Dün BDDK başkanı Sayın Tevfik Bilgin bir basın toplantısı düzenledi ve şunları söyledi:
- Bankaların Sermaye Yeterlilik Rasyosu 2009 yılı sonunda yüzde 20.5 oldu.
- Stres testlerine göre kredilerin takibe dönüşme oranı yüzde 20'ye yaklaşsa bile bankaların Sermaye Yeterlilik Rasyosu yüzde 8'in altına inmiyor.
Geçen hafta, bu hesap eski formüle göre yapılıyor diye üç gün yazdık. Tekrar hatırlayalım:
Provizyon beklenen, sermaye ise beklenmeyen zarar içindir
Bankalar, işlerinin doğası gereği bilançolarında likidite uyumsuzluğu yaşarlar. Çünkü başkalarının parasını başkalarına satarlar. İşlevleri aracılıktır ve doğal olarak risk taşırlar.
Karşılık beklenen bir zarar için ayrılır. Zararın zamanı ve miktarı bellidir. Banka bilançolarındaki sermaye ise beklenmeyen zararlar içindir. Ayrılması gereken sermaye, beklenmeyen zararın belli bir oranı olmak zorundadır. Bu orana Sermaye Yeterlilik Rasyosu denir.
Beklenmeyen zararda işin zor kısmı zararın büyüklüğünü tahmin etmektir. Burada işe, sübjektif unsurlarla birlikte bankaların yapısı ve faaliyet gösterdikleri ortam girer. Bu itibarla işe devlet, yeni tabirle düzenleyici otoriteler karışır. Karışınca da her yerde farklı bir formül ve hesap çıkar. Her ülkede ayrı bir formül ve hesap, bize göre esas olarak kısa vadeli sermaye hareketlerinin serbestçe hareket edebilmesi demek olan küreselleşme olgusuyla uyuşmayacağı için, işe Basel müdahale etti. 1988 yılında bu rasyonun her yerde aynı şekilde hesaplanmasına karar verildi. Bankaların yapılarına ve faaliyet gösterdikleri ortama bakılmaksızın her yerde bu oran yüzde 8’dir. Buna Basel – I deniyor.
Basel – I’den farklı olarak Basel – II’ye göre yapılan hesapta “operasyonel riskler” için de sermaye artırmak gerekiyor. Basel III’te ise ondan da fazla!
Rasyo hesabında hazine bonosu ve devlet tahvili riski de var
Basel – I’de sadece operasyonel risk ihmal edilmiyor. Ayrıca kredi riski hesabına hazine kağıtlarına ve merkez bankalarına yapılan plasmanlar da dahil edilmiyor. Basel – II’de ise dahil ediliyor. Doğal olarak hazine kağıdı almak, ülke notuna bağlı olarak sermaye miktarını artırıcı etki yapıyor.
Bizim sermaye talebimize muhatap ülkelerde kamunun borcunun ve bütçe açığının çok yüksek olduğunu da daha önce yazmıştık.
Ülke notu bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik rasyosunu doğrudan etkiliyor
Rasyo hesaplanırken, bankaların yaptıkları işlemler çeşitli kategorilere ayrılıyor ve bu kategoriler için riskler hesaplanıyor. Çünkü risk ağırlıklarının belirlenmesinde ülkelerin dış derecelendirme kuruluşları tarafından verilen dereceleri esas alınıyor. Örneğin ülke notu AAA olan bir ülkenin bankası, hazine bonosu almışsa yeterlilik rasyosu hesabında bu işlemin risk ağırlığı %0 iken BBB+’ta %50, BB+’ta ise %100’dür. Dolayısıyla ülke notu yüksek olan bankalar mevcut sermayeleriyle daha fazla risk alabiliyor, bir başka ifadeyle daha az atıl parayla daha çok kar edebiliyorlar.
Yunanistan’ın ülke notunun BBB+’ya düşmesinin sonuçlarını hatırlatalım.
Bankalarımız, yapılan tartışmaları gülümseyerek izliyor
Aynı basın toplantısında Sayın Tevfik Bilgin bankalarımızın artık uluslararası toplantılarda yapılan tartışmaları gülümseyerek izlediğini ve hava atmaya başladığını söyledi.
Daha önce yazdık, bol likidite dönemi bitti, risk iştahı kapanıyor, her yerde işsizlik var, herkesin bütçesi açık veriyor, vergi tabanımız eridi, 2011’den itibaren ülkemizde her 1.5 yılda bir seçim var, harcamaların aratacağı bir konjonktüre giriyoruz, erken seçim olasılığının tartışıldığı bu sene 70 milyar dolar sermaye girişi gerekiyor, bankalar için Hazineden geçinme dönemi bitti, 2010 yılında kar marjları çok daralacak ve rekabet kızışacak diye…
Nazar boncuğuna itirazımız yok ama, üzerinden iki küresel kriz geçmiş, operasyonel riskleri hesaba katmadığı için artık kimsenin itibar etmediği bir rasyoya göre yapılmış bir hesapla, bizim bankacılık sektörümüzün Sermaye Yeterlilik Rasyosu %20,5’tir, o nedenle “bankalarımız artık hava atıyor” demek mümkün mü ?