Hatırlarsanız; Maastricht Antlaşması'nda sayılan ve 1997'de tek para birimine geçen üye ülkelerin ekonomilerini yakınlaştırmak ve benzer rasyolara getirmek amacıyla imzalanan “Avrupa İstikrar ve Büyüme Paktını” imzalayan üye ülkeler, iki önemli kriter üzerinde mutabık kalmışlardı.
Bir üye ülkenin Avrupa Para Birliğine (APB) girebilmesi için aranan Maastricht Kriterleri arasında da bulunan bu iki kritere göre; üye ülkelerin bütçe açıklarının GSYİH'larına oranının yüzde 3'ün altında, kamu borçlarının GSYİH’larına oranının ise yüzde 60’ın altında kalması gerekiyor.
Ancak, 2008 yılında patlak veren kriz ve akabinde yaşanan resesyondan çıkış amacıyla uygulanan ekonomik ve mali önlemler nedeniyle Pakt üyesi ülkeler bu iki kriteri ziyadesiyle ihlal etmiş durumda.
Bu durumun 2010 yılında daha da kötüleşeceği neredeyse kesin.
Eurozone, Pakt limitlerini çoktan aştı
APB’nin toplam bütçe açığının bu ülkelerin GSYİH’lalarına oranı 2008 yılında yüzde 1.7’ydi. Bu oranın 2009 yılında yüzde 4, 2010 yılındaysa yüzde 4.4’e çıkması bekleniyor.
Ayrıca bu ülkelerin kamu borçlarının GSYİH’lalarına oranını 2008 yılında yüzde 68.7’ydi. Bu oranın 2009 yılında yüzde 72.7, 2010 yılındaysa yüzde 75.8’e çıkması bekleniyor.
2010 yılında APB’nin sadece binde 4 büyümesi bekleniyor. İşsizilik oranınıysa yüzde 11’e varacak.
Üye ülkelerde durum hiç iç açıcı değil
2009 yılı için Yunanistan’ın bütçe açığı oranı yüzde 13’e yakın çıkacak. Bu oranın 2010 yılında yüzde 8’lere inmesi için muhtemelen dua ediliyordur. Dua ediliyordur, çünkü AB Komisyonu artık diplomatik teammüllere de uymayarak, Yunanistan’ın Komisyonu yıllarca yanlış verilerle kandırdığını söylüyor.
Diğer üye ülkeler çok farklı mı ? Hayır.
2010 yılında İrlanda’da bütçe açığının oranı yüzde 13 olarak öngörülüyor. Hatırlayın: İrlanda 2007 yılında bütçe fazlası veren bir ülkeydi.
İspanya APB’nin durumu en kötü ikinci ülkesi. 2010 yılında bütçe açığının oranı yüzde 5.4 olarak öngörülüyor. Yüzde 25’e yakın da işsizlik !..
Fransa’da yüzde 9.6, APB üyesi olmasa da İngiltere’de yüzde 4.6, Almanya’daysa yüzde 4.2.
Peki neden?
Nedeni malum: Kriz bizi de “teğet geçsin” diye 2008 – 2009 yıllarında herkes bol keseden para harcadı. O nedenle kriterlere kimse uymuyor.
Peki kriterlere uymayanlara yaptırım yok mu?
Var elbette. Brüksel, kuralı ihlal eden ülkeye GSYİH’sının binde 5’ine kadar ceza kesme yetkisine sahip. Ama kullanamıyor. Çünkü hem işe yaramayacak, hem de kıdemli Fransa, yıllardır açık kuralını ihlal eden ülkelerin başında geliyor. Kolaysa başkasına yaptırım uygula ! Dahası 2008 yılında Fransa dışında, Yunanistan, İspanya, İrlanda, Letonya ve Malta da yüzde 3 kuralını ihlal etti!
Almanya ve Fransa arası ilişkiler geriliyor!
Almanya’da borçlanmanın yasayla korunan bir üst limiti var. Fransa’da ise böyle bir sınır yok. Almanya, Pakt kurallarına uyması için Fransa’yı öteden beri eleştiriyor.
Hatırlayın: 2009 yılının Ekim ayında Fransız Maliye Bakanı Eric Woerth, “Biz Alman değiliz” diyerek karşılık vermişti bu eleştirilere.
Almanya 2013 yılında açık oranını yüzde 3’e indirmeyi tahhüt etti, ama Fransa 2013 yılında da bu kuralı ihlal edeceğini açık seçik söylüyor.
Almanya’da bu durum, geçici bir çözüm olarak belli bir süre, yüzde 3’ün üstünde açık vermeye gösterilen müsamahanın, Fransa için kural olmaya dönüşmesinden endişe ediliyor.
Bu durumun euroya yönelik açık bir tehdit olduğu algısı var.
Sarkozy’nin özellikle 2010 yılında stratejik yatırımlarda kullanmak üzere yapacağı ulsal borçlanma planı da işin cabası.
Almanlar bu plandan da rahatsız. O nedenle Merkel “Euroyu savunmak herkesin ortak görevi” diye demeçler veriyor.
Ve yine aynı nedenle Srakozy, “Biz Almanlarla aynı değerleri ve aynı para birirmini paylaşıyoruz. O nedenle politikalarımızın da giderek daha fazla uyumlu olması doğaldır”, diye ince ayar yapıyor.
Almanya ve Fransa arasındaki anlaşmazlık sadece mali sorunlarla mı sınırlı?
Hayır. Korumacılık ve yıllardır süre gelen AB tarım politikasıyla ilgili anlaşmazlıklar da var. Ve bunlar da çok önemli.
Özetle, Fransa “refah devleti” pratiğinden kopamıyor. Doğu Bloku’nda yetişmiş olsa da Merkel’in Almanya’sı, Fransa’ya göre daha liberal, daha serbest piyasa ekonomisi taraftarı. Uyumsuzluğun bir nedeni de bu aslında.
Bakalım euro ve APB bu gelişmelerden nasıl etkilenecek ?