Yalçın Doğan

03 Şubat 2018

“AKP'den bıktık da, peki kime verelim abi”

Gökten üç elma düşmüş... Biri Kılıçdaroğlu’na, diğeri Kılıçdaroğlu’na, üçüncüsü de Kılıçdaroğlu’na...

1998 Leipzig, Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) kongresi.

Parti Başkanı Oscar Lafonten. Buna karşılık, kamu oyunda çok daha fazla prestij sahibi ve iddialı, SPD’nin Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı Gerhard Schröder var.

O yıl Almanya genel seçimlere gidiyor.

Oscar Lafonten müthiş bir özveri gösteriyor, kendisi genel başkan olmasına rağmen, bırakın bize teğet geçmesini, başka demokratik Batı ülkelerinde bile kolay görülmeyen bir kararla, Başbakan adaylığından çekiliyor ve bunu Schröder’e bırakıyor.

Genel seçimlerde Schröder kazanıyor ve Helmut Kohl Başbakanlığındaki Hıristiyan Demokratların on altı yıllık iktidarına son veriyor.

1982’de iktidara gelen Kohl, 1998’de Başbakanlığı sosyal demokrat Schröder’e teslim ediyor.

Leipzig’deki kongreyi izleyen gazetecilerden biri de benim. Orada siyasette olması gereken ve fakat bizde hiç bir zaman gerçekleşmeyen nezaket dolu davranışlar, özveri, karşılıklı saygı unutamadığım sahneler arasında.

Sadece seçimi kaybeden lider genel başkanlıktan çekilmiyor, partisi içinde genel başkanlığı yeniden kazanan bir lider de, partisini düşünerek, Başbakan adaylığından çekilebiliyor.

 

İstifa mı, güldürmeyin adamı

 

Orası Almanya, burası Türkiye. Seçimi ister kazan, ister kaybet, istersen üç, beş, hatta sekiz, dokuz kez kaybet, genel başkanlığa devam!

Sadece genel başkanlık mı?

Kendi sorumluluk alanına giren konularda olmadık skandallar, olmadık ölümler, olmadık olaylar yaşanıyor, son on beş yılda istifa eden bir Bakan var mı? Yok.

Türkiye’de ise, öyle bir sorumluluk, bedel ödeme mekanizması yok, o mekanizma çalışmıyor. Kamu oyu baskısı bir yana, yüzü kızarıp kendiliğinden çekilen de yok.

Kaybettiği ya da yalpaladığı halde, istifa... İstifa mı? Güldürmeyin adamı.

 

Kocasakal ile Eminağaoğlu

 

Bugün CHP’de kurultay toplanıyor. Hiç bir heyecanı yok. Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı ortada üç genel başkan adayı var ama, nafile gibi görünüyor.

Genel başkanlığa aday olabilmek için kurultay delegelerinin en az yüzde onunun o kişiyi kurultayda aday göstermesi gerekiyor, bu yaklaşık 126 imza demek.

İkisi de hukukçu, İstanbul Barosu eski başkanı Ümit Kocasakal ile bir ara YARSAV başkanlığı yapmış olan Ömer Faruk Eminağaoğlu genel başkanlık için adaylıklarını açıklıyor.

Kurultay delegeleri arasında tuttuğum bir nabız şunu gösteriyor:

“Onlar partinin hiç bir il ve ilçe kongresine katılmamış, partinin önemli etkinliklerinde yer almamış, dışarıdan gelen isimler. Bu iş öyle tepeden gelmeyle olmaz. Hiç şansları yok.

İkisinin de, aday gösterilebilmek için gerekli 126 imzayı bulabileceklerini sanmıyoruz, aday olmaları bile çok uzak ihtimal”.

Bunu ben söylemiyorum, delegelerin önemli bir çoğunluğu bu düşüncede.

 

Muharrem İnce

 

Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırabilecek genel başkan adayı Yalova Milletvekili Muharrem İnce.

Parti içinde ve dışında gerçekten çok çalışan bir partili. Aday olabilmek için kurultay öncesinde gerekli imzayı çoktan toplamış bulunuyor.

Muharrem İnce ilk kez 2014 Kurultayı’nda genel başkan adayı oluyor ve Kılıçadoğlu’nu fena sıkıştırıyor. Kılıçdaroğlu’nun 740 oyuna karşılık 415 oy alıyor. Oyların yüzde 35.4’ü.

Kılıçadaroğlu ilk genel başkanlığında seçildiğinde oyların yüzde yüzünü alırken, 2014’te yüzde 65’e düşüyor.

İnce şimdiki kurultayda da, Kılıçdaroğlu’nu yine sıkıştırabilir, hatta seçim az bir ihtimalle, ikinci tura bile kalabilir.

Ancak, İnce için de yine delegelerin dile getirdikleri bir düşünce var:

“Muharrem Bey, kaybedenin çekilmesi gerektiğini, söylüyor. Doğru ama, kendisi de geçen sefer genel başkanlık seçimini kaybetti, şimdi hâlâ nasıl aday oluyor?”

 

AKP sevinecek

 

Çok büyük ihtimalle ve her şeye rağmen Kılıçdaroğlu yeniden Genel Başkan seçilecek, öyle görünüyor.

Seçilecek de, ne olacak?

Salıdan salıya “vaazlar” devam edecek.

Arada bir, belki “Adalet Yürüyüşü” gibi, flaş eylemlere imza atacak, ancak daha sonra o eylemden hiç bir sonuç alınmayacak.

AKP’nin toplumda ağır yaralar açan uygulamalarına karşı çıkacak, o kadar, o da orada kalacak.

Ara sıra bazı “yolsuzluk iddialarını” dile getirecek, onlar da bir süre sonra unutulacak.

Hiç kimseye danışmadan ve aniden bir Cumhurbaşkanı adayı bulacak, onu topluma “çatı adayı” diye tanıtacak, kimse o adayın nereden gelip, nereye gittiğini anlamayacak ve seçimi AKP kazanacak.

Kısaca, Kılıçdaroğlu seçilecek ve hiç bir şey değişmeyecek.

AKP de buna çok sevinecek.

 

Gökten üç elma düşmüş

 

Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından bu yana, parti yönetiminden tam 119 kişi gelip geçiyor, 119 kişi.

Kılıçdaroğlu sabit, diğer yöneticiler muharrik!.. Muharrik, değişen anlamında.

119 kişi değişiyor ama, CHP topluma iktidar olma yolunda en küçük bir ışık vermiyor.

CHP’nin toplumla iletişim kanalları tıkalı.

Derdini topluma anlatmakta beceriksiz.

Topluma yeni bir umut aşılamakta yetersiz.

Sokağa çıkın, halkın arasında karışın, dükkanları dolaşın, otobüslere binin, herkesle konuşmaya çalışın.

AKP’den şikâyet etmeyen tek bir Allah’ın kulu yok.

Özellikle hayat pahalılığından, hukukun askıya alınmasından, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasından, keyfi yönetimden şikayet ayyuka çıkmış durumda.

Ama, gelin görün ki, o şikayet edenler dertlerini anlatıyor ve anlatıyor, ardından ekliyor:

“AKP’den bıktık da, peki oyumuzu kime verelim abi?, Yok ki kimse, bu CHP’den de adam olmuyor”.

Haydi, hayırlı kurultaylar.

Gökten üç elma düşmüş... Biri Kılıçdaroğlu’na, diğeri Kılıçdaroğlu’na, üçüncüsü de Kılıçdaroğlu’na.

Ne elması, elma filan düştüğü yok, hep ayva, hep ayva.