Yalçın Doğan

17 Şubat 2017

Amerika’daki başkanlığa teğet geçmiyor

Amerikan Başkanı demokrasiye ve hukuka çarpıyor, gerçi içine sindiremiyor ama, çarpa çarpa öğreneceğe benziyor

Ve Trump böyle bir adamı Çalışma Bakanı yapmak istiyor.

Ama, yapamıyor.

“Amerikan demokrasisi ve başkanlık sisteminden” son örnek.

Çalışma Bakanı yapmak istediği kişiyle ilgili yukarıda sıralanan “dezavantajlar” senatodaki oturumda tek tek sorgulanıyor.

Bakan olmak kolay değil

İki gün önce Washington’da “Trump’ın Başkanlık Serüveni” üzerine yeni bir sayfa daha açılıyor.

Attığı her iki adımdan birinde mutlaka tökezleyen, saçma sapan bir başkan, Trump, kabinesine Çalışma Bakanı olarak Andrew F. Puzder adında fast food zinciri sahibi birini atamak istiyor.

Malum, Amerika’da bakanlar senatoda önce bir “hearing” (değerlendirme) oturumundan geçiyor. Bakan adayının kendisinin ve yedi sülalesinin ıcığı cıcığı çıkıyor.

Eğer senato onay verirse, o kişi ancak o zaman bakan olabiliyor. Vermezse, yolu açık olsun.

Şimdi burada önemli bir parantez.

Amerikan başkanlık sisteminde böyle bir denetim mekanizması varken, başkanın her istediği bakan olamaz iken...

Bizde referanduma sunulan başkanlık sisteminde denetim yok.

Eğer anayasa değişikliği kabul edilirse, bizde başkan kimi isterse o kişi bakan oluyor. Hiç kimse önünü arkasını soramıyor.

Keyfi ve başıboş

Yeniden Amerika'daki Çalışma Bakanı adayına dönersek...

Senatoda çoğunluk Trump’ın partisine ait. Buna rağmen, hiç fark etmiyor. Partisinin senatörleri dahil, senato her bakan adayını olduğu gibi, Çalışma Bakanı adayını da öyle sıkıştırıyor ki, onun daha kendi çalışanları ile sorunları var, bir de “Çalışma Bakanı” olacak, adam sonunda pes ediyor ve adaylıktan çekilmek zorunda kalıyor.

Yani bakan olamıyor, senato onu bakanlığa layık görmüyor. Onay vermiyor.

Burada bir parantez daha.

Senatodaki çoğunluk başkanın partisinden ya da değil, hiç fark etmiyor.

Senatörleri başkan seçmiyor, dolayısıyla senatörlerin başkanla hiç bir göbek bağı yok.

Oysa, bizde referanduma sunulan başkanlık sisteminde Başkan aynı zamanda parti genel başkanı olabiliyor ve genel başkan milletvekillerini belirliyor.

Yani, bizde milletvekilleri parti genel başkanına, dolayısıyla başkana göbekten bağlı.

Bu durumda, gerçi bizdeki sistem, Meclis'e zaten gerek bırakmıyor, Meclis'i temsili duruma düşürüyor ama, hani gerek duysa bile, milletvekillerinin başkanın iradesi dışına çıkmaları söz konusu değil.

Bu kadar başıboş ve keyfi bir anayasa değişikliği.

Böyle bir değişikliğe “evet” demek asla mümkün değil.

Trump yanıt vermiyor

Amerika’daki başkanlık sisteminin işleyişinden bir örnek iki gün önce yaşanmış bu olay.

Diğer örnek malum, Yüksek Mahkeme Trump’ın kararnamesini askıya alıyor. “Geçersiz” sayıyor. Trump küplere biniyor ama, nafile, nereye binerse binsin, nereden inerse insin, karşısında kapı gibi hukuk var.

Çalışma Bakanı adayının senatodan dönmesi üzerine, Trump’a soruluyor, yüzü kıpkırmızı, yanıt vermeden dönüp gidiyor.

Amerikan Başkanı demokrasiye ve hukuka çarpıyor, gerçi içine sindiremiyor ama, çarpa çarpa öğreneceğe benziyor.

Bizdeki anayasa değişikliğinde bu ihtimallerin binde biri yok. Milletvekilleri gibi, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Hakimler Kurulu üyelerinin de bir bölümünü doğrudan Başkan seçiyor, kalanını başkanın seçtiği milletvekilleri belirliyor.

Pratikte hepsini başkan seçiyor.

Bunun adı da, “demokrasi” oluyor.

Böyle bir değişikliğe, kayıtsız şartsız “HAYIR.”