Yalçın Doğan

29 Ekim 2019

30 Ekim 1918’e karşı, 29 Ekim 1923: Bir milletin intikamı

Gururluyum, övünüyorum ve inanıyorum, bugün yaşadıklarımızın hepsi geçecek!..

İran ve Suudi Arabistan...

Türkiye dünyada üçüncü ülke oluyor!..

Dışişleri Bakanı yurt dışındaki tüm büyükelçiliklerimize talimat gönderiyor:

“Savaş nedeniyle, Cumhuriyet Bayramı için vereceğiniz resepsiyonlarda içki servisi yapılmayacaktır.”

İran belli, adı zaten İran İslam Cumhuriyeti. Suudi Arabistan da öyle... Bayramda da, seyranda da içki yok.

Türkiye’ye ne oluyor?.. Ne savaşı ?.. Savaş mı var?.. Maksat “mazeret” olsun!..

Türkiye’yi giderek Orta Doğu ülkelerini de geride bırakarak, bağnaz bir yönetime kaydırma çabası herhangi bir gerekçeyle, hemen her alanda kendini gösteriyor.

Al işte bir başka örnek, eğitimden.

Geçen akşam bir TV'de yarışma programı var. Soru şu:

“Çin filolojisinin adı nedir?” Yani, üniversitelerde Çin’ce eğitimi verilen bilim dalı soruluyor. Dört şık var. İkisi eleniyor, geriye iki şık kalıyor:

“Sinoloji ve Hanoloji”.

Yarışan genç bir kız. Yanıtı bilmiyor.

Yardım almak amacıyla tarih öğretmenini arıyor, öğretmen yanıtı patlatıyor:

“Hanoloji!”

Tarih öğretmeni çuvallıyor!.. Doğrusu Sinoloji. Yuh olsun!..

Sen önce bu eğitimi hallet de, ondan sonra içkiyle miçkiyle uğraş!.. Şu sefalete bak, tarih öğretmeni!.. Bu öğretmen, var sen git, bir de öğrencilere bak!... Sapır sapır dökülen, cahil bir kuşak yetişiyor.

Ne zaman?.. Cumhuriyet’in 96. yıldönümünde.

Mustafa Kemal’in “Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizin eseriniz olacaktır, Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz” dediği ve Cumhuriyet’i emanet ettiği kuşaklar!..

İmam hatipler ve Diyanet

O kuşaklar nasıl yetişiyor, 2020 Bütçe Tasarısı nasıl yetiştiğini gösteriyor. Üç örnek var, ilk ikisi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan.

1-Din Öğretimi Genel Müdürlüğü: 2020 Bütçe tasarısına göre, bu genel müdürlüğe bütçeden 9.9 milyar lira ayrılıyor. Aynı tasarıya göre, 2020’de Enerji Bakanlığı’na 3.3, Sanayi Bakanlığı’na 7.9 milyar lira ayrılıyor. Bunlar bakanlık, öteki genel müdürlük!..

2-2018’de 4 bin 340 imam hatip okulu var, 2019’da bu rakam 5 bin 138’e çıkıyor. 2020’de ne kadar artar, bu tasarıda yazılmıyor.

3-Diyanet İşleri Başkanlığının Bütçesi her yıl artarak, 2020 yılında 11.5 milyar liraya geliyor. On altı bakanlık var, bu rakam sekiz bakanlığın bütçesinden daha büyük. Geçici personel hariç, Diyanetin 179 bin personeli var. Bir imamın aylığı bir öğretmenin aylığından daha fazla.

Uluslararası zaten bir kenarda kalsın, bu hal ve gidişle sen ne tarihini, ne coğrafyanı, ne matematiğini, ne fiziğini, ne kimyanı, ne edebiyatını öğretebilirsin.

On yedi yıllık AKP iktidarının bir başka feci ve kolay aşılamaz duruma yol alan vahim sonucu!..

***

“Övünmek milletin hakkı”

İlk uyanan İngilizler oluyor.

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından bir gün sonra, 24 Nisan’da Mustafa Kemal kürsüye çıkıyor:

“Amacımız, milli hakimiyet esasına dayanan bir halk hükümeti kurmaktır”.

On beş gün sonra İstanbul’daki İngilizler Londra’ya gizli telgraf çekiyor:

“Ankara’da Mustafa Kemal’in başlattığı harekât sonuçta Türkiye’de Cumhuriyet kurulması düşüncesine dayanmaktadır”.

Bugün 29 Ekim... Cumhuriyet... Daha önce görmediğim, dün sosyal medyada dolaşan bir tarihsel öyküyü buraya aktarıyorum. Cumhuriyet neden 29 Ekim’de ilan ediliyor.

Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Fahrettin Altay Atatürk’ü ziyaret ediyor ve O’na “Cumhuriyet’in neden 29 Ekim’de ilan edildiğini” soruyor. Atatürk:

“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet Sarayın, Saray da İtilaf Devletlerinin denetimine girmişti.

Saray bu halinden memnundu, ama ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı çıkarak, bir çıkış yolu bulmak, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım.

Dünyada tek başımıza kalmıştık. Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da, bağlandılar. Ve netice hasıl oldu.

Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, işgale uğramıştı. 30 Ekim 1918’den 9 Eylül 1922’ye kadar dört yıl geçti. Biz Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’de ilan ettik. Beş yıla sığdırdığımız büyük devrim, bizim yaşadığımız şartlara düşmüş hiçbir milletin tarihinde yoktur. Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Bütün dünya bunu görmüştür.

Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.

Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.

İşte, bu da bu mazlum milletin ahıdır. Bu, tarihten silinmek istenen bir milletin intikamıdır”.

Fahrettin Altay şaşırır, “ama Paşam daha önce bundan hiç söz etmediniz”.

Atatürk devam eder:

“Övünmek olur, övünmek benimle aynı ideale inanların, milletin ve ordunun hakkıdır”.

30 Ekim esaret, beş yıl sonra 29 Ekim Cumhuriyet!... Esaretten kurtuluş!..

Gururluyum, övünüyorum ve inanıyorum, bugün yaşadıklarımızın hepsi geçecek!..

Çünkü, Cumhuriyet var!..