Vedat Özdan

22 Aralık 2009

2010 yılında yatırımcılar neye bakacak? (1)

Son elli yılın en büyük küresel krizine rağmen, 2009 yılında borsalarda çok büyük yükselişler gördük...

Son elli yılın en büyük küresel krizine rağmen, 2009 yılında borsalarda çok büyük yükselişler gördük. “Dow Jones” bile yüzde 20’nin üzerinde artış gösterdi. Bunun yegane sebebi gevşek para ve maliye politikalarıydı. Bundan çıkışın bir uyum maliyeti (adjustment cost) olacağından söz etmiştik. Şimdi bu maliyetleri açma zamanı:
2010 yılında daha çok mali disiplinden söz edeceğiz
Yüksek kamu borçları, 2010 yılında maalesef maliye politikalarının sıkılaşmasını gerektirecek.
Nedenine dair size iki örnek vereyim:  İngiltere’de net kamu borcunun GSMH’ya oranı Kasım ayında zirve yaparak %60.2’ye çıktı. Ve hiç gecikmeden İngiltere’nin ülke notunun yükselmesi ihtimali konuşulmaya başlandı. Not düşüşü bekleyenler de beklemeyenler de analizlerinin sonucunu; “faiz oranları yükselmek zorunda kalacak” beklentisiyle bitirdi.
Alın ikinci örnek Yunanistan’ı: S&P ve Fitch not indirdi. Moody’s de indirdiğinde Yunanistan bankaları ECB’den borçlanamayacak ve İsmali Cem’in mezarına getirdiği zeytin dalı nedeniyle, bir insan olarak  sempati duyduğumuz Papandreu çok daha radikal mali tedbirler uygulamak zorunda kalacak.
İşsizlik sorunun çözümü için büyümek gerek. Kamuyu sürekli olarak işin içinde tutmak maalesef mümkün değil, iyi de değil. O nedenle 2010 yılında daha çok “mali disiplin” gerekecek.
Resesyon ve enflasyon tehdidi devam edecek
Halen merkez bankalarının çıkış stratejileriyle ilgili olarak yapılan tartışmalarda; para politikasının hızlı sıkılaşması resesyon, çok yavaş sıkılaşması ise enflasyon tehdidi olarak yorumlanıyor. Hızlı sıkılaşma faizleri yükseltir ve borsaları düşürür; çok yavaş sıkılaşma ise enflasyon beklentilerine yol açar. Altın fiyatları o nedenle halen yüksek. Çözüm arada bir yerde olacak.
Önceki gün ECB, Eurozone’da bankaların 2007 – 2010 arasında yazacakları toplam zararla ilgili tahminini yukarıya doğru revize etti. Gerekçe olarak da Yunanistan, Doğu Avrupa bankalarının zayıf mali bünyeleri ve ticari emlak piyasasındaki düşüşlere bağlı olarak bankaların elinde bulunan şirket teminatlarındaki değer düşüşünü gösterdi.
Malum ECB bir yıllık repo ihalesini geçen hafta yaptı. Hem de euriboru fikslemeden. Altı aylık son ihalesini de 2010 yılının Mart ayında yapacak. 2009’un Haziran ayında yaptığı bir yıllık repo ihalesinde 441 milyar euro değerinde menkul kıymet almıştı. Bunların vadesi 2010 Haziran’da dolacak. Marttan itibaren vadeyi altı ay daha uzatabilmek, böylece bir yıllık borcun vadesini Eylüle çekmek isteyenler çoksa, bu gelişme bankaların ECB bağımlılığının devam ettiği şeklinde yorumlanacak. Bu yorum euroya değer kaybettirir. Avrupa borsaları da bundan olumsuz etkilenir, faiz oranları da. Düşük ihtimalle de olsa tersi durum, paritede aşağıya doğru gidişi yavaşlatır.
Uzun vadeli faiz oranları artmaya devam edecek

Kısa vadeli faiz oranları piyasa beklentilerini yansıtmaz. O nedenle çok düşüktür. Oysa uzun vadeli faizlerde bir süredir belirgin bir yükselme var. Örneğin: On yıllık dolar “swap point”leri 3.40’tan 3.76’ya yükseldi. Swap point: On yıllık ABD tahvili ile üç aylık Libor faiz arasındaki farkı ifade ediyor. Swap pointlerdeki yükselişin temel nedeni, likiditenin azalması (quantitative easing) beklentisi ve artan kamu borç stokunun vergi gelirleriyle kapatılamayack boyutlara ulaşması ihtimali nedeniyle oluşan küresel enflasyon riskidir. Yani toparlanmanın sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmayacağı beklentisi, kendisini uzun vadeli borçlanma maliyetlerinde yükselişle gösteriyor. Bu ihtimaller 2010 yılında da var olmaya devam edecek.
Crowding out olacak
16 – 17 Aralık toplantıları sonrasında hem Fed, hem de ECB, 2010 yılı içinde daha sıkı para politikası uygulayacaklarını açıkladı.
Bir tarafta yüksek borcu olan kamu sektörü, öte yanda kendisinden yaralarını sarmaya çalışırken işsizlik sorununu da çözmesi beklenen, ama nakde ulaşması giderek zorlaşan bir özel sektör.
Dikkat: Her ikisinin de kredibiltesi zayıf !
Bir tarafta işszilik sorununu çözmeye çalışan siyaset, öte yanda mali disiplin diyen merkez bankaları ! Dikkat: Her ikisinin de kredibiltesi zayıf! 
İlginç tartışmalar bizi bekliyor. Bir kaç öncü örnek: Türk, Japon ve Meksika merkez bankası başkanlarına yapılan eleştiriler...
Siyasetin doğası gereği harcamalarını kısamayan kamu kesimi, doğal olarak artan faiz oranları, daha çok “dışlanan” özel sektör yatırımları, daha düşük büyüme oranları ve daha yüksek işsizlik oranları...
İşin doğası gereği 2010 yılına “crowding out” tartışmaları damgasını vuracak.
Yazının devamı Perşembe günü.