Vedat Özdan

08 Ekim 2012

Gelişmiş ülke, yoksulların otomobil sahibi olduğu yer değildir

Gelişmiş ülke, fakirlerin araba sahibi olduğu bir yer değil, zenginlerin toplu taşıma araçlarını kullandığı yerdir...

Önce, altında “Bogota Belediye Başkanı” yazılı ve dünya çapında sosyal medyada epeyce paylaşılan çarpıcı bir tespitin Türkçe çevirisiyle başlayalım:

“Gelişmiş ülke, fakirlerin araba sahibi olduğu bir yer değil, zenginlerin toplu taşıma araçlarını kullandığı yerdir.” 

Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan gelişmiş ülkeyi şöyle tanımlıyor:

“Gelişmiş bir ülke, tüm vatandaşlarına güvenli bir ortamda özgür ve sağlıklı bir hayata sahip olma imkan veren ülkedir.

Gelişmiş ülkelerle diğerleri arasındaki kıyaslamalarda daha çok milli gelir ve kişi başına düşen gelir gibi niceliksel göstergeler kullanılsa da tek ve standart bir kıyaslama ölçüsü yoktur. Çünkü, yanıltıcı oluyor. Malum işin içinde büyümenin sürdürülebilirliği, kadının toplumsal hayattaki yeri, cinsiyet ayrımcılığı, özel hayata saygı, mutluluk, özgürlük, eşitlik, insan hakları, demokrasi gibi sayısal göstergelerle yakalanamayan, çok önemli kalitesel özellikler de var. Şöyle de söylenebilir: “Hayat standardı” gelirle ölçülebilir, ama yaşam kalitesi” sadece gelirle “ölçülemez.

Bu arada önceki yazımızda bahsettiğimiz idelojik vagonlardan kastımız şuydu: Yöneticilerimizden “hayat standardını” yükseltmeye yarayan “büyüme” yerine, “yaşam kalitesini” artıran “gelişme” talep etmeliyiz.

Esasen ortada bir terminolojik birlik de yok. Mesela Dünya Bankası en gelişmiş ülkelere “yüksek gelirli ülkeler” (high - income countries) derken, IMF“ilerlemiş ülkeler” (advanced countries), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ise “gelişmiş ülkeler” (developed countries) diyor.

Keza Dünya Bankası bir alt kategorideki ülkelere “düşük ve orta gelirli ülkeler” (Low - and middle - income countries) derken, IMF “yükselen piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülkeler” (Emerging and developing countries), UNDP ise “gelişmekte olan ülkeler” (developing countries) diyor.

Terminolojik çeşitlilik bunlarla da sınırlı değil. Bir de BRIC ve MENA türü, bazı ülke isimlerinin baş harflerinden oluşan kategoriler var. Ayrıca literatürde ve bazı raporlarda “sanayileşmiş ülkeler”“yeni sanayileşmiş ülkeler”“en fazla sanayileşmiş ülkeler” türü kategorilere de rastlanıyor.

UNDP, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşlar tarafından kullanılan farklı gelişmişlik kategorileri için aranan şartlar da birbirlerinden farklı. Mesela, UNDP gelişmişlik derecesine göre ülke sınıflandırmasında İnsani Gelişme Endeksi’ni referans alıyor. Söz konusu endeks temelde 3 şeye bakıyor. “Doğumda yaşam beklentisi”, “eğitim” ve “gelir düzeyi”. UNDP gelir düzeyi konusunda satın alma gücü paritesine göre hesaplanan kişi başına geliri referans alıyor. Ancak buna göre sınıflandırma yapmıyor. Üç göstergeyi ağırlıklandırıyor, ülkelerin endeks değerlerinin dağılımına bakıyor ve en yüksek dörtte biri gelişmiş ülke olarak olarak kabul ediyor.

Dünya Bankası kişi başına geliri ölçü alıyor. Ulusal para cinsinden milli gelir özel bir yöntemle (Atlas method) ABD dolarına çevrilip yıl ortası nüfusa bölünüyor. Mesela 2011 yılı için “yüksek gelirli ülkeler” kategorisinde olabilmek için kişi başına düşen gelirin 12.476 dolar ve üstü olması gerekiyor.

IMF’deyse bir referans noktası (treshold) yok. Ya da varsa da açıklanmış değil. Hangi ülkenin istatistiki olarak hangi grup içinde yer alacağına ve “Dünya Ekonomik Görünüm” (World Economic Outlook) raporundan hangi kategoride yer alacağına IMF “İcra Direktörleri Kurulu” karar veriyor. Mesela 1989 yılında Yunanistan ve Portekiz “ilerlemiş ülkeler” kategorisine alındığında herhangi bir gerekçe açıklanmamıştı.

Bir not: IMF yardım ediyor, Dünya Bankası ise kredi veriyor. Dünya Bankası’nın gelişmişlik sıralamasında referans noktası olarak kişi başına düşen geliri almasının nedeni, verdiği kredi kategorilerini ve kredi şartlarını objektif kriterlere bağlama ihtiyacından kaynaklanıyor. Ancak kişi başına düşen gelir rakamlarının neye göre tepit edildiği açık değil.

Öte yandan bizim de üyesi olduğumuz OECD’de ülkeler gelişmişlik düzeyine göre  sınıflandırılmıyor. Çünkü müslüman tek üyesi Türkiye olan OECD, kendisini “gelişmiş ülkeler kulübü” olarak kabul ediyor. Ancak herkes biliyor ki 34 OECD üyesi ülkenin sadece 24’ü gelişmiştir. Hatta Dünya Bankası 34 ülkenin 30’unu “Yüksek Gelirli OECD Ülkesi” diye tasnif ediyor. Bu 30 ülke arasında maalesef Türkiye bulunmuyor.

UNDP’ye göre 2011 yılı itibariyle dünyada çok yüksek insani gelişme düzeyine sahip 47 ülke var. Biz, bu 47 ülke arasında değiliz. 182 ülkenin sıralandığı listede 92’ncilikle bir alt kategorinin sondan üçüncüsüsyüz. İran bizden 4 basamak üstte. 30 ve altında olmakla beraber ilk 47 ülke arasında resmi ya da çoğunluk dini müslüman olan Brunei Sultanlığı, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor.

IMF’e göre dünyada 34 ilerlemiş ülke bulunuyor. Bu 34 ülkenin maalesef hiçbirisi müslüman değil. Dünya Bankası’na göre dünyada 70 yüksek gelirli ülke var. Bunlar arasında petrol ihraç eden bazı müslüman orta – doğu ülkeleri de yer alıyor.

IMF’in ilerlemiş dediği ülkelerin tamamı UNDP tarafından da gelişmiş ülke olarak kabul ediliyor. UNDP fazladan Barbados, Brunei Sultanlığı, Estonya, Macaristan, Polonya, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de gelişmiş ülke olarak kabul ediyor.

“The Economist” dergisi tarafından 2006 yılında yapılan bir ankete dayanan, yaşam kalitesi bakımından 100 ülkenin sıralandığı bir listede ilk 30 ülke arasında hiçbir müslüman ülke bulunmuyor. Keza “Newsweek” dergisi tarafından 2010 yılında yayımlanan, eğitim, sağlık, yaşam kalitesi, ekonomik dinamizm ve politik ortam bakımından sıralanan 100 ülkenin ilk 30’u arasında hiçbir müslüman ülke yer almıyor. 

Yukarıdaki “hap” bilgiler, ülkelerin milli gelirlerine (GDP) göre kolay yoldan tasnif yapılmadığını, bu çerçevede münhasıran büyüyerek, G-20 üyesi olarak, münhasıran dindar bir nesil yetiştirerek, münhasıran belli bir milli gelir rakamına ulaşarak ya da kişi başına düşen geliri belli bir rakama ulaştırarak, hiçbir ülkenin otomotik olarak gelişmiş ülke unvanını alamayacağını hatırlatmak içindi.

Peki, ülke kredi notumuzu çok daha üst düzeylere çıkarmamıza da yarayacak bu ünvanı almak için ne yapmalı, neyi referans almalıyız?

UNDP’nın referans aldığı İnsani Gelişme Endeks’i çok önemli olmasına ve çok önemsenmesine rağmen bir yatırımcı ya da kreditör perspektifiyle doğrudan ilişkili değil. IMF ve Dünya Bankası’nınkiler ise artık mali yardım istemediğimiz ve pek kredi almadığımız için ikincil plandadır diyebiliriz. Çünkü artık para ve sermaye piyasalarından rahatlıkla borçlanabiliyoruz. Ama önemsizdir ve ihmal edelim dersek, çok yanlırız. Bu anlamda bu iki kuruluşun önemini ve yapılması gerekeni daha sonra yazacağım.

Büyüdükçe cari açık veren bir ekonomiyiz. Tasarruf açığının ve bunun yarattığı finansman ihtiyacının geçmişte ne çok hükümetler devirdiğini tecrübeyle biliyoruz. O nedenle başvuru kaynağımız, uluslararası yatırım camiasının bakış açısı ve pratik tecrübesine dayanmak durumunda.

Yani, uluslararası yatrımcıların perspektifiyle ülkelerin nasıl kategorilendirildiğini ve bu camianın gözünde gelişmiş ülke unvanını almak için ne yapmamız gerektiğini çok iyi bilmemiz gerekiyor.

Hele de 2023 yılı için hedefler koyuyor, İstanbul’u finans merkezi yapacağım diyor, bulunduğumuz bölgede rol model olmaya çalışıyor ve buna dayanarak İslam dininin en medeni temsilcisi iddiasıyla Batı dünyasında kendimize yer ve itibar arıyorsak...

Bir sonraki yazımızda, gelişmiş ülke unvanı almak için ne yapmalı sorusuna cevap bulmaya çalışacağız.

***

Yazıda aşağıdaki makaleden yararlandım:

“Classifications of Countries Based on Their Level of Development: How it is Done and How it Could be Done” Lynge Nielsen, IMF Working Paper, February 2011