Vecdi Sayar

01 Ekim 2018

Adana Uluslararası Film Festivali: Gerçeklikle fantezinin buluştuğu başarılı bir seçki

"Semir Aslanyürek'in 'Kaos'u ise, adından da anlaşılacağı üzere Taviani kardeşlerden ilhamlar taşıyan bir Anadolu masalı"

25. Uluslararası Adana Film Festivali’nde dün akşam açıklanan ödüller, genç kuşağın önemli bir çıkış yakaladığının altını çiziyordu. Tomris Giritlioğlu başkanlığında Ahmet Mümtaz Taylan, Tuba Büyüküstün, Cihan Ünal, Nebil Özgentürk, Mustafa Presheva ve Mehmet Açar‘dan oluşan Ulusal Yarışma Jürisi En İyi Film Ödülü “Altın Koza”yı Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti‘nin yönettiği “Sibel”e verirken, filmin baş rolünde olağanüstü bir performans çıkaran Damla Sönmez‘e En İyi Kadın Oyuncu ve Emin Gürsoy‘a Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini verdi.

Bu yaz, Locarno Uluslararası Film Festivali’nde Jüri Özel ödülü’nü kazanan Türkiye-Fransa ortak yapımı film, bir Karadeniz köyünde genç bir kadının verdiği özgürlük mücadelesini anlatıyor. Çocukluğunda geçirdiği bir hastalık yüzünden konuşma yetisini kaybeden ve köylülerin bildiği ‘kuş dili’ni kullanarak çevresi ile iletişim kuran genç kadının kasaba baskısı ve baba otoritesine isyanını anlatan film, oyuncuların başarısının yanısıra, mizansen ve görüntüleri ile de çizgi üstü bir çalışma. Ormanda rastladığı ‘terörist’e yardımcı olmaya karar veren Sibel’in dünyasını gerçekçi olduğu kadar şiirsel bir anlatımla sergileyen film, hiç kuşkusuz yarışmanın en önemli üç filminden biriydi.

Bir radyoya yenilen darbe

Mahmut Fazıl Coşkun’un (“Uzak İhtimal” ve “Yozgat Blues”dan sonraki) üçüncü filmi “Anons”, geçen ay Venedik Film Festivali’nin ‘Ufuklar’ bölümünde yarışmış ve Jüri Özel Ödülü ile En İyi Akdeniz Filmi ödüllerini kazanmıştı. Adana Jürisi de bu filme ilgisiz kalmadı. Tarihimizin ilginç bir sayfasından - 21 Mayıs 1963’de Talat Aydemir ve arkadaşlarının ikinci kez kalkıştıkları darbe girişiminden - bir kesiti kara mizah içeren bir anlatımla sergileyen film, Yılmaz Güney Jüri Özel Ödülü ve En iyi Görüntü Yönetmeni (Krum Rodriguez) ödülünü kazanırken, Coşkun’a FİLM-YÖN (Film Yönetmenleri Derneği) En İyi Yönetmen ödülünü de getirdi. “Anons”un kazandığı bir diğer ödül de, Uluslararası Yarışmada aldığı Jüri Özel Ödülü oldu. Darbe girişimi gecesi, dört emekli subayın TRT İstanbul Radyosu’nu ele geçirerek ‘ihtilal bildirisi’ni okuma çabasını anlatan Mahmut Fazıl Coşkun ve Ercan Kesal’ın senaryosu ve görsel anlatımındaki tercihleri filmin en güçlü yanlarıydı.   

Adana’da üç ödül kazanan bir diğer film de, Tolga Karaçelik’in yönettiği “Kelebekler” oldu. Kara mizahla fanteziyi buluşturan, seyirciyi kah duygulandırıp, kah eğlendiren, toplumsal eleştiriden de geri durmayan film, yönetmeninin (“Gişe Memuru” ve “Sarmaşık”tan sonraki) üçüncü filmiydi. Bu yıl Sundance’de En İyi Yabancı Film seçilen, ardından İstanbul ve Ankara Film Festivallerinde Jüri Özel Ödülü ve Yönetmen ödüllerini kazanan “Kelebekler”, Adana Jürisinden de En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerini kazanmakla kalmadı, Adana Seyirci Ödülü’nün de sahibi oldu. Hem Jürilerin, hem de seyircinin beğenisini kazanma başarısını gösteren nadir filmlerden biri olan “Kelebekler” sinemamızın eski klişelerden kurtulma yolunda olduğunun en güzel kanıtı.

İçerisi ve dışarısı

Hüseyin Karabey’in Melih Cevdet Anday‘ın aynı adlı oyunundan beyazperdeye başarıyla uyarladığı ve yalın bir anlatımla yönettiği “İçerdekiler”, insanın özündeki İktidar duygusu üstüne düşünen ve düşündürten bir yapıt. Anday’ın 60’larda yazdığı oyun, ülkemizin işkencelerle dolu tarihine farklı bir bakış getiriyor. Baskı ve işkence altındaki bireyin, eline olanak geçince nasıl işkenceciye dönüşebildiğini göstererek... Baştan sona gerilimin hiç düşmediği filmde, üç oyuncu da inandırıcı performanslar sergiliyor. Caner Cindoruk ve Settar Tanrıöven’in festivalden ödülsüz dönmesi yazık oldu ama, Gizem Erman Soysaldı’nın başarılı performansının En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü ile değerlendirilmesi yerinde bir karardı.

Ömür Atay’ın Türkiye-Bulgaristan- Almanya ortak yapımı “Kardeşler”, yarışmanın iyi filmlerinden biriydi. İçerinin dışarıdan daha güvenli olduğunu vurgulayan, bireyin güven ve özgürlük arayışını sergileyen film, bu yıl Karlovy-Vary Film Festivali seçkisinde yer almıştı. Film, yönetmeninin özenli anlatımı ve genç oyuncularının başarılı performansları ile öne çıkıyordu. Nitekim Jüri, En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü filmin iki oyuncusu arasında paylaştırdı (Yiğit Ege Yazar ve Caner Şahin). Ayrıca Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülünü de Gözde Mutluer’e verdi.

Osman Nail Güven‘in ilk filmi “Güvercin Hırsızları” Yozgat’ta geçen ve “Kardeşler”de olduğu gibi gerçekçi yaşam kesitleri içeren bir yapıt. Dünya prömiyerini Saraybosna Film Festivali’nde yapan film, Adana’da En İyi Kurgu (Naim Kanat) ve Umut Veren Genç Erkek Oyuncu (Seyit Nizam Yılmaz) ödüllerini kazandı.  Adanalı güvercin tutkunu bir gencin serüvenini anlatan başarılı bir ilk film, Banu Sıvacı’nın “Güvercin”i, Ulusal Yarışma Jürisi’nin ödül listesinde yer almadı ama Sinema Yazarları Derneği (SİYAD)’ın En İyi Film ödülünün sahibi oldu.

Biçem arayışları

Müzisyen-ressam-yazar ve yönetmen arkadaşımız Mehmet Güreli’nin “Gölge”den sonra yaptığı ikinci uzun metraj filmi “Dört köşeli Üçgen”, Salah Birsel’in romanından uyarlanmıştı. Güreli’nin epik ögelerle yüklü mesafeli anlatımında estetik kaygıların hikayenin önüne geçmesi seyirciyi rahatsız edecek boyutlardaydı. En İyi Sanat Yönetmeni (Tuba Erdem) ve En İyi Müzik (Mehmet Güreli) ödüllerini kazanan film, festivalde biçem arayışları içeren filmler arasında tek ödüllendirilen yapımdı.

Burak Çevik’in “Tuzdan Kaide”si, biçem uğruna hikayenin feda edildiği, seyirciye yukardan bakan bir filmdi bana göre. Bana hitap eden bir sinema anlayışı değil bu; elbette onun da ‘fan’ları olabilir… “Körfez” filmi ile iddialı bir çıkış yapan, ödüller kazanan Emre Yeksan’ın sinemasına da yakın hissetmemiştim kendimi. Ama, Adana’da izlediğim “Yuva”yı içerik-biçim ilişkisi açısından daha tutarlı ve özenli bulduğumu söyleyebilirim. Doğa-insan ilişkisi ve doğadan kopuşa başkaldırı temasına odaklanan, “Vahşi Kim?” sorusunu soran Yeksan’ın filmi, bazı abartılı sahneler (kahramanın hayvan çığlıkları atması v.b.) ve uzun sekanslardan yara almış. Kimseler yakıştırmasa da, ben filmi bir ‘Gezi’ parabolü olarak okudum. İlginç buldum.

Yarışmada yer alan onbeş filmden sekizi ödül listesinde yer aldı, ama iyi filmlerin sayısı sekizin üstünde idi. “Yuva”nın yanısıra, “Kaos”, “Arada”, “Halef” ve “Aydede” yarışma seçkisinde yer almayı hak eden filmlerdi ve hepsinin farklı meziyetleri vardı. Abdurrahman Öner’in ilk filmi “Aydede”, bir bisiklete sahip olma tutkusu ile yanıp tutuşan bir köylü çocuğun öyküsünü naif bir anlatımla sergiliyordu. Ezgi Mola ve Ayşenil Şamlıoğlu’nun oyunculukları övgüye değerdi.  

Semir Aslanyürek’in “Kaos”u ise, adından da anlaşılacağı üzere Taviani kardeşlerden ilhamlar taşıyan bir Anadolu masalı. Aslanyürek, memleketi Antakya’nın üç dönemini anlatan bir üçlemenin ikinci filmi olarak çekmiş “Kaos”u. İlk film, “Eve Giden Yol”da 1. Dünya Savaşı yıllarını, “Şelale”de Cumhuriyet dönemini-60 ihtilalini anlatan yönetmen, “Kaos”ta Fransız işgali dönemini anlatmış. Direnişçiler, saf halkı-körleri kandırıp, onların sırtından para kazanan din simsarları ve savaş kaçkınlarını epik bir anlatımla sergileyen filmde Bülent Emin Yarar ve Canan Ergüder’in yorumları övgüye değer.

Festivalin özgün yapıtlarından biri de, Ali Kemal Çınar‘ın “Arada” adlı filmiydi. Ana dili ile okulda öğrendiği dil arasında sıkışan, ana dili yarım kalmış Kürt insanının dilemmasını, gerçekçi bir anlatım yerine her zaman olduğu gibi fantezi ve kara mizahın ön planda olduğu satirik bir anlatımla vermeyi seçen Ali Kemal’in filmini keyifle izledim.

Murat Düzgünoğlu’nun Moskova Film Festivali’nde gösterilen “Halef”ini İstanbul Festivali’nde izlemiştim. Reenkarnasyon gibi metafizik bir temaya özgün bir yaklaşımla eğilen film, bana göre yılın en ilginç yapımları arasında. Ama, filmin bütünlüğünü zedeleyen fazlalıklar, uzunluklardan muzdarip. Tıpkı, “Kaos” gibi… Özkan Çelik’in “Babamın Kemikleri” ise, Cem Davran’ın başarılı oyunculuğuna karşın, dramatik yapıdaki yetersizlikler nedeniyle yarışmanın en zayıf filmi idi kanımca.

Sonuç olarak, bu yılın ‘hasat’ının oldukça verimli olduğunu, sinemamızın geleceği adına umutlarımızı güçlendirdiğini söyleyebilirim. Ele alınan temaların çeşitliliği, özgün biçem arayışları ve anlatım araçlarına hakimiyet açısından gelişme sürecinde ilerlediğimizi gösteriyor. Yapım ve dağıtım alanlarındaki tüm sorunlara karşın… Ortak yapımların sinemamıza yeni açılımlar kazandırdığını görmek de sevindirici.

Yabancılar, kısalar

Uzun metrajlı 9 filmin katıldığı Uluslararası Yarışmada ise Büyük Ödül, Güney Koreli yönetmen Lee Chang-dong‘un “Burning” (Şüphe) adlı filminin olurken, “Anons” Jüri Özel Ödülü, Romen yönetmen Radu Jure‘nin “Tarihe Barbar Olarak Geçmek Umurumda Değil” filmi mansiyon kazandı. Yarışma seçkisinde Cannes’da yarışan filmlerin ağırlıkta olması, festival adına parlak bir not değildi. Ama, Cannes’da ödüllendirilmeyen - ve benim favorilerimden biri olan- “Burning”e ödül verilmesi olumluydu.

Adana Film Festivali’nin Kısa Filme ve Öğrenci Filmlerine verdiği desteği de vurgulamak isterim. Bu yılın öğrenci filmleri arasında, 9 Eylül Üniversitesi öğrencilerinin yapıtlarının öne çıktığı görülüyor. Kurmaca Film dalında ödül, Metehan Şereflioğlu’nun “Her Şey Yolunda”, Belgesel Dalında ise Batuhan Kurt’un “Kurbağa Avcıları” adlı filmlerinin oldu. Deneysel film dalında Mersin Üniversitesi’nden Müfit Güzel, Canlandırma’da Marmara Üniversitesi’nden Aysun Karaosman En İyi Film ödüllerinin sahibi oldu.

Uluslaraarası Kısa Film Yarışmasında ise, Amar Kaushik’in “Büyükbaba” Kurmaca dalında, Leonardo Martinelli’nin  “Dünya Tersine Dönseydi” Deneysel dalda, Jennifer Lara’nın “Memorandum”u Belgesel dalda, C. Espejo, L. D’Addazio, M. Remy’nin “Dış Ses”i Canlandırma dalında En İyi Film ödüllerini kazandı.

Ulusal Yarışma filmlerini eksiksiz izleyebilmek adına bu filmleri ihmal ettik ama, izleme şansını bulanlar, bu alanda çok iyi işler gördüklerini söylüyor. Tolga Karaçelik, ödülünü alırken yaptığı konuşmada bu olgunun altını çizdi. Üstelik, kısa filmcilere yardım etme sözü verdi. Başka yönetmenlerimizin de bu katkıyı vereceklerine inanmak istiyorum.