yoktur.”
Erdoğan, Apo ile Kandil’i baş başa bırakabileceğini söylüyor.
Çağrı için Apo’ya görev verilse bile, eğer iş o noktaya uzanırsa, belli aşamalarda devletin devre dışı kalması mümkün mü?.. Elbette değil.
Erdoğan muhtemelen halkın tepkisinden çekiniyor.
Nasıl bir bütünleşme
Tutarsızlık sadece bununla mı sınırlı?..
Erdoğan son günlerde her fırsatta “bütünleşelim, iç cepheyi güçlendirelim” çağrısında bulunuyor.
Dün sabahın köründe CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Ahmet Özer evinde gözaltına alınıyor, belediye makamı kapısı kırılarak, aranıyor. CHP elbette tepki gösteriyor. Anayasa ve Ceza Hukuku hocaları gözaltına alınış biçimini eleştiriyor, Anayasa’ya aykırı buluyor.
Gözaltından birkaç saat sonra Erdoğan CHP lideri Özgür Özel’e sesleniyor:
“Terör örgütü mensupları Esenyurt’u kasıp kavururken, neden bundan rahatsız oluyorsun?..”
Demek ki, gözaltına alınacağını önceden biliyor.
“İç cepheyi güçlendirelim” derken, istese, bu gözaltını önleyebilir mi?.. Bu da soru mu? Elbette, evet!.. Siyasetin yargıya müdahalesi ayyuka çıkmışken!..
O zaman bu nasıl “iç cephede bütünleşme?..”
Bu “iç cephede bütünleşmeden” çok, iç cepheyi daha da dağıtmak değil mi?..
Yoksa, bütün bu gelgit içinde tutarlılık aramak fazla mı iyimserlik?..
Yalçın Doğan kimdir?Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |