Vedat Özdan

10 Şubat 2010

Yeni küresel finansal mimari: Basel III’e hazır mısınız? (III)

IMF tahminine göre ABD ve Avrupa’lı büyük bankalar “toksik” varlıklar nedeniyle yaklaşık olarak 1 trilyon dolar zarar yazdılar.

Pazartesi günü başlayan yazımıza devam ediyoruz:

Küresel krizin bankacılık sektörüne maliyeti yaklaşık olarak ne kadar oldu?
IMF tahminine göre ABD ve Avrupalı büyük bankalar “toksik” varlıklar nedeniyle yaklaşık olarak 1 trilyon dolar zarar yazdılar. 2007 – 2010 arası bu rakamın kümülatifte 2.8 trilyon dolara çıkacağı tahmin ediliyor.

Küresel finansal mimari neden değişmek zorunda?
Çünkü var olan sistem tökezledi. Büyük bir kriz yaşadık ve krizin maliyetine hepimiz işsiz kalarak, daha az maaşla çalışmaya razı olarak, daha az kâr ederek ve daha az vergi toplayarak ortak olduk. Buna önceki yazılarımızda uyum maliyeti demiştik.
Yeni mimariden amaç, benzer bir kredi daralmasını tekrar yaşamamak. Malum, kredi daralması yaşayınca sanayinin iş döngüsü bozuldu. Talep çöküşü yaşandı. Varlık fiyatları çöktü. İnsanların ve şirketlerin nakit akım dengesi bozuldu. Kredibilite kalmayınca sistem kilitlendi. Çözüm için küçülmek gerekti. Her yerde büyüme oranlarının negatife dönmesi ve işsizlik oranlarının bu kadar yükselmesinin nedeni kısaca bu. Ve istenen bir daha bu durumun yaşanmaması.

Türk bankacılık sektörü Basel II’ye hazır mıydı?

http://www.bddk.org.tr adresinde “10 Soruda Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel – II)” başlıklı bir çalışma var. 2005 yılında yapılmış olan bu çalışmada şunlar söyleniyor:
“Yerel sayısal etki çalışması (QIS-TR) sonuçlarına göre, çalışmaya katılan 23 bankanın toplulaştırılmış sermaye yeterliliği rasyosu mevcut durumda %28,8 iken, Basel – II hükümleri uygulandığında bu oran %16,9’a gerilemektedir. Sermaye yeterliliğine ilişkin asgari seviyenin %8 olduğu dikkate alındığında, Basel – II hükümleri çerçevesinde de asgari seviyenin iki katından fazla bir sermayenin mevcut olduğu görülmektedir.”
Yani 2005 yılında yapılan bir çalışmaya göre Basel – II ile Basel – I arasında %11,9’luk bir fark var.
Hesaplanan sermaye yeterliliği rasyoları arasındaki fark esas olarak hazine bonosu ve devlet tahvillerinin Basel – II’de yüksek sermaye yükümlülüğü gerektirmesinden kaynaklanıyor. Hemen aklınıza Yunanistan CDS’lerini (borç ödeyememe risk primi) getirin. Yunan hazine bonosu ve devlet tahvillerinin riski artınca bankalar nasıl zor duruma düştü? Yunan borsası nasıl tepetaklak oldu? Hafızanız kuvvetliyse Demirbank olayını da hatırlayabilirsiniz.
Aynı çalışma şunu da söylüyor: “Sayısal etki çalışmalarında Basel – II hükümleri, bankaların 2005 yılındaki portföylerine uygulanmıştır.”
Dolayısıyla bu çalışma kendi ifadesiyle; “bankaların küresel kriz sonrasındaki portföy tercihlerinde, banka müşterilerinin kredi değerliliğinde, finans piyasalarında ve makro ekonomik çerçevedeki çok önemli değişiklikleri hesaba katmamaktadır.”
O nedenle Basel – II’ye göre güncel ve güvenilir bir hesaplama sonucuna dayanmadan, Türk bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik rasyosu bakımından iyi olduğuna dayanarak krizin, “bir daha yanımıza yaklaşmayacak şekilde” bizi teğet geçtiği iddiası, hatalı politika karar ve sonuçlarına neden olması bakımından tehlikelidir. Ne ki hesaplama Basel – III’e göre yapılsın!

Küresel bankalar Basel – III’ten nasıl etkilenecek?
Sermaye yeterlilik rasyosunun Basel – III’e göre hesabında hem risklerin hesaplanma biçimi değişecek, hem de öz kaynakların. Bir örnek verelim: Bir banka türev piyasalarda açtığı pozisyonlar için piyasa riski taşır. Basel – II’ye göre yapılan rasyo hesabında türev enstürmanlar için açılan pozisyonlar netleştirilirken (long – short pozisyon frakı alınırken); Basel – III’e göre yapılacak rasyo hesabında netleştirme yapılmayacak. Yani short ve long pozisyonların toplamı üzerinden piyasa riski hesaplanacak. Bu da doğal olarak daha fazla öz kaynak gerekliliğine yol açacak.
Şimdi Basel – III’ün sonuçlarını Obama Planı ile birlikte düşülenelim:
Obama planı şunu söylüyordu: “Bankalar tasarruf sahibi ile yatırımcı arasında aracılık hizmeti yaparlar. Yaptıkları işlem müşterilerini nam ve hesabına olmalıdır asli fonksiyonlarına dönsünler. Bundan böyle kendi nam ve hesaplarına işlem (proprietary trading) yapmasınlar. Ayrıca hedge fon ve finansal ortaklık fonu sahibi olmasınlar. Kriz vergisi ödesinler ve yöneticilerine yüksek bonus ödemekten vazgeçsinler. Ödeyenlerden de yüksek vergi alınsın”.
Basel – III, özetle daha az riskli işlem veya daha fazla öz kaynak diyor. Yani, yeni hesaplama yöntemine göre ya “paran kadar risk al”, ya da “almak istediğin risk kadar paran olsun”. Kısaca “ya küçül ya da fazla paranı kârlı işlemlerden çek ve rezerv olarak tut” demek. Daha da kısaca “gelir ve kâr yaratma kapasiteni düşür”, demek.
Hatırlayın 2009’daki rallinin en büyük nedeni “proprietary trading” idi ve Obama planı ile bu ralli bıçak gibi kesildi.
Neden?
Obama planıyla birlikte düşününce, çabuk para kazanmak isteyen yatırımcılar için banka hissesi almak iyi bir seçenek olmaktan çıkacak. Merkez bankalarının aşırı likiditeyi çekme programlarını uygulamaya başlayacakları beklentisiyle birleşince banka hisselerinin daha da düşmesi gündeme gelebilecek. Piyasa bunu önceden fiyatladı.
Obama planı kongreden geçse de geçmese de Basel – III ile özellikle Avrupalı bankalar bir süre çok zorlanacak. Yeni kurallara çabuk adapte olan güçlü bankalar ise daha uzun vadeli yatırımcılarla çalışacak. Yani daha az riskli, ama mali bünyesi daha güçlü yatırımcılarla.
Deutsche Bank değerlendirmesine göre, Basel – III bankacılık sektörünü elektrik, gaz, su, telefon gibi kamu hizmetlerini sunan hizmet sektörü (utility) şirketlerine benzetecek. Yani daha az spekületif kazancı olan ama öngörülebilir kârı olan şirketlere.
Bir başka değerlendirmeye göreyse yeni kurallar bankaları 20 – 30 yıl öncesinin “plain vanilla” dönemine götürecek.

Sayısal olarak ne kadarlık bir etki olacak?
Credit Suisse tarafından yapılan tahminine göre Basel – III’ün Avrupa bankalarına maliyeti 139 milyar Euro sermaye artırımı şeklinde yansıyacak.
Yine Credit Suisse tahminine göre Basel – III uygulanırsa, örneğin Barclays, 27 milyar dolar sermaye artırmak zorunda kalacak.

En çok hangi bankalar etkilenecek?
Tahminlere göre; Avrupa’da Basel – III’ten  en fazla İngiliz ve Fransız bankaları etkilenecek.  Aynı tahmine göre Basel – III’e göre İngiliz bankalarının 11 milyar sterlin sermaye açığı var.
Basel – III’ten en fazla etkilenecek ABD’li bankalar ise JP Morgan, Citibank ve Bank of America olacak.
Özetle; önümüzdeki dönemde sadece hane halkları, reel sektör ve maliye hazineleri değil, bankalar da kemer sıkma politikası uygulamak zorunda kalacak. 
Yeni dünya düzeniniz hayırlı olsun.