Olumsuz etkiler.
Yabancı fon yöneticilerinin Yükselen Piyasa Ekonomileri’ne yatırım yaparken iki kere düşünmeye başladığı bir döneme girdik.
Tersine kur savaşları başladı. Yani bu ülkeler ulusal paralarının ABD dolarına karşı çok fazla değer kaybetmemesi için yüklü rezerv harcıyorlar.
Eskisi kadar likit piyasa bulmak neredeyse imkansız.
Piyasalarda volatilite giderek artıyor.
Potansiyel cari açık ve kısa vadede kapanması gereken borç stoku düzeyimiz, ekonomimizin en zayıf noktası.
Özel sektörümüzün kısa vadeli döviz borcu çok yüksek.
Kur yükseldiği zaman birçok şirketimizin nakit dengesi bozulur, kur farkı giderleri zarar yazmalarına neden olur, rasyoları bozulur ve kredi anlaşmalarında borcun temerrüde düşmesine yol açacak koşullar tahakkuk eder, şirketlerimizin yok pahasına el değiştirmesine kapı açmış oluruz, TL kaybettiği için sermaye stokumuzun dolar değeri hızla düşer, şirketlerimizin değeri faizler yükseldiği için zaten düştü, kur yükselince borsamızın daha fazla değer kaybetmesi kaçınılmaz olur.
Bakın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan dahi “ihracat hedefini tutturamayabiliriz” diyor.
Ekonomi yönetiminin stressiz olduğu günler geride kaldı demiştik. Başbakanın beden diline göre hareket eden ekonomi bürokrasiyle stresli dönemlerden başarıyla geçmenin zor olduğunu da.
Dün iki konuşmaya şahit olduk, ikisi de korkutucuydu. Merkez Bankası Başkanı faizi artırmadan dolar fiyatını düşüreceklerini, TL’yi aslanlar gibi koruyacaklarını, yıl sonu kur hedefi vererek (USD/TL: 1,92), kazanmak isteyenlerin kendisini dinlemelerini salık verdi!..
Bir de ekonomi başdanışmanı var. O da bir TV kanalında mealen şunu söyledi: 1854 yılından bu yana mevcut rejimi değiştirmek ve dünyada olmamız gereken yere gelmemiz için Başbakan’ın yaptığı liderlik sayesinde bu ülkeye para geldi!..
Söylenenlerin gerçekten tutar tarafı yok!
Ben şunu çıkardım iki konuşmadan: O kadar kırılganlığa ve değişen konjonktüre rağmen Suriye batağına saplanınca ülkeye döviz girişi hızlanacak ve faiz artırımı olmadan TL değer kazanacak!
Gerçekten ürkütücü!
Dahası var: Sonbaharla ilgili ciddi politik risklerimiz var.
Misal, ülke notumuzun yatırım yapılabilir seviyeye çıkarılmasında en büyük etken olan Çözüm Süreci’yle ilgili taahhütleri yok sayarak hazırlanmış bir demokratikleşme paketine verilecek tepkilerin de bir ekonomik karşılığı olacak.
Gelecek hafta daha ayrıntılı konuşacağız; 7 Eylül günü Buenos Aires’te karar ne olursa olsun olumsuz karşılanacak. Yani savaş durumundaki bir ülkeye (belki de içinde) 2020 Olimpiyat Oyunlarını verseler dahi, kırılganlıklarımız azalmayacak, artacak. Çünkü giderek maliyeti artacak bir yatırım bütçesi gerektiren ve ülkeye sanıldığı kadar kazandırmayan bir işle (Beyaz Fil) baş başa kalacağız.
Gerçekten zor bir dönemdeyiz...