23 Mayıs 2011
Kalitesiz mevzuat ve kalitesiz yönetimin ekonomik maliyeti
Altını çizelim ve kafamızı bulandırmayalım: Daha müreffeh, daha...
Altını çizelim ve kafamızı bulandırmayalım: Daha müreffeh, daha demokrat ve daha özgür bir ülke olmanın yolu; değer yaratarak kendi ayaklarının üzerinde durabilen, çevreye saygılı, teknoloji önderi ve yatırımcısının kurumsal sosyal sorumluluklarını takdir ettiği şirket sayısını artırmaktan geçiyor.
Mücadele; yıkma ve yok etme üzerine değil, yaratma ve varolanı iyileştirme üzerine odaklanmalı.
Kafamızdaki doğruları gözden geçirmemiz lazım.
Her şeyi aynı anda değiştiremezsiniz. Bunun mümkün olmadığını bile bile, hem mukadderat varsayıp, hem de değişimin amacını ve rotasını sanki mümkünmüş gibi “ideal bir dünya tasarımına” göre çizmeye çalışırsanız, ne kadar yurtsever olursanız olun enerjiniz, bu ülkenin daha müreffeh ve daha demokrat olmasına (sandığınız kadar) hizmet etmez.
Devlet “a priori” düşman değildir. Düşman diye bakarsanız, onu başkaları yönlendirir ve kullanır.
Demokrasi, münhasıran işçi sınıfı mücadelesinin ürünü değildir.
Hayata tek gözlükle bakmazsanız, demokrasi mücadelenizde iş adamını ve şirketleri de yanınızda bulursunuz.
Şirketlerimizin enerji verimliliklerini iyileştirmeleri lazım. Sürdürülebilir düşük karbon salınımlı, yenilenebilir enerji teknolojisine odaklı girişimlere destek vermemiz lazım. Çevreyi tahrip edeni protesto etmek de bir mücadele yönetimidir, saygılı olanı takdir etmek de.
Ülkemize kurulu düzeni ucuza kapatmak üzere değil, yeni “düzen” kurmaya gelmek üzere, doğrudan (kalıcı) yabancı sermayeyi çekmemiz gerekiyor. Burada çevreye saygıyı, değer ve istihdam yaratmayı öncelikli konu olarak görmeliyiz.
Yeşil büyüme ve yeşil istihdam çok önemlidir.
Kurumsal sosyal sorumlulukları gelişkin şirketlerimizi takdir etmeliyiz.
Keyfilik, yurttaşlık bağlarını köreltir. Devletimiz hak gözetmek, etkin olmak ve yaralar sıcakken haksızlıkları çözmek zorundadır.
Geç gelen adalet keyfiliği besler. Adaletin hakka ve hukuka uygun bir şekilde, çabuk tecelli etmesine kafa yormamız ve kaynak ayırmamız lazım.
İhtilafları; kaynağında, ortaya çıkmadan hukuki ve ahlaki yollarla çözmemiz gerekiyor. Bunun için yeni ahlaki kodlara ihityacımız var. Keza düzenleyici mevzuatın kaliteli ve sade olmasına.
Devletin kendisi değil, ancak anlayışına göre her türlü iktidara “hizmet” verecek kadar çok ve çeşitli; ama bir o kadar da kalitesiz idari yapıya hizmet eden, yazılı ve yazılı olmayan, ama kafalarda pinekleyen “mevzuat” ve “bürokrasi” “düşman” addedilmelidir.
Çünkü bu düşman; kayıt dışı çalışan ve çalıştıran, çalışanına hakkettiği ücretini ve sosyal haklarını ödemeyen, içinde bulunduğu topluma karşı hiçbir sorumlulluk hissetmeyen, tek derdi haksız,hukuksuz ve usulsüz yollarla büyümek olan şirketlerin de besleyicisi ve koruyucusudur.
Hukuk devleti, doğru çalışan ahlaki kodlara sahip toplumlarda olgunlaşır ve demokrasiye hizmet eder.
Demokrasi; AB kuyruğunda acındırarak, sahte demokrasi ve “medeniyet” gösteriler yaparak, boyundan büyük küresel tasarımlarla ilgili vaatlerde bulunarak, “hır” çıkararak, “kendini yakma tehdidinde bulunarak”, aradan kaytararak ve kolay yoldan erişilemeyecek kadar ciddi bir kültür, edep ve terbiye işidir.
Bir seçmen olarak iktidara talip bir partiden ilk iş olarak; vesayet rejiminin ta kendisi olan ve 12 Eylül Anayasası’na dayanılarak çıkarılmış ve bugüne kadar dokunulmamış 669 yasa ile 139 kanun hükmünde kararnameyi yürürlükten kaldırmasını talep etmeliyiz.
Kalitesiz mevzuatın, kalitesiz bürokrasinin ve keyfi idarenin çok ciddi ekonomik maliyetleri vardır.
Bu ülkede hukuk devletini tesis edemezsek, rüşveti ve kötü yönetimi ifşa edip değiştiremezsek, istediğimiz kadar iktidarda tek parti olsun, istediğimiz kadar özelleştirme yapalım, medeni dünyada hep ikinci sınıf muamele görürürüz ve işsizlik sorunumuzu tek haneli rakamlara çekecek bir büyüme trendine hiçbir zaman giremeyiz.