“Çok eskiden, henüz küçük bir çocukken, ben ve Şadi mahallede şarkılar söyler, beraber oynardık.
Bir gün kar yağdı ve biz çok sevindik
Karın üzerinde şarkılar söylüyor ve birbirimize kar topu atıyorduk
Sonra aniden dünya karardı...
Şimşekler çaktı ve daha çok kar yağmaya başladı
Köyümüzde bir vadi vardı
Şadi koşarak vadiye bakmaya gitti
Seslendim arkasından Şadi... Şadi... gitme, dön diye
Kar yağıyordu
Sonra onu göremez oldum
Dön, dön, dön diye yalvardım
Şadi gitti ve bir daha hiç dönmedi
O günden sonra yirmi kez daha kar yağdı ve eridi
Ben büyüdüm ve kocaman bir kadın oldum
Şadi, halen karla oynayan küçük bir çocuk”
(...)
Bayram dolayısıyla memlekete gittiğimde annemin bana ısrarla dinlettiği bir Arapça şarkının mealen Türkçe sözleriydi okuduğunuz.
Şarkıyı söyleyense Feyruz.
Feyruz denilince akla Beyrut, Beyrut denilince akla Feyruz gelir.
Feyruz Arapça firuze, yani turkuaz demektir.
Muhtemelen bu “sahne adı” ona, babasının memleketinden dolayı daha çok yakıştı.
Feyruz’un babası “Wadi Haddad” rivayete göre Mardin doğumlu bir Süryanidir.
Bir “Osmanlı yurttaşı”dır yani.
Çok üstün bir sestir Feyruz.
Orta - Şark'ın bülbülüdür.
Onu, henüz TRT yayınlarına ulaşamadığımız için hep Arap kanallarını izlemek zorunda kaldığımız ilk siyah – beyaz televizyon yıllarımızdan hatırlarım...
Gülmeyen, gösterişi ve dansı sevmeyen, dik duruşlu, siyah–beyaz bir kadın olarak hafızamdadır.
Feyruz şarkılarının Türk müziği üzerinde de çok büyük etkisi vardır.
Derdim başka, ama meraklısı için yeri geldiğinden birkaç örnek vereyim: Türkçe aranjmanını Ajda Pekkan’ın sesinden dinlediğimiz “Sana Neler Edeceğim” adlı şarkının orjinal adı “Ken Zemen”dir. Keza, son dönemde Deniz Seki’den dinlediğimiz “Böyle Gelmiş Böyle Geçer”, Ebru Gündeş’ten dinlediğimiz “Tanrı Misafiri”, Neşe Karaböcek’in “Yalvarma”sı, Ferdi Özbeğen’in “Elini Sallasan”ı ve daha niceleri hep Feyruz şarkısıdır.
(...)
Kuzey Kafkasya kökenli Çerkezlerin bir bölümünün toplandığı bizim memleket Suriye topraklarına bakar.
Dürbünle evimizin damından, ay ışığında parıldayan “toprağın yakamozlarını”, Amik Ovası’nın “su yolu” sınır tellerini görürsünüz.
İşte yine böyle bir andı bayramın ilk gecesi:
Bir elimde demli Suriye çayı, diğer elimde Osmanlı Ermenisi bir ailenin Beyrut doğumlu çocuğu Avo Uvezian’ın 80. yaş günü münasebetiyle çıkarılan “AVO 80 serisi” harika bir piramit puro...
Edwin Aldrin’in “Issızlığın Görkemi” aklımda,
Issız ve uzak Amik Ovası’nda ben,
Kulağımda “Çocukluk Arkadaşım Şadi”,
Aklımda sabah ziyaret ettiğim babamın mezarı, damlarda uyuduğum çocukluk yıllarım,
Gökyüzüne dumanı üfledikçe ben, bulutların arkasına saklanan “yarım ay...”
O gece işte...
O gece biz...
Mustafa Kemal, Ahmed Haşim, Mayakovsky, Şadi, Hrant Dink, Çerkez Ethem, Şah Rıza Pehlevi, Tayfur Sökmen...
Hep beraberdik.