Vedat Özdan

21 Haziran 2013

Çözüm süreci ve AB süreci ilerlemezse not indirimi gelir!

Önceki gün yapılan Fed toplantısı sonrasında başkan Bernanke, tahvil alım programına 2014 ortasında son verebileceklerini açıklayınca piyasalarda panik havası başladı

Önceki gün yapılan Fed toplantısı sonrasında başkan Bernanke, ekonomide iyileşme devam ederse tahvil alım programına 2014 ortasında son verebileceklerini açıklayınca, küresel piyasalarda panik havası başladı. Piyasalardaki belirsizliği ölçen VIX endeksi bir ara yüzde 16 yükseldi,  Borsa İstanbul yüzde 6,82 düştü, dolar 1,94'ü aştı, gösterge faiz yüzde 8'e yaklaştı, altın yüzde 6'ya, petrol yüzde 3'e yakın değer kaybetti. 

Bizde Gezi Parkı Direnişi 'ne verilen antidemokratik tepkiler üzerine panik havası zaten başlamıştı.

Önce bir tespit yapalım: Borsaya ve Hazine kağıtlarına uzunca bir süredir park etmiş olanlar, ülkenin Avrupa Birliği sürecini destekleyen, bu yönde atılan demokratik adımları takdir eden ve bunun ülkeyi daha da büyüteceğine inanan yabancılardı. Gezi Parkı Direnişi 'ne kadarki süreçte yaşananlar ve direnişçilere verilen tepkilerden ürken yabancılar... Evet demokrasi, ülkeye para kazandıran bir rejimdir ve bunu en iyi bilenler de şimdi pılısını pırtısını toplama hazırlığında olanlardır. Çünkü artık dış konjonktür de tersine dönüyor.

Bernanke'nin demeci bizi iki kanalla olumsuz etkileyecek nitelikte: 1) Cari açığın finansman maliyeti artacak; 2) ABD'de faizlerin artması Avrupa Birliği'nin ABD'ye olan ihracatını olumsuz etkileyecek. O nedenle Obama Merkel görüşmesinde serbest ticaret antlaşmasına yapılan vurgu önemli.

Fed'in politika değiştirmesi, bir yandan AB'nin resesyondan çıkış sürecini olumsuz etkileyerek, diğer yandan TL'nin değer kaybı - enflasyon - yüksek faiz sarmalı nedeniyle iç tüketim ve yatırım talebini azaltarak, büyüme performansımızı olumsuz etkileyecek. Zamanlamayı tahmin etmek güç, ancak hem dış talep, hem de iç talepte daha da fazla sorun yaşayacağımız bir dönemin arefesindeyiz. Evet Sayın başbakan "faizin sebep, enflasyonun netice" olacağı bir döneme giriyoruz. Talimatla faizlerin düşmeyeceği bir döneme. Bakın size ilginç bir makro bilgi ve istatistik daha vereyim: Malum konut sektörü Türkiye ekonomisinin motorlarındandır. Nakit dengesi bu sektörde herşeyden önemlidir. Yeni projenin parasıyla eski proje bitirilir. Dikkat: Türkiye, Hong Kong ve Dubai'den sonra konut fiyatlarının en fazla artığı üçüncü ülke olmuş. Faiz oranlarının artması ne anlama geliyor, umarım anlaşılmıştır. (Meraklısı, 1997 yılında Taylan'da patlak veren mali krizin dinamiklerine ve sonuçlarına bakabilir.)

Düşüş yönetimi (managing downturn) uyarısı yapmıştık; ekonomi yönetimine telaşın hakim olmaması gerektiğini de.

İki uyarımız daha var: Avrupa Birliği'nden yeni müktesebat fasıllarını müzakereye açmasını istiyoruz. Buna, Almanya ve Hollanda engel oluyor. Dün Brüksel'de bir karara varılamadı ve mesele Pazartesi gününe ertelendi. Bu konuda muhalefete de hükümete de çok ciddi bir görev düşüyor. Sınırlı zamanı iyi kullanıp, istediğimiz fasılların açılması için bastırmalıyız.

Kararın ertelenmesi lehimize bir gelişme, ama istediğimiz gibi bir karar çıkmayabilir. Buna hazırlıklı olmalıyız. Avrupa Parlamentosu'nun Gezi Parkı Kararı'na verilen tepkinin benzeri bir tepki için ortam hiç de müsait değil. Bu ülkenin artık çok daha mutedil bir lisan, zihniyet ve yaklaşımla yönetilmesi gerekiyor. Unutulmamalı ki, sonu malum da olsa AB ile müzakere sürecinin bir şekilde devam etmesi, cari açık sorunumuz devam ettiği sürece lehimize sonuçlar doğruyor. Yine unutulmamalı ki, bu ülkeye daha fazla demokrasinin yaramadığını söyleyenler, vesayet rejimini destekleyen ve ondan nemalananlardır.

İkinci uyarımız çözüm süreciyle ilgili. Moodys’ tarafından yapılan not artırımının, "çözüm süreci" dışında mantıklı hiçbir gerekçeyle izah edilemeyeceğini daha önce yazmıştık. Süreçte hükümetin muhatabının sakin ve oportünizmden uzak duruşunun not edilmesi lazım. Öte yandan uyarıların da dikkate alınması icap ediyor.

Düşüş yönetiminde telaş ve korkuya kapılıp, ülkeyi yıllardır demokrasiden uzak tutan güvenlikçi zihniyete sığınıp, çözüm süreci ve onunla bağlantılı yeni ve daha özgürlükçü bir anayasa yapım sürecini çıkmaz sokağa sürüklemek, yapılabilecek en büyük hatadır.

Özetle, önümüzde not indirimine yol açabilecek; tıkanma, hatta kesilme riski olan iki müzakere süreci var.

Kanaatimiz odur ki devlet adamlığı, herşey kontrolden çıkmadan önce güç zehirlenmesinden kurtulup, şahsi ikballe ilgili gerçeklerle yüzleşmeyi ve kendimizle ters düşmek pahasına memleket yararına adımları atmayı gerektiriyor. 

Not: AB Bakanlığı sitesinden aldığım ve açılırsa anayasa yapım sürecimizi de olumlu yönde etkileyecek olan AB müktesebatının 23 ve 24 numaralı fasıllarıyla ilgili aşağıdaki bilgilerin faydalı olacağını düşünüyorum: 

 

23. FASIL: YARGI VE TEMEL HAKLAR

Faslın Kapsamı:

Yargı ve temel haklar alanındaki AB politikaları birliği bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı olarak koruma ve daha da geliştirmeyi amaçlar. Bağımsız ve iyi çalışan bir yargının kurulması çok önemlidir. Mahkemeler tarafından verilen kararların tarafsızlığı, bütünlüğü ve yüksek standardı hukukun üstünlüğünün korunması için önemlidir. Bu, yargı üzerinde dış etkilerin giderilmesi ve yeterli mali kaynakların ve eğitimin ayrılması konusunda ciddi bir kararlılık gerektirir. Adil yargılama prosedürleri için yasal garantiler bulunmalıdır. Aynı şekilde Üye Devletler yolsuzlukla etkin bir şekilde mücadele etmelidir çünkü bu konu demokratik kurumların istikrarı ve hukukun üstünlüğü için bir tehdit oluşturmaktadır. Yolsuzluğun engellenmesi ve caydırılması için uyumlu bir politikayı desteklemek adına sağlam bir yasal çerçeve ve güvenilir kurumlar gereklidir. Üye Devletler müktesebat ve Temel Haklar Şartı ile garanti edilen temel haklara ve AB vatandaşlarının haklarına saygı gösterilmesini sağlamalıdırlar.

24. FASIL: ADALET, ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK

Faslın Kapsamı:

AB politikaları, Birliği bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı olarak korumayı ve daha da geliştirmeyi amaçlar. Sınır kontrolü, vizeler, dış göç, sığınma, polis işbirliği, organize suçlar ve terörizmle mücadele, uyuşturucu alanında işbirliği, gümrük işbirliği ve cezai ve sivil konularda adli işbirliği alanlarında Üye Devletlerin büyüyen ortak kurallar çerçevesini yeterli bir şekilde uygulayacak donanıma sahip olmaları gerekir. Her şeyden önce bu, gerekli standartlara sahip olması gereken kanunları uygulayacak kurumlar ve diğer ilgili organlar bünyesinde güçlü ve iyi entegre edilmiş bir idari kapasiteyi gerektirmektedir. Profesyonel, güvenilir ve verimli bir polis örgütü çok önemlidir.