Vedat Özdan

08 Ekim 2009

Gerçek kâhin kim? Roubini mi, Akyüz mü?

Krizi öngörmekse kâhinlik, bugünleri yıllar önce gören ve ne yapılması gerektiğini söyleyen Nouriel Roubini değil Yılmaz Akyüz’dür.

Krizi öngörmekse kâhinlik, bugünleri yıllar önce gören ve ne yapılması gerektiğini söyleyen Nouriel Roubini değil Yılmaz Akyüz’dür.

Yıl 1999.

Eylül ayının 26’sı.

Dönemin Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem, Washington’da yaptığı bir basın toplantısı ile duyurmuştu G-20 üyesi olduğumuzu.

G – 20, 11 yükselen piyasa ekonomisi ülke, gelişmiş 8 ülke ve 1 sandaylesi de IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Merkez Bankası’na ortak tahsis edilmiş 19 ülkeli bir grup olarak kuruldu.

Grup üyeleri 19 ülkenin maliye – ekonomi bakanları ile merkez bankası başkanlarından oluşuyordu.

Amaç; daha çok bu 11 yükselen piyasa ekonomisi ülkenin müsebbibi olduğu krizleri önlemeye yönelik olarak uluslararası finansal mimariyi yeniden dizayn etmekti.

Sorunları G–7 arasında konuşup, dünyanın geri kalanına politka önermek yerine, politika yapma sürecine 11 ülkeyi de dahil ederek bu ülkelerin kriz çıkarma potansiyellerini azaltmaktı hedeflenen.

Yarı akademik merakı olan ve dönemin Maliye Bakanı’na özel danışmanlık yapan genç bir bürokrat olarak bu gelişmeyi yakından takip etme fırsatı bulmuştum...

Evet, ekim ayının ilk haftasıydı.

G – 20’ye seçilmemizden birkaç gün sonra bir telefon gelmişti.

Telefondaki isim değerli hocam Prof. Dr. Korkut Boratav’dı.

“Vedat’çığım bizim Yılmaz aradı. Bu G – 20 işleriyle kim ilgileniyorsa yardımcı olabilirim diyor. Bilgin olsun. Ulaşmak istersen numarası şu...”

Yılmaz hoca UNCTAD’daydı (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kaltınma Konferansı).

Hemen Cenevre’yi aradım.

Konuştuk, bir araya geldik, bana çok sayıda makale verdi ve gönderdi...

Ufkum açıldı.

Daha sonra G–20’nin ve yardımcılarının Almanya, Kanada, Hong Kong (Yardımcılar toplantısı) toplantılarına katıldım, vesaire...


Derdim şu:

Hafta boyunca yapılan IMF toplantısındaki konuşmaları, yorumları, analizleri okuyunca aklıma o günler geldi.

Sonuç bildirgesine baktım...

Aklıma Prof. Dr. Yımaz Akyüz geldi...

Son 15 yıl içinde;

“Finansal İstikrarsızlığın Ve Şokların Yönetimi”,

“Reforming the IMF: Back to the drawing board”,

“Crisis management and resolution: Bailouts or workouts?”,

“Reforming the IMF: The issues of access to finance and governance.”,

“IMF strategic review: Reform or be left behind 2005”

ve daha nice makalede ve konuşmada, bakın Yılmaz hoca neler söylemiş IMF için:

“Bretton Woods, sabit döviz kurunun bozulmasından hemen sonra kuruldu.

Mimarisi, uluslararası ekonomik istikrar için ulusal politkaların gözetimi amacına hizmet etmek üzere dizayn edildi.

IMF’nin yegâne görevi, ülkelerin döviz kuru politikalarını ve dış ödemeler dengelerini gözetmekti.

Zamanla kapsam genişledi.

Ticaret politikalarına, mali düzenlemelere ve yapısal poltikalara da müdahil oldu.

Gelişmiş ülkelerde yaptığı gözetimlerin hiçbir anlamı yoktu ve olmadı.

Çünkü, gelişmiş ülkelerdeki kurumların ve politikaların dünyanın geri kalanını nasıl etkilediği üzerinde hiç durmadı.

Bu ülkelerdeki politikalar ve kurumlardaki zafiyetleri göremedi, bunların uluslaraası krizlere olan etkisini analiz etmedi.

Krizin müsebbibi olarak hep gelişmekte olan ülkelere baktı.

Çünkü hep gelişmekte olan ülkelerdeki kurumların zayıflığı ve bu ülkelerdeki politikaların kusurlu olması ve denetlenmemesi nedeniyle krizlerin çıktığını varsaydı.

Bu ülkelerdeki kurumlara ve makroekonomik politikalara yönelik olarak bir sürü kodlar ve standartlar yayımladı.

Bunları dikte etti.

Görevini bu ülkeleri disipline etmekle sınırladı.

Krizlerin nedenlerini hep aynı yerde aradı.

Tüm ülkelerde sorunun kaynağı olarak, büyümeye yönelik olarak yapılan kamu harcamalarını gördü.

Kamu harcamalarını azaltarak dış açığı azaltmaya ve bu yolla, kurlar ve faiz hadleri üzerinde baskıyı hafifletmeye konsantre oldu.

Sorunun kaynağı ne olursa olsun tüm ülkelerde aynı modeli (IMF reçetesi) uyguladı.

Çünkü hiçbir zaman şeffaf, ülkelerin demokratik bir şekilde katıldığı bir karar alma sürecine sahip, çok uluslu bir organizasyon olmadı.

Hep büyük ortaklarının, özellikle de ABD’nin sorun olarak gördüğü hususlara odaklandı.

Bu nedenle krizleri önlemekte etkili olamadı.”

Evet Yılmaz Hocanın tespitleri özetle böyleydi ve şunları öneriyordu:

“Ülkelerin temsili daha hakkaniyetli olmalı,

Karar alma süreçleri daha katılımcı ve şeffaf olmalı,

Kalkınma meselelerine müdahil olmak ve bu amaçla uzun vadeli kredi vermek yerine cari açık finansmanı için kısa vadeli kredi vermeli,

Uluslararası krizleri önleyebilmek için gelişmiş ülkeler dahil tüm ülkelerin makroekomik politikaları üzerinde daha etkili bir gözetim mekanizması kurmalı,

Her ülke için aynı politikalar ve aynı modeli uygulamaktan vazgeçmeli,

Kriz sonrasına değil öncesine odaklanmalı,

Gözetimi, krizleri çıkmadan önce önlemeye yönelmeli,

Krizleri önlemek için erken uyarı mekanizmaları geliştirmeli,

Elinde ihtiyat amaçlı kaynak tutmalı ve kriz aşamasında olan ülkelere son ödeme mercii olarak bu kaynağı kullandırmalı,

Kriz yaşama aşamasındaki ülkeye, politika müzakeresi yaparak vakit kaybettirmemeli,

Krizden çıkışı zorlaştırmak yerine kriz öncesinde mali destek vererek krizi önlemeli, boyutunu küçültmeli ve krizden çıkışı hızlandırmalıdır...”

Arz ederim.