Bugünkü yazının konusu başkaydı. “İşte bu senin piyasa ekonomin arkadaş, işte bu da sonuçları” diye bir yazı yazacaktım.
Siyasetçinin müdahalesiyle bozulan “naif” planlama çabalarımızdan, yıllar öncesinde Kalkınma Bankası aracılığıyla verilen ama çarçur edilen kredilerden, oradan oraya taşınan tavuk çiftliklerinden, rüşvetle alınan teşvik belgelerinden, Anavatan Partisi’nden teşvik uygulama dairesinin Devlet Planlama Teşkilatı’ndan alınıp Hazine Müsteşarlığı’na bağlanmasından ve sonrasında devam ede gelen anormalliklerden söz etmekti maksadım.
Sanayimizdeki çarpıklıkları anlatacaktım. İki ay çalışan, ama adına fabrika denilen ve devletimizin korumayı ve teşvik etmeyi pek sevdiği un, zeytin çırçır prese vesair “fabrika”larımızdan söz edecektim. Ve işsizliğe gelecekti söz...
Ama vazgeçtim.
Aral denizi kuruyor!
Bence dünyada bundan daha acil ve önemli bir mesele yok!
Bulmacalardan, coğrafya kitaplarımızın arkasındaki dünya haritasından herkes bilir Aral denizini. Güneyi Özbekistan, kuzeyi Kazakistan, bir tarafı Türkmenistan, öbür tarafı Kırgızistan…
Hazar denizinin hemen kuzeydoğusunda, adeta ondan kopmuş ve zamanla uzaklaşmış bir içdenizidir Aral.
Dünyanın dördüncü büyük iç denizi yok oluyor!
Hazar dünyanın en büyüğü; Aral ise Asya’nın ikinci, dünyanın dördüncü büyük içdenizidir. Kurumadan önceki haliyle: Yüzölçümü 67 bin kilometrekare, genişliği 228, uzunluğu 420 kilometre, en derin yeriyse 68 metredir.
1960'lı yıllar…
Aral denizinin iki toplar damarı vardır: Ceyhun ve Seyhun nehirleri.
1960’lı yılların başı...
Sovyetler; Özbekistan ve Kazakistan'da pamuk ekimini yoğunlaştırma kararı alır. Sibirya nehirlerinin bol suyunu kurak yerlere taşıma projesi çerçevesinde Aral Gölü'nü besleyen Ceyhun ve Seyhun nehrinin suları, pamuk ve pirinç üretimi için yolundan çevrilir. Ve böylece denize giden tatlı su toprağa akmaya başlar.
O gün bugündür deniz susuzdur. Her geçen gün biraz daha kurur, içerlenir ve çöle dönüşür. Kıyısını 150 kilometre daha içeriye çeker. Yaklaşık yüzde 70 oranında küçülür. Tuz oranının giderek artması nedeniyle içinde yaşayan otuz iki farklı balık türünden geriye yalnızca altısı kalır.
Tacikistan hidroelektrik santrali yapacak!
Suların kesilmesi yetmedi! Türlerin yok olması da!
Şimdi de Tacikistan “ben hidroelektrik santrali yapacağım” diyor!
O nedenle Birleşmiş Milletlere (BM) çok iş düşüyor. Türkiye’ye de. Neden mi ? Türkmenistan, Özbekistan,Tacikistan ve Kırgızistan… Başka söze gerek var mı?
Ban Ki – moon şok oldu!
Pazar günü BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon bölgeyi ziyaret etti. Denizi helikopterle gezdi ve ne dedi biliyor musunuz ?
- “Şok oldum! Gördüğüm şey, dünyanın en kötü çevre felaketidir!”
Aral denizi…
Beş bin sene Türklere ev sahipliği yapmış Orta Asya’nın göz bebeği…
Yok oluyor!
Son söz
Gelelim başlığımıza: Aral denizinin kuruması maalesef bir merkezi planlama projesinin sonucudur.
Dahası: “Scientific American” dergisinin Nisan 2008 sayısına göre Sovyetler Birliği, Aral Denizi’nin giderek yok oluşunu yıllarca gizledi. Bu büyük çevre ve insanlık felaketi 1985 yılında, Mihail Gorbaçov tarafından kamuya duyuruldu. (Bkz. Cumhuriyet gazetesi, 13 Haziran 2008).
Ne diyelim!..
Ne merkezi planlama, ne de bizdeki gibi alaturka “piyasa ekonomisi”…
Konuştuğumuz şey, çocuklarımızın geleceği.