Yalçın Doğan

05 Ekim 2022

"AKP giderse, biz ne yaparız" kaygılarını gidermek üzere...

Altılı Masa’ya katılan muhafazakâr partilerin genel başkanları bir kaygıyı söze döküyor: "AKP’ye oy veren seçmenler, AKP giderse, bizim kılık kıyafetimize, türbanımıza yeniden yasak gelir mi, kaygısını taşıyor. Bu kaygının giderilmesi gerekir"

"- Genç kız şortla otobüse biniyor.

Vaaay, sen misin şortla dolaşan?..

Serserinin teki, tekme tokat kıza saldırıyor."

Otobüste, minibüste, dolmuşta bunun çok sayıda örneği var.

Kadınların giyim kuşamına, etek boyuna karışılıyor.

Sokaklarda, üniversitelerde, akla gelmeyecek mekanlarda çok sayıda örneği var.

"Erkek barmen boynuna ve kollarına dövme yaptırıyor.

Serserinin teki buna itiraz ediyor, hatta barmeni öldürüyor."

Bu cinayeti başka kavgalar izliyor, "adam küpe takıyor ya da saçını at kuyruğu olarak uzatıyor" diye, bir grup serserinin sopalarıyla saldırısına uğruyor.

Sayısız farklı örneklerin ortak özelliği var:

"Kılık kıyafet konusu."

Sadece türban değil

CHP yeni ve farklı bir adım daha atıyor.

İlk anda "türbana kalıcı özgürlük" gibi görünen ve fakat o da dahil olmak üzere, kadınların ve erkeklerin kılık kıyafetinin düzenlenmesine dönük bir yasa önerisi getiriyor.

Türban zaten fiilen ve hiç sorun olmayan biçimde kamunun tüm alanlarında uygulanan bir kıyafet biçimi, herkesin olağan karşıladığı bir giyim türü. Ondan dolayı, "böyle bir yasaya ne gerek vardı" sorusu ortaya atılıyor.

Oysa, öyle değil.

Altılı Masa'san çıktı

Olayın perde arkasında "Altılı Masa’da" dile getirilen bir sorunun giderilmesi yatıyor.

Altılı Masa’ya katılan muhafazakâr partilerin genel başkanları bir kaygıyı söze döküyor:

"AKP’ye oy veren seçmenler, AKP giderse, bizim kılık kıyafetimize, türbanımıza yeniden yasak gelir mi, kaygısını taşıyor. Bu kaygının giderilmesi gerekir."

CHP harekete geçiyor, Kemal Kılıçdaroğlu önceki akşam en genel anlamda kılık kıyafete özgürlük getiren yasa önerisi vereceklerini açıklıyor.

Her türlü seçmeni ve fakat özellikle AKP seçmenini rahatlatacak bir adım:

"Kardeşim, istediğin gibi giyin!.. Sana kimse karışamaz!..

İster türban tak, kimse karışamaz!..

İster şort giy, kimse karışamaz!.."

Herkesin kıyafetine özgürlük getiren, AKP seçmenine güvence veren bu adım, aslında ikinci adım.

Aile destek sigortası

Diğer adımı CHP bir kaçhafta önce atıyor.

"- Herkes doğumundan ölümüne kadar devletin güvencesi altına alınıyor.

- Asgari ücretin altında ya da hiçbir yerinde olmayan bütün aileleri kapsıyor.

- Her aileye asgari gelir güvencesi sağlıyor, her ailede en az bir sigortalı oluyor.

- Hiçbir aile prim ödemiyor.

- Mevsimlik işçiler sigorta kapsamına alınıyor.

- Sigortanın 4 milyon 125 bin haneye uygulanması öngörülüyor.

- Bütün yardımlar tek bir şemsiye altında toplanıyor.

- Ailelere 1.000 lira ile 5.500 lira para yardımı verilmesi planlanıyor".

1971 yılında TBMM’de kabul ediliyor ama, bir maddesi elli yıldır uygulanmıyor.

AKP ise, çeşitli başlıklar altında ve dağınık biçimde yoksul ailelere yardım dağıtıyor ama, bu sistematik bir yardım değil.

AKP’nin "siyasi oy avcılığı" çerçevesinde yaptığı yardımlar, işte pirinç, kömür, nohut ve benzer ürünler ile doğrudan para yardımı.

CHP'nin çözümü

1971 tarihli yasadaki uygulanmayan maddeyi gündeme getiriyor:

"Aile Destek Sigortası".

O maddeyi, Aile Destek Sigortası’nı hayata geçirmek üzere CHP uzun ve özenli bir çalışma yapıyor, bunu da geçenlerde Kemal Kılıçdaroğlu açıklıyor.

Bu öylesine önemli ki...

AKP’ye yıllardır oy veren seçmende şöyle bir kaygı olabilir:

"AKP giderse, bana kim yardım eder?.."

CHP’nin Aile Destek Sigortası işte bu kaygıyı gideren bir çözüm.

Kılık kıyafetle ilgili yasa önerisi ise, AKP’ye oy veren seçmeni rahatlatan ikinci adım.

AKP yine sıkıştı

İlk işareti dün Devlet Bahçeli veriyor.

Kılık kıyafetle ilgili CHP’nin önerisi Meclis’e geldiğinde, iktidar tarafı belli ki, buna karşı çıkmaya hazırlanıyor.

Oysa, bu yasaya AKP ve MHP hayır dese, kendisiyle çelişiyor, evet dese CHP’nin dediğini yapmış oluyor!..

Muhalefetin iktidar karşısında üstünlüğü devam ediyor.

* * *

Müfettiş, mühendis, daire başkanı cinayetleri: Şu soruları yanıtlayın!..

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin nerede?..

Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Başkanı Temel Kotil nerede?..

"İkisi de, Onur Şener’in cenaze töreninde yok!.."

Müzisyen Onur Şener’i vahşice öldüren üç caniden ikisi, İlker Karakaş ile Ali Gündüz Çalışma Bakanlığında müfettiş.

Üçüncüsü Semih Soyalp Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’nde mühendis.

"Vedat Bilgin ile Temel Kotil’in Onur Şener’in cenaze törenine katılmaları gerekmez miydi?.. Cinayetin takipçisi olduklarını göstermek adına, törene katılamazlar mıydı?.."

Ne Vedat Bilgin’in, ne Temel Kotil’in böyle bir cesareti yok.

Cesaretleri yok ama, ikisinin de açıklamaları gereken sorular var:

"Bu üç cani ne zaman ve nasıl kamuda görev alıyor?.. Hangi süreçten geçerek o kurumlarda çalışmaya başlıyor?.. İkisinin sabıka kaydı olduğu halde, hangi özellikleri nedeniyle göreve kabul ediliyor?.."

Toplum bu soruların yanıtları bekliyor, laf kalabalığı ile geçiştirilecek yanıtlar değil, somut, birebir yanıtlar.

Kaynayan cinayet

Onur Şener’in katli Türkiye’yi sarsıyor, "bu hale nasıl ve neden geldik" kaygısı hiç kimsenin dilinden düşmüyor.

O vahşetin gölgesinde...

Bir başka çarpıcı cinayet dikkatlerden kaçıyor.

"Adalet Bakanlığı’nda Daire Başkanı Serkan Tüzün önce eşi İlksen Tüzün’ü öldürüyor, sonra intihar ediyor."

HSK Serkan Tüzün için resmi Internet sitesinden taziye mesajı yayınlıyor, gelen tepkiler sonrasında mesajı siliyor.

Alperen Ocakları eski genel başkanı olduğu bildirilen Serkan Tüzün’ün kayınvalidesi, İlksen Tüzün’ün annesinin sözleri kayda geçiyor:

"İçip içip benim kızıma işkence ediyordu, adam psikopattı, hastaydı."

Evladını kaybeden bir annenin feryadı olabilir. Yine de:

İçkiye şiddetle karşı çıkan, elinden gelse içkiyi yasaklayacak bir iktidarın Adalet Bakanlığında daire başkanı olarak çalışan bir yargıcın, yargıçlık etiğine de aykırı davranışları, içki içtiğine ilişkin iddiası, eğer doğru ise, siyaseten çürümüşlüğün bir başka görüntüsü.

Ayrıca, burada da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması gereken soru şu:

"Böyle biri nasıl oluyor da, Adalet Bakanlığı’nda Daire Başkanlığına atanıyor?..

Üç bürokrat cinayet işliyor, dördüncü bürokrat önce cinayet işliyor, sonra intihar ediyor.

Bunlar kendi alanlarına giren konularda karar veriyor, işlem yapıyor, ilgili insanlar bu karar ve işlemlerden etkileniyor!..

AKP sözcüsü ve sözcülerinin aksine:

"Bunlar siyasetin alanı değil de, ne?.."

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin 'Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.