Darbe sonrası gelişmeleri değerlendirirken “Mısır bizim 1950’lerdeki halimiz” türü benzetmeler çok telaffuz edilmeye başlandı. Misal, AB Bakanı Egemen Bağış.
Krizdeki Yunanistan’la “kafa bulmaya” kalkışınca, aramızdaki “kişi başına düşen gelir” farkına dikkat çeken cevapla susmak zorunda kalmıştık. Benzer bir cevap gelmeden bazı şeyleri hatırlamakta fayda var:
Mısır, Babil’den sonra edebiyatın doğduğu ikinci büyük medeniyettir.
Mitolojinin kaynağı Mısır’dır.
En güzel Arapça Mısır’da konuşulur.
Hemen tüm kitapları Türkçeye çevrilmiş olan Necip Mahfuz, Orhan Pamuk’tan önce, 1988 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış bir Mısırlı’dır.
Bizim tek Nobel ödülümüz vardır, buna karşın Mısırı’ın üç ödülü vardır. Ahmed Zewail 1999 yılında kimya dalında, darbe dönemi başbakanlığı konuşulan El Baradey de 2005 yılında Barış Ödülü almış Mısırlılardır.
Arap müziği denilince akla beş isim gelir. Feyruz ve Ferit el Atraş Lübnan’lıdır. Ancak Tanburi Cemil Bey’den çok etkilendiğini hiçbir zaman saklamayan “Kralların ve Prenslerin Şarkıcısı” Muhammed Abdulvahap Mısır'ın en büyük bestecisi, ud virtuözü ve hanendesidir. Dinleyin ne demek istediğimizi anlarsınız:
“Araplar’ın Elvis’i” ve “Nil’in Sinatrası” olarak bilinen Abdel Halim Hafız Mısırlı’dır. “Zeyyil Hava” ve “Ahwak” gibi parçalarını bilmeyen yoktur. Ben bilmiyorum diyenler, dinleyin anlarsınız:
Mısır'ın “4. Piramidi” Ümmü Gülsüm de Mısırlıdır ve Arap müziğinin ilahıdır. “Enta Omri” adlı şarkıyı (en azından melodisini) bilmeyen yoktur. Dinleyin anlayacaksınız:
Bu bestecilerin birçok eseri Türkçeye intihal edilmiştir.
Müziğimizde ve sinemamızda Mısır’ın çok büyük bir etkisi vardır. Aşağıdaki bilgileri Murat Özyıldırım’ın “Türkiye’nin Batılılaşma Süreci ve Mısır Filimlerine Getirilen Arapça Yasağı” adlı makaleden aldım. Makaleye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Taksim Sineması’nın verdiği bir gazete ilanı şöyledir mesela:
“Her akşam bütün dünya radyolarında billur sesini işittiğimiz yegâne ses kraliçesi Ümmü Gülsüm’ün en fazla muvaffak olduğu büyük süper filmi Vedad, bugün matinelerden itibaren Taksim Sineması’nda!…”
...
Türkiye’de gösterilen Mısır filmlerinin içinde en büyük başarıyı sağlayan film, Muhammed Abdülvahab’ın başrolünü oynadığı ve kendi bestelerini okuduğu “Damua’l Hubb / Aşkın Gözyaşları” adlı, Kasım 1938 tarihinde İstanbul’da gösterime giren yapımdır. Filmin İstanbul sinemalarındaki gösteriminde, bilet kuyrukları caddelere taşan insan seline neden olur. İstanbul’da Şehzadebaşı’nda gişeden bilet almak için halk geceden kuyruğa girer. Beklenmedik ve büyük bir izdiham olur, hatta sinemanın camları kırılır, trafik kilitlenir. Mısır filmlerinin Türkiye’ye girişi bu filmin sağladığı büyük başarı üzerine olur.
Hafız Burhan’ın “Aşkın Gözyaşları” filmdeki besteleri Türkçe sözlerle plağa okuması, yeni bir başarıyı beraberinde getirir; plak Türkiye’de satış rekorları kırar.
Cumhuriyet Halk Fırkası 10. 02 1942 gün ve 8 / 44280 sayılı yazısı ile Mersin ve Adana’da Arapça filmlerin halkın Türkçeye olan ilgisini azalttığından bahisle İçişleri Bakanlığı’na “…Arap kültürü etkisi altındaki şehirlerde ahalinin, Arap filmlerinden etkilenerek Türkçeye alakasının azaldığı ve bu nedenle filmlerin Arapça yayınına yasak getirilmesi gerektiği…” şeklinde özetlenebilecek bir resmi yazı yazar. Bunun ardından Matbuat Umum Müdürlüğü, hiç zaman kaybetmeden Arapça filmlerin özgün dillerinde gösterimini yasaklar...
Bu yasakla birlikte, filmlerdeki Arapça okunan şarkılara Türkçe söz ve beste yazılmaya başlanır. Böylece bir Mısır filmi oynatılırken, Arapça şarkılara sıra geldiğinde yerine göre, Leyla Murad’ın, Ümmü Gülsüm’ün yerine mesela Müzeyyen Senar, bir Saadeddin Kaynak ya da Münir Nureddin Selçuk bestesini okur.
Mısır filmlerindeki Arapça şarkılar yerine, Türkçe şarkılar besteleyen Saadeddin Kaynak, 1940 – 1950 arasında seksen beş Mısır filminin musikisini düzenler. Bu şarkıların çoğunun söz yazarı Vecdi Bingöl’dür.
Mısır filmleriyle ilgili yasaklamadan söz eden Attila İlhan “…Yıllardır Mısır filmleri, halkı cezbediyor; Yusuf Vehbi’nin, Leyla Murat’ın afişleri duvarları süslüyordu; Ankara, nedense bundan çekindi, bu filmlerin ithalini men etti; Yeşilçam işte müşteride oluşan bu boşluğu elde etmek için, ‘Arap Filmleri’ni taklitle işe başladı…” demektedir.
Ülkü Tamer, Gaziantep’te çocukluk yıllarında izlediği Türkçe Mısır filmlerine ilişkin şunları anlatır:
“…Neredeyse bütün Arap filmleri “Türkçe Sözlü, Şarkılı”ydı. “Enginde Yavaş Yavaş”ı, “Üzgünüm Leyla” yı, “Otomobil Uçar Gider” i ilk o filmlerde dinlemiştik. Her Çarşamba, her Cumartesi ninemle sinemaya giderdik. En çok da Arap filmlerine. Hurmalar Altında Cemile’yi, Leyla ile Mecnun’u, Aşkın Gözyaşları’nı, Paşa’nın Kızı’nı, Harun Reşid’in Gözdesi’ni, hele sadece Antep’i değil, bütün Türkiye’yi kırıp geçiren Fakir Çocukları‘nı az mı izlemiştik!…Ben Enver Vecdi’yle Leyla Murat’ı severdim. Enver Vecdi gibi yakışıklısı Amerikan filmlerinde vardı gerçi, ama Leyla Murat’tan güzeli yoktu...”
Müzeyyen Senar, “Harünürreşid’in Gözdesi” adıyla gösterilen filmde, hala zevkle dinlenen şu sekiz şarkıyı okur; “Bu yerler ne füsunkârdı”, “Enginde yavaş yavaş günün minesi soldu”, “Çiçeklerin gülüyor sevincinden”, “Yolculuk var”, “Söyle kuzum hayaline, onu biraz unutayım”, “Derman kar eylemez, ferman dinlemez” ve “Hoş geldin elimize şiir oldun dilimize”.
Durum bu.
Mısır’dan bahsederken biraz dikkat ve daha fazla nezaket lütfen...