Vedat Özdan

28 Temmuz 2011

Batı dünyasının işi neden zor?

Resim şu: Doğu hızla büyüyor, batı büyüyemiyor; batıda borç var, doğuda para...


Resim şu: Doğu hızla büyüyor, batı büyüyemiyor; batıda borç var, doğuda para. 
G20 krize çözüm üretemedi, çünkü batı dengeli büyüme istiyor. Yani doğu daha az büyüsün, batı da biraz daha fazla. Buna “rebalancing” diyorlar.
Nakit dengesi bozulunca kriz çıkar. Batı dünyasında nakit dengesi bozulduğu için krizden çıkmakta zorlanıyor.
Herkesin taşıyabileceği bir borç yükü var. İnsanların ömrü uzadıkça; daha fazla kıyafet, araba, ev, yazlık, cep telefonu, bilgisayar vs. satmak zorlaşıyor.
Kriz sonrasında hemen tüm ülkeler çok daha borçlu hale geldi. Daha da kötüsü bu borçlar daha da artacak. Çünkü faiz oranlarının bu halde kalması mümkün değil. Faiz oranları artıkça bu ülkelerin daha hızlı büyümesi gerekecek. Aksi takdirde borç servisi yapamayacaklar. 
Ancak, zaten bu ülkeler zamanında borç servislerini yapamayacaklarına dair oluşan kanaat nedeniyle kriz çıkmadı mı?
Yeni okuduğum bir “Deutsche Bank” araştırmasına göre 17 gelişmiş ülkede kamu borcunun ağırlıklandırılmış GSYİH’e oranı 2007 yılında %77’yken 2010 yılında %104’e çıkmış. Sadece 3 yıl içinde %25’lik artış gerçekten çok büyük ve çok hızlı.
Aynı oranın; ABD ve sorunlu AB ülkelerinde çok ciddi sıkılaştırma önlemlerine rağmen 2020 yılına kadar %126’ya çıkacağı tahmin ediliyor. Yani iyimser senaryoya göre en az %22 aratacak. 
Sizce de bu ürkütücü bir tablo değil mi?
Araştırmaya göre İtalya’nın oranları düşecek. Oranı düşecek başka ülkelerde var ama bu aralar İtalya  çok konuşulur oldu o nedenle İtalya’nın altını çizmekte fayda var.
Araştırmayı yapan ekonomistlere göre, mevcut yüksek borçluluk nedeniyle birçok gelişmiş ülke devleti kredibilite kazanabilmek ve uzun dönemli borçlanabilmek için, bütçe açıklarını kısıcı tedbirler almak ve bu tedbirleri uzunca bir süre devam ettirmek zorunda kalacak. 
Araştırmaya göre, şu anda birçok gelişmiş ülke bu tür tedbirleri halen almış durumda değil. 
2007 yılı ve öncesindeki Kamu Borcu/GSYİH seviyesine inmek çok uzun bir konsolidasyon süreci gerektirecek ve bu nedenle de bu tür tedbirleri uygulayacak ülkelerde, arkasında politik destek gerektiren çok ciddi konsolidasyon programları uygulanması gerekecek. Yani 2007 öncesine dönmek neredeyse imkansız.
Şimdi gelelim tecavüze nakıs teşebbüsten sanık Fransız IMF eski başkanı Kahn’ın halefi olan yeni Fransız kadın  (bir nevi hedge) başkanı Christine Lagarde’ın, doğrudan anmasa da Norveç saldırısı sonrasında (26 Temmuz’da) ne dediğine.
Lagarde şunları söylüyor:
“Şu anda dünya ekonomisinin başa çıkması gereken üç büyük sorun var: Ülke borçları, büyüme ve sosyal istikrarsızlık.
Ülke borçlarıyla ilgili ülkelerin sıkılaştırıcı maliye politikalarıyla ilgili taahhütlerine bağlı kalmaları ve taahhüt ettikleri programları hemen uygulamaları gerekiyor.
Büyüme sürdürülebilir olmalı ve toplumları bir arada tutabilen istikrarlı bir sosyal kimya üretmeli. (Yani diyor ki Lagarde, adil olmayan gelir dağılımı ve çevreyi tahrip eden eşitsiz bir büyüme sürdürülemez. Eşitsizlik topluların kimyasını bozuyor.)
Orta Doğu’daki ve Kuzey Afrika’daki olaylar şunu göstermiştir ki, sosyal olarak dengesiz büyüme siyasi çalkantılara yol açıyor. Birçok yükselen piyasa ekonomisi ve gelişmekte olan ülke ekonomisinde, yükselen emtia fiyatları, yüksek işsizlikle birleşerek sosyal problemleri artırıyor.
Sosyal problemler gelişmiş ülkelerin de temel problemi. Özellikle gençler iş bulmakta zorlanıyor. Aynı zamanda yaşlı nüfus, sağlık ve emeklilik haklarını koruyabilmek için mücadele ediyor.
Bu gelişme kuşaklar arasında ihtilaflara yol açıyor. Bu nedenle doğru türden büyümeye odaklanmamız çok önemli.”
Lagarde’ın söyledikleri isabetli.
Konuşmasından çıkan bir ipucu da şu: Lagarde, IMF’i Stiglitz dönemindeki Dünya Bankası çizgisine çekeceğe benziyor.
Özetle gelişmiş ülkeler tasarruf yapmak ve büyümek zorunda. Bu nedenle bizim gibi ülkeler için dışarıya mal satarak büyümek çok daha fazla zorlaşacak gibi. Bu durum batı için de böyle. Çünkü rekabet iyice kızışacak. Elbette dünya, WTO öncesi daha korumacı döneme dönmezse. 
Esasen iyimser gözle bakınca, kaliteli yabancı sermayeyi çekmek için oldukça iyi fırsatların da çıkabileceğini görmek mümkün. Yeter ki, şu cari açık meselesinin bizden bağımsız olarak zırt – pırt ayağımıza dolanmasının önüne geçecek cesur adımları doğru planlayalım, uygulayalım ve destekleyelim.
Sanırım başlıkla ne demek istediğimiz hâsıl oldu.