Vedat Özdan

16 Kasım 2009

Küresel rekabette neden geriliyoruz ?

13 Kasım Cuma günü 5. Rekabet Kongresini izledik.

13 Kasım Cuma günü 5. Rekabet Kongresini izledik.
Rekabet Kongresi, “Sektörel Dernekler Federasyonu” (SEDEFED), TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi – Rekabet Forumu (REF) işbirliği ile 2005 yılından bu yana düzenleniyor.
Bu kongrede “Dünya Ekonomik Forumu  Küresel Rekabet Raporu 2009 – 2010, Türkiye için bir değerlendirme” başlıklı bir rapor tanıtıldı. Bu rapor esasen Küresel Rekabet Raporu’na dayanarak Türkiye’nin durumunu  daha iyi anlamamızı sağlamaya yönelik bir çalışma. Prof. Dr. Füsun Uluengin, Yrd.Doç. Dr. Şule Önsel ve Selçuk Karaata’nın kaleme aldığı Kasım 2009 tarihli bu raporu T24 okuyucuları için okuyup değerlendirmemiz istendi.
Hangi şirket rekabetçidir?
Rekabet mal ve hizmet üreten şirketler arasında yaşanır.
Bir ürünü, müşterinin istediği zaman, istediği miktarda, istediği vasıfta üreterek, istediği yerde teslim eden ve en az sermaye maliyeti kadar bir getiri elde edebilen şirket rekabetçidir.
Küresel  düzeyde rekabet nasıl ölçülüyor?
Küresel düzeyde rekabet “Küresel Rekabet Endeksi” adı verilen bir endeks marifetiyle ölçülüyor. Bu endeksi “One Minute” ile hafızamıza yerleşen, Cenevre’de yerleşik bir vakıf olan “Dünya Ekonomik Formu” geliştirmiş. Endeks sayesinde ülkelerin rekabetçilik düzeyleri tespit edilebiliyor ve bir sıralama yapılabiliyor.
Bu sayede ülkelerin verimlilik düzeylerini belirleyen değişkenleri ortaya koymak ve zaman içinde bu değişkenlerde meydana gelen değişmeleri tespit ederek politika yapıcılara yol göstermek mümkün olabiliyor.
Küresel Rekabet Endeksi nasıl hesaplanıyor?

Endeks karmaşık bir analize dayanıyor. Bu analizin bir parçası 12 konuyla ilgili olarak üst düzey yöneticilerle yapılan kapsamlı anket çalışmasına dayanıyor.
2009 yılının Ocak – Mayıs döneminde 133 ülkeden 13 bin yönetici ile anket çalışması yapılmış. Her birine 1 ile 7 arasında not verilerek yapılmış olan anket konusu bileşenler şunlar:
1.      Kurumsal yapı. Ülkedeki yönetsel ve hukuksal çerçeve.
2.      Altyapı. Karayolları, demiryolları, limanlar, hava ulaşımı, enerji, depolama vesaire.
3.      Makroekonomik istikrar.
4.      Sağlık ve ilköğretim. Sağlıklı işgücü ve temel eğitim.
5.      Yüksek öğretim ve hizmet içi eğitim.
6.      Ürün piyasalarının etkinliği. Fiyatların arz ve talebe bağlı olarak oluşması.
7.      Emek piyasalarının etkinliği. Bir işkolundan diğerine düşük maliyetle geçiş.
8.      Finansal piyasaların gelişmişliği. Hedge,ürün çeşitliliği, güvenilir ve şeffaf bankacılık.
9.      Teknolojik altyapı. Bilişim teknolojisi.
10.    Pazar büyüklüğü.
11.    İş dünyasının gelişmişlik düzeyi.
12.    İnnovasyon.
2007 yılı öncesinde kaçıncıydık?
Türkiye 2005 yılı Küresel Rekabet Endeks sıralamasında 71. sıradayken 2007 – 2008 sıralamasında 18 basamak yükselerek 53. sıraya yükselmiş. Bu “eski rapora” göre Türkiye, 2007  ve öncesinde AB üyesi  ülkelerden Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, G.Kıbrıs ve Malta’dan iyi durumda. Aynı zamanda BRIC ülkelerinden Rusya ve Brezilya’dan da daha iyi durumda.
Özetle 22 Temmuz seçimleri öncesinde durumumuz iyi.
2007 yılı sonrasında kaçıncı olduk?
2008 – 2009 raporunda söz konusu iyileşme yerini büyük bir düşüşe bırakmış ve Türkiye 10 basamak düşerek 63. sıraya inmiş.
2009 – 2010 küresel rekabet endeksinde ise 2 basamak üste çıkarak 133 ülke arasında 61. sıraya yükselmişiz.
2009 – 2010 raporunda analiz edilen 133 ülke verilerinin ortalamasıyla kıyaslandığında  Türkiye’nin yukarıdaki 12 bileşenden, 5’inde ortalamanın altında olduğu tespit edilmiş. Bu bileşenler şunlar: kurumsal yapı, yüksek öğretim ve hizmet içi eğitim, emek piyasalarının etkinliği, finansal piyasaların gelişmişliği ve innovasyon.
Rakiplerimizin göreli olarak daha kötüleşmesine bağlı olarak makroekonomik istikrar bileşeninde bir iyileşme göstermişsiz. Ancak son üç yılda kurumsal yapı, innovasyon ve ürün piyasalarının çeşitliliği konularında çok ciddi gerilemeler yaşamışız.
Özetle son genel seçimlerden sonra durumumuz iyiye gitmemiş.
Yabancılar neden geliyor ?
Ortalamanın üstünde olunan tek bileşen pazar büyüklüğü. Türkiye, pazar büyüklüğü bakımından 46. sıradan 26. sıraya yükselmiş. Bu gelişmeyi de kısmen rakiplerde yaşanan göreli kötüleşmenin boyutuyla ilişkilendirmek mümkün. Kurların da etkisi olabilir.
Hangi konularda iyileşme sağlamamız gerekiyor?
1. Güçlü bankacılık sektörü özel sektörü finanse etmeye değil, artan kamu açıklarını finanse etmeye hizmet ediyor. Bunu tersine çevirmemiz gerekiyor.
2. Özgürlükçü, sorgulayıcı düşünceye, tüketimden çok üretmeye, yaratmaya, paylaşmaya zemin hazırlayacak, yaşam boyu eğitim ve öğretimi esas alan bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var.
3. Yolsuzluk, rüşvet, bürokrasi nedeniyle işlerin yavaş gitmesi doğrudan yabancı sermaye girişini halen caydırıyor. Bu nedenle ürün piyasalarımız etkin değil. Değişmemiz gerekiyor.
4. Etkinliği bozan mevzuat ve idari düzenlemelerden ivedilikle kurtulmamız gerekiyor. Lüzumsuz önlemler kötüleri değil, iyileri caydırıyor.
5. Yeni iş modelleri geliştirmek, yeni ürünler yaratmak, müşterilerimize değer katan bir anlayışla çalışmak, yaratıcı insan kaynakları geliştirmek, sürekli olarak küresel düzeyde innovasyon sağlayıcı bir çaba içinde olmamız gerekiyor.
6. Ulaşım, dağıtım ve depolama konusunda daha iyi olmamız gerekiyor.
7. Emek piyasalarında mobilizasyon maliyetini azaltmamız ve bu yolla piyasanın esnekliğini artırmanın yollarını bulmamız gerekiyor.
8. Risk yönetiminin etkinliği için daha fazla finansal ürünün alınıp – satıldığı likit ve derin piyasalara sahip olmamız gerekiyor.
Evet durum özetle böyle.
Umarız bu rapor, İstanbul Finans Merkezi çalışmalarına katılanlara da referans olur.
Yazının sonuna kadar gelenler için sürpriz:
Temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş. Hemen arkasından “cavlayan” bir polis sireni. Temel ayağını gazdan çekmiş ve megafonla yapılan anonsa uyarak hemen sağa çekmiş.
Polis: "Ehliyet ve ruhsat beyefendi!"
Temel  : "Verdunuz da mi isteysunuz.."