Fed’in faiz artırımına “sürü psikolojisi”yle verilecek tepkinin ABD dolarında aşırı değerlenmeye yol açması ihtimali herkesi korkutuyor. Ulusal parası bir şekilde ABD dolarına bağlı olan ülkelerin paralarındaki hızlı değer kaybının önüne nasıl geçileceği, merkez bankalarının ortak kaygısı.
Geçen yıl genel eğilim sıkı para politikası uygulamaktı. Merkez bankaları faiz artırarak ulusal paralarının dolara karşı değer kaybının önüne geçmeye çalışıyordu. 2015 yılında trend tersine dönmüş gibi.
Özbekistan 1 Ocak, Romanya 7 Ocak ve 4 Şubat, İsviçre 15 Ocak, Hindistan 15 Ocak, Mısır 15 Ocak, Peru 16 Ocak, Türkiye 20 Ocak, Kanada 21 Ocak, Avrupa Merkez Bankası 22 Ocak, Pakistan 24 Ocak, Singapur 28 Ocak, Arnavutluk 28 Ocak, Rusya 30 Ocak, Avusturalya 3 Şubat, Çin 4 Şubat, İsveç 13 Şubat, Endonezya 17 Şubat, Botsvana 18 Şubat...
Yanlışım yoksa 2015’in başından bu yana bizimki dahil 19 merkez bankası 24 kez para politikasını gevşetici aksiyon aldı. Bunların 21’inde alınan aksiyon doğrudan faiz indirimi oldu. ECB, Singapur ve Çin Merkez Bankaları faiz indirimi yapmadan para politikasını gevşetici aksiyon aldılar.
Bizim Para Piyasası Kurulu yarın toplanıyor. Aynı gün TSİ ile saat 17:00'de Fed Başkanı Yellen ABD Kongresi'ne bir sunum yapacak ve ertesi gün de devam edecek olan sunum sonrasında Kongre üyelerinin sorularına cevap verecek. Herkes Yellen'den "sabrımızın bir sonu var" manasında bir mesaj geleceği beklentisi içinde.
Fed’in Haziran ayında faiz artırımı yapıp yapmayacağı, ki piyasalardaki bariz stresin önemli nedeni budur, 17 – 18 Mart tarihlerinde yapacağı toplantıda biraz daha öngörülebilir hale gelecek.
18 Mart günü Yellen bir basın toplantısı düzenleyecek ve Fed'in ekonomik projeksiyonlarını kamu oyuyla paylaşacak. Basın toplantısındaki soruların faiz artırımının zamanlaması üzerinde yoğunlaşacağını ve aynı günden itibaren manik depresif yeni bir fiyatlama dalgasının geleceğini öngörmek için müneccim olmak gerekmiyor.
Buna rağmen bizim Merkez Bankası, büyük olasılıkla Yellen'den gelecek mesajları dinlemeden ve halen kritik bir süreç arefesindeki Yunanistan sorununu ihmal ederek yeni trende uymak zorunda kalacak ve yarın bir kez daha faiz indirimi yapacak. Hem de petrol fiyatları yükselmeye başlamış olmasına, bir aralar namusumuz denilen TL değer kaybediyor olmasına ve hedeflenen enflasyona ulaşmak için (kısa vadeli faiz oranlarına yardımcı olmak üzere) kuru aracı değişken olarak kullandığını “bin kez” söylemiş olmasına rağmen!..
Malum Haziran seçimleri yaklaşıyor ve inşaat sektörü nakit sıkışıklığı içinde. Hükümetin yeni konut desteğinin ve “Herşeyi devletten beklememek lazım” türü ajitatif reklamların başka ne anlamı olabilir ki?
Açıkçası hangi merkez bankasının ne yaptığının ve ne zaman ne yapacağının belli olmadığı bir sürece girdik. Fed ve BOE sıkı, ECB ve BOJ gevşek para politikası uygularken, diğer merkez bankalarının bir kısmı sıkı, bir kısmı gevşek para politikası uygulayacak gibi. Korkarım ki merkez bankalarının kontrolü kaybedecekleri ve politikalar arasında uyumun kaybolacağı bir dönemin arefesindeyiz.
Biraz soru soralım: Herkes “namusunu” korumak için sıkı para politikası uygularsa ne olur? Doların yükselişi daha öngörülebilir ve sermaye hareketleri üzerindeki etkisi daha sınırlı olabilir mi? Peki herkes tersini yaparsa? Yani bizim Merkez Bankası gibi acele eder ve gevşek para politikasına koşar adım geçerse ne olur? Peki İngiltere Merkez Bankası Başkanı’nın söylediği gibi majör merkez bankalarının aksiyonlarında bir ıraksama (divergence) olursa, yani estiği kadar kimisi sıkı, kimisi gevşek para politikası uygularsa ne olur?
Bir not: ECB'nin niceliksel gevşeme kararından sonra Danimarka kronu ve İsviçre frankının durumu malum! Frankla borçlanıp konut alan Macarlar, Romanlar ve Hırvatlar kan ağlıyor.
Rusya ile savaş nedeniyle “grivna”nın değer kaybından dolayı dolarla borçlanıp konut alan Ukraynalılar da kan ağlıyor.
Açıkçası 2015 yılının ikinci yarısında bir tür “küresel dövizzedeler sorunu” yaşarsak şaşmayın.
Yazımızın başlığı o nedenle “Fed’e karşı dünyanın bütün merkez bankaları birleşin”di.