Genelde yılın bu zamanlarında bir sonraki yılın bütçeleri üzerinde çalışılır.
Bir sonraki yılın nasıl bir yıl olacağı, ona ilişkin beklentilerle şekillenir.
Önceki yazımızda konuya muhafazakâr bir pencereden bakıp, 2010 yılında ikinci bir dip dalgası ihtimalinden ve bunun muhtemel sonuçlarından söz etmiştik.
Genel kanı odur ki, devletler gelecekte elde edecekleri gelirlerin bir kısmını bugünden harcayarak daha fazla “şirket ölümünü” engellemek için ellerinden geleni yaptılar ve krizde “en kötü” geride kaldı.
Bu iddia gelişmiş ülkeler için böyle olabilir.
Peki bu işin uyum maliyeti nasıl olacak?
Daha açık bir ifadeyle, devletler bu kadar yüksek borçları kapatmak için ne yapacak?
Enflasyon mu, daha az harcama ve/veya daha fazla vergi geliri mi?
Ya da...
Kurlarla oynayalım ve senin malın benimkinden daha pahalı olsun, sen üretme ben üreteyim ki, benim işsizlik oranım düşsün.
Kavganın özü bu.
Alın size 2010 ve sonrası için iki uç senaryo...
Kötümser senaryo
Fed; “bana ne başkalarının dolar ve ABD tahvili rezervlerinden? Ben ülkemdeki işsizlik oranına bakarım. Kimse benden ülkesindeki işsizlik oranını düşürmek için kendi ülkemde daha fazla işsizlik oranına katlanmamı beklemesin. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet istediği kadar ağlasın, düşük faiz oranına devam” derse...
Ne olur?
Düşük faiz, düşük oranda büyüme, zayıf dolar, yüksek euro/dolar paritesi, dolara bağlı değerli ulusal paralar, cari açıklar, hızla artan kamu borçları, artan vergi oranları, daha kötü şirket performansları, borsalarda düşüş ve durgunluk...
Buna dilerseniz Japon işi de diyebilirsiniz.
Bu senaryo gerçekleşirse altın fiyatları zirve yapar.
Avrupa ülkelerinde halen fiyatlanmış olan “2010 yılında her şeyin daha iyi olacağı varsayımı” çöpe atılır ve Avrupa borsalarında performanslar çok düşer.
İyimser senaryo
Fed; “Ben büyüyorum, işsizlik oranım düşmeye başladı, enflasyon oranım yükselmesin” der ve faiz artırma kararı alırsa...
Ve/veya
Çin; “Tamam yuan değer kazansın, ben üretip satmayayım da siz üretin ve satın, benim işsizlik oranım artsın” derse...
Ve/veya
Avrupa Merkez Bankası euronun değer kaybetmesine yol açacak radikal önlemler alırsa…
Ne olur?
Özellikle uzun vadeler için yüksek faiz, göreli olarak daha hızlı büyüme, daha az işsizlik, güçlü dolar, düşük euro/dolar paritesi, değer kaybeden ulusal paralar, azalan cari açıklar, artan büyüme oranı nedeniyle vergi oranlarını artırmadan azalan kamu açıkları, daha iyi şirket performansları, borsalarda yükseliş ve yüksek enflasyon…
Bu senaryo gerçekleşirse altın fiyatları aşağılara iner.
AB borsaları artan ihracat ve büyüme potansiyeli nedeniyle iyi performans sergiler.
Sonuç?
Peki bu işin ortası yok mu?
Siyaset ve diplomasi bu nedenle yapılıyor.
Mutabakat için.
Peki neden adım atılmıyor?
Yukarıda açıkladık: Kimse kendi halkının refahını masada kaybetmek istemiyor.
Önlem almaksızın bekleyenler hariç.