Vefa Tarhan

02 Temmuz 2015

Avro sisteminin ҫökecek olması: Kültürel faktörler

Avrupalı olma kavramı, Amerikalı olma kavramına kıyasla pamuk ipliği kuvvetindedir

Her şeyden önce sanırım 2 gün önceki yazımdan ABD’de yaşamakta olduğumu ҫıkardınız; hata yapıp Yunanistan’ın birtakım verilerini Avro yerine dolar birimini kullanarak vermişim. Türkiye’nin borcunu doğru olarak Dolar birimini kullanarak ifade ettim (Ancak bu rakamda da dün küçük bir değişiklik yapıldı. 2014, 4. çeyreği sonunda 402 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam borcu, 2015’in 1. çeyreğinde $392.8 milyar olarak güncelleştirildi).

Yunanistan’ın toplam borcu gerçekte €323 milyar, yani $359 milyar. Aynı şekilde, Yunanistan’ın dün IMF’ye ödemesi gereken, ama ödeyemediği için ‘temerrüt’ durumuna düştüğü borҫ taksiti €1.6 milyar, yani, $1.8 milyardı. Konu güncelleşmeden açılmışken, bir de yine dün S&P’nin Yunanistan’ın CCC ve ‘negatif görünümlü’ olan kredi notunu, negatif görünümünü sabit tutup, CCC- olarak güncelleştirmiş olduğunu da belirtmek isterim. S&P en son olarak 11 Haziran’da bu ülkenin notunu CCC+’dan CCC’ye düşürmüştü. Biliyorsunuz, en emin tahvillerin notu AAA’dır, ve not BB ve aşağısında olduğunda “çöp” (Junk Bond) seviyesinde olur. Not, bunun üstünde olduğunda ise “Yatırım Yapılabilir” kategorisine girer (Türkiye’nin notu, şu anda çöp’ün bir basamak üstünde yani BBB-).

Geçen yazımda, bu yazının başlığının “Türkiye, AB’ye ‘Evet’, Avro’ya ‘Hayır’ Demeli” olacağını söylemiştim. Ancak, eskiden olduğu gibi çok uzun yazılar yazmayacağım konusunda kendime söz vermiş olduğumdan, ve bu yazı halen 4 sayfaya ulaşmış olduğu için, bu paragrafın ilk cümlesindeki başlık, bir sonraki yazım için geçerli olacak. Bu yazım ise, Avro sisteminin önündeki kültürel engeller hakkında olacak.

Son yazımda neden Avro sisteminin problemler yaşamakta olduğunun ekonomik nedenlerini açıklamıştım; benim görüşümce, sisteme üye olan bir ülkenin 3 makro ekonomi silahından en azından ikisini kaybetmesi (Para ve Kur politikaları) ve bu nedenlerle, Yunanistan gibi bir borç problemi yaşandığında, bu durumu çözecek makro politika araç sayısının 3’ten (diğeri Mali Politika – vergiler, ve bütçe harcamaları -) en fazla 1’e düşmesi olduğunu göstermiştim. Aslında, kurtarma operasyonları kurtarılacak ülkenin “kemer sıkma” politikası uygulamasını öngördüğü, yani, ülkenin vergilerini artırıp, bütçe giderlerini azaltması şartıyla yapıldığı için ülkenin elindeki makro politika araçlarının 1’in altında olduğunu söylemek daha doğru olur. Yazıda, ayrıca şu retorik soruyu da sormuştum; ABD’nin değişik eyaletlerinin kendi Merkez Bankaları yok. Bu eyaletlerin tümü ayrıca aynı para birimini de kullanıyor (Dolar). Eyaletler arasında, eyalet vergi ve harcamaları bazlı farklar olsa da bu farklar Merkez (Federal) Mali Politika araҫlarına kıyasla küçük. Çok kişi bu verilere bakıp, benim Avro problemlerinin nedeninin bu sistemde yeteri kadar ekonomik politika aracı olmaması iddiama karşı çıkar ve Amerika Birleşik Devletleri bu duruma rağmen sağlıklı bir ekonomiye sahipse, neden bir Avrupa Birleşik Devletleri kavramı hayatta olmasın? Sorusunu sorar. Bunu cevaplamaya çalışayım.

Bence bunun nedeni basit; bir İtalyan’a sen Avrupalı mısın, yoksa İtalyan mısın? diye sorulduğunda hiç tereddüt etmeden “İtalyanım” der. İtalyan kültürüyle, lisanıyla, mutfağıyla, tarihi ile… yani, tüm İtalyan kalıtımı/mirasıyla iftihar eder. Bir Amerikalı’ya aynı soruyu sorduğunuzda diyelim 1/8 Fransız, 1/3 İngiliz, 1/4 Alman vs. olduğunu iddia eder. Gerçekte, bu sorunun cevabını soru sorulmadan önce düşünmez bile; kendisini Amerikalı olarak görür. Bunu nasıl ispat edebilirim? Bu ne anlamına gelir?

Bakın, size şu soruyu sormak istiyorum. En son veriler, Yunanistan’da işsizliğin yüzde 25.6, İspanya’da yüzde 22.7, Danimarka’da ise yüzde 4.8 olduğunu gösteriyor. Neden Yunanlılar, İspanyollar Danimarka’ya göҫ etmiyor. Bırakın Avro üyesi olmalarını, bir Avrupa Birliği (AB) üyesi olarak bile Danimarka’da çalışma hakları var. Cevap? Kendilerini Danimarkalı olarak hissetmiyorlar; lisanı örf ve adetleri vs. bilmiyorlar, ya da, yadırgıyorlar. Basit bir örnek, ama vermeden duramıyorum; ziyaret etmiş olanlarınız bilir; İspanya’da saat 22:00’de akşam yemeği için lokantaya gitmeye kalksanız, açık lokanta bulamazsınız. 23:00 gibi gitmeniz gerekir. Danimarka’da ise lokantalar 18:00 - 19:00’da açılır. Vermek istediğim mesaj şu: ülkeler arasındaki yemek yeme saatinin farklı olması bile insanları rahatsız edebiliyor. Yunan vatandaşı iş bulabilecek olmasına rağmen, yemek saati farkı gibi nispeten önemsiz kültürel nedenlerle bile Danimarka’ya gitmekten çekinebiliyor. ABD’de durum böyle değil; Indiana’nın ekonomisi bozulur, Florida’nınki düzelirse, mobilitesi olan Indianalılar tası tarağı toplayıp, hemen Florida’ya gider ve orada çalışmaya başlar, çünkü Amerikalıdırlar, Indianalı değil.

Yani, Avrupalı olma kavramı, Amerikalı olma kavramına kıyasla pamuk ipliği kuvvetindedir. Amerika’da bir ‘melting pot’ (erime potası?) kavramı vardır. O ülkeye gidenler, geçmişlerini, kökenlerini geride bırakırlar. Aynı şey Avrupalılar için geçerli değil. İtalyan, İtalyanlığını koruyor. Özel hayatımdan örnek vermekten hiç hoşlanmam, çünkü adı üstünde o benim “özel hayatım” ama, hayatımın bir parçasını tereddüt ederek de olsa, paylaşacağım.

Benim iftihar ettiğim, başarılarının, benimkinden çok daha üstün olduğuna inandığım 2 kızım var: Büyük kızım Yale Üniversitesinde öğretim üyesi görevine başlayacak. Küçük kızım ise 5 sene garantili tam burslu olarak Harvard Üniversitesinin doktora programına kabul edildi ve doktora eğitimine bu Eylül’de başlıyor (ABD’de bursların çok yüksek oranı, ihtiyaca değil de yeteneğe göre verilir). Haksız mıyım, hayatım kızlarımla İftihar etmekle! Aslında, her anne-babanın çocukları, onlar açısından dünyanın en değerli çocukları olarak görülür, ve görülmeliler de. Doğrusu da budur. Eşime “herhalde hastaneden yanlış bebekleri almışız, bu çocukların genleri benden geliyor olamaz derim zaman-zaman! Tabii, o da bana, haklısın ‘benden geliyor’ der!

Çocuklar evde konuşulan lisanı öğrenir. Eşim Amerikalı. İşten yorgun olarak geldiğimde geçmişte benim düşüncem, ‘derdimi en çabuk nasıl anlatabilirim?’ olmuştur. Eşime Türkçe öğretmeye üşendiğimden evde İngilizce konuşmuşuzdur. Bu nedenle, neredeyse her yaz Türkiye’ye gelmemize rağmen çocukların Türkçe bilgisi ҫat ҫut. Belki 15-20 yıl suçluluk duygusu hissettim (orta-doğuluların ‘suҫluluk hissetme’ konusunda ihtisas sahibi olduklarını bilirsiniz!) çocuklarım Türkçe bilmiyor diye. Neyse, bir gün jeton düştü, ve kendime “ya, ne fark eder, onlar Türkçe bilse bile, ABD’de yaşayacakları için, büyük bir ihtimalle Amerikalıyla evlenecekler ve onların çocukları Türkçe bilmeyecek” dedim ve kendimi daha rahat hissettim.

Boşu-boşuna basınızı ağrıtıyorum özel hayatımla. ABD var ve ekonomik olarak başarılı, çünkü buradaki insanlar kendilerini Amerikalı olarak görüyorlar. Buraya göçtüklerinde, geçmişlerini, geride bırakıyorlar. Umarım anlatabildim, eyaletlerin para, kur, mali politikaları neredeyse aynı olmasına rağmen, neden bir Amerika Birleşik Devletlerinin var olacağını, ama, Avrupa Birleşik Devletleri’nin varlığının şüpheli olacağını. Dolayısıyla, Avro sistemi kültürel nedenlerle de çökmeye mahkûm durumda.

Kültür konusunda bir nokta daha eklemek istiyorum. “Akdeniz Kültürü” kavramını duymuş olabilirsiniz. İtalya, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde toplumun kabul ettiği – hatta onayladığı –birtakım davranışların, Almanya’da, İskandinavya ülkelerinde, vs. kabul edilmediğini bilirsiniz. Bunlardan birisi vergi ödeme kültürü oluyor.  ABD’de vergi kaçıran yok mu? Tabii ki var. Ama, diyelim İtalya’daki kadar değil. Ayrıca, herkesin gözü önünde yapılan bir davranış değil bu. Bilmiyorum, hala geçerli mi;

 1990’larda Türkiye’de her şirketin ödediği vergiyi resepsiyon alanında levhalayıp gösterme zorunluluğu vardı. Güya, insanları vergi ödeme konusunda utandıracaktı bu davranış. Sizce, bu kural Türkiye’de vergi ödeme kültürünü sağlamlaştırdı mı?

Yukarda bahsettiğim gibi, bu yazı uzun olduğu için “Türkiye, AB’ye ‘Evet’, Avroya ‘Hayır’ demeli” başlıklı yazımı 2-3 gün sonra yazacağım. Bu yazıyı, bir başka Akdeniz kültürü örneğiyle bitirip, neden Avro sisteminin çökmeye mahkûm olduğunun bir başka örneğini daha vermek istiyorum. 3 yıl kadar önce New York Times’da Yunanistan ile ilgili bir makale yayınlandı. Emlak vergisini belirlemek için, Yunan hükümeti Kuzey Atina’da (Atina’nın zengin yöresi) bir anket yaptırıyor. Sorulardan birisi: “Evinizde yüzme havuzu var mı?” Rakamları tam hatırlamıyorum, ama boyutları yanlış değil. Diyelim ankete cevap verenlerin yüzde 90’ini bu soruya “Hayır” diyor. Ancak Yunan yetkilileri bir Google Map araştırması yaptığında, diyelim evlerin yüzde 80’ninin gerçekte havuzları olduğunu belirliyor. Bir soru: Acaba, yalan söyledikleri ortaya çıkanlar bir ceza görmüşler midir? Bu soruyu bir başka soruyla cevaplayım: Türkiye’de devamlı ‘vergi afları’ çıkar (kulağa hoş geldiğinden Maliye Bakanlığı “af” kelimesi yerine, “vergilerin yeniden yapılandırılması” terimini kullanır!) Bu aflar ne sonucunu yaratır? Ekonomide bir ‘ahlaki tehlike’ kavramı vardır. Sonuç olarak, söz konusu periyodik aflar, insanları “nasıl olsa af çıkacak” düşüncesiyle vergi ödememeye teşvik eder.

Neyse, Üniversitedeki bir Yunanlı öğretim üyesi arkadaşıma, bu New-york Times makalesini anlattım. Ne dedi biliyor musunuz? “Vefa, bizimkiler, ona da çare buldular!” Çare şuymuş: Hava iyi bile olsa havuzu diyelim günde 1 saat kullanıyorsunuz; iyi değilse o gün hiç kullanmıyorsunuz. Bu anket olayından sonra bir takım şirketler hayata gelmiş. Yaptıkları, havuzunuzun ebadında suni çimden bir havuz örtüsü imal etmek! Böylece, 24 saatlik Google riskini en fazla 1 saate indiriyorsunuz! Bu şirketler gizli değil. Yaptıkları iş biliniyor. Şirketler, ve bu suni çim örtüsünü kullananlar bir ceza görüyor mu sizce? Tabii ki “hayır”.

Bu anektodun mesajı şu: Almanlar, İskandinavlar, vs. hem çok çalışıyorlar, hem de vergilerini dürüstçe ödüyorlar. Sizce bu ülkelerin vatandaşları daha ne kadar zaman “sorumsuzca” davrandıklarını düşündükleri Yunanistan gibi ülkeleri kurtarmaya devam ederler (bu gün konuşulan Yunanistan’ı 3. kurtarma teşebbüsü)?

Sonuҫ: SADECE EKONOMİK DEĞİL, KÜLTÜREL, VE DİĞER NEDENLERLE DE AVRO SİSTEMİ ҪÖKMEYE MAHKÛM!

Bir sonraki (bu defa gerҫek!) yazı: “Türkiye, AB’ye ‘Evet’, Avro’ya ‘Hayır’ Demeli”.