Vecdi Sayar

03 Ekim 2017

Adana Film Festivali: Kara mizah başrolde

Sinemamızın bu zor koşullarda iyi bir sınav verdiğini söyleyebiliriz

25 Eylül – 1 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 24. Uluslararası Adana Film Festivali, yeni mevsimin eşiğinde sinemamızın en taze ürünlerini karşımıza getirirken, tartışmaya açık sonuçları ve ödül gecesinde yaşananlarla da gündemi bir süre işgal edeceğe benzer.   

Festivallerin en önemli ögesi hiç kuşkusuz film seçkileridir. Bu yıl on film içeren Ulusal Film Yarışmasına seçilen filmlerin tümü de bu seçkide yer almayı hak eden yapımlardı. Seçkiyi ortaya çıkaran -isimleri açıklanmayan- Ön Seçici Kurulu kutlarken, değerlendirmeyi yapan Seçici Kurulun kararlarının pek çok arkadaşım gibi beni de tatmin etmediğini söyleyebilirim.

 

Yarışma için seçilen on yapıt arasında, Semih Kaplanoğlu, Orhan Oğuz, Onur Ünlü, Ümit Ünal, Pelin Esmer, Orhan Eskiköy gibi tanıdığımız, yapıtlarını ilgi ve beğeni ile izlediğimiz yönetmenlerin yanı sıra, dört genç yönetmenin ilk filmleri de vardı. Seçkide yer alan filmlerin gerek içerik, gerekse biçem (üslup) açısından geniş bir yelpaze içinde yer almaları, büyük bir bölümünün toplumsal sorunları ele alan yapımlar olması önemliydi.

On film arasında öne çıkan tür, kara mizahtı. Baskı dönemlerinde sıklıkla denenen bir tür… Seçici Kurulun Büyük Ödüle değer bulduğu Onur Ünlü’nün “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok”u, kara film türünün özgün bir örneğiydi. Önceki filmlerinde olduğu gibi, arabesk’ten kitch’e pek çok ögeyi polisiye gerilim (kara film) türüyle harmanlayan Ünlü, filmin ilk yarım saatinde bir kara mizah başyapıtı ile karşılaşacağımız öngörüsü yaratırken, giderek mizahi tonunu kaybediyordu. Sonuçta, beklentilerimizin altında kalan bir film vardı karşımızda. Sınıflar arası ilişkiler, erkek dünyası eleştirisi, sistem eleştirisi… ne ararsan bulabileceğin bu öyküde cinayet zanlısı kör bir sosyete kadını, kader mahkumu bir başka kör kadın ve giderek körleşmekte olan bir polisin ilişkisini izliyoruz. 

“Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok”, En İyi Film (Altın Koza) Ödülünü kazanırken, başroldeki genç oyuncu Fatih Artman’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü getirdi. Kanımca, yerini bulmuş bir ödüldü bu. Körleşen bir insanın bakışını ustaca aktaran Vedat Özdemir’in görüntü yönetimi Seçici Kurulca değerlendirilmezken, bu başarı Onur Ünlü’nün hanesine yazıldı. Erden Kıral başkanlığındaki Seçici Kurul, En İyi Filmin yanısıra En İyi Yönetmen Ödülünü de Ünlü’ye vererek, filmi sorunlu bulan eleştirmenleri bir kez daha şaşırtıyordu. Filme verilen bir diğer ödül de, Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Hale Sürel’in aldığı ödül oldu.

Sofra Sırları ve Daha

Onur Ünlü’nün yapıtını dört ödülle değerlendiren Seçici Kurul, her nedense Ümit Ünal’ın “Sofra Sırları”nı görmezden geldi. Oysa, başından sonuna kara mizah tonunu yitirmeyen, Demet Evgar’ın sıcak ve nüanslı oyunu ile son derece keyifl bir seyirliğe dönüşen bir filmdi bu. Yan rollerdeki oyuncular -özellikle Alican Yücesoy- da Evgar’ı yalnız bırakmıyordu.  Ana akım (mainstream) sinemaya, televizyon filmi biçemine yakınlığı ise ele aldığı konuyla birebir örtüşmekteydi. Ünal’ın ustalığına yakışan bir senaryo, Erdem Helvacıoğlu’nun müzikleri ile büsbütün anlam kazanıyordu.  Toplumuzdaki erkek –kadın ilişkisini herkesin anlayabileceği bir dille anlatan “Sofra Sırları”nın Adana’dan ödülsüz dönmesi, festivalin en büyük falsosu olarak tarihe geçecek bence.

Yarışmanın en iyi filmlerinden biri, “Daha” idi. Başarılı bir oyuncu olarak tanıdığımız Onur Saylak’ın iyi bir yönetmen olacağının sinyallerini veren kısa filmi “Orman”ın ardından, son derecede olgun bir ilk filmle gelmişti Adana’ya. Arka planda mülteci sorununa değinirken, ön planda bir baba-oğul ilişkisini konu alan sert bir film “Daha”. Saylak, konusunu sürükleyici bir dille ve Feza Çaldıran’ın başarılı görüntüleriyle aktarırken, Ahmet Mümtaz Taylan, Hayat Van Eck, Turgut Tunçalp, Tankut Yıldız’ın oyunculuklarından da destek alıyordu. Seçici Kurul,“Daha”yı  festivalin ikinci sıradaki ödülü olan Yılmaz Güney Ödülü’ne değer bulurken, şaşırtıcı bir oyun çıkaran genç oyuncu Hayat Van Eck’e Umut Veren Erkek Oyuncu Ödülünü verdi. “Daha”, Seçici Kurulun verdiği iki ödülün yanısıra, SİYAD (Sinema Yazarları)Ödülü ve Adana İzleyici Ödülünün de sahibi oldu. Saylak’ın başarısında hiç kuşkusuz Hakan Günday’ın romanı “Daha”nın önemli bir payı vardı. Ama -muhtemelen- yazara bağlı kalma kaygısıyla filmde dış ses kullanması gerekli değildi kanımca.

İşe yarar filmler

Festivalden üç ödülle dönen Pelin Esmer’in “İşe Yarar Bir Şey”i de, gerek Seçici Kurulun, hem de eleştirmenlerin beğenisini kazanan bir film oldu. Kesişen insan dramlarını duyarlı bir dille aktaran film, Başak Köklükaya’ya En İyi Kadın Oyuncu, Pelin Esmer ve Barış Bıçakçı’ya En İyi Senaryo, Gökhan Tiryaki’ye En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini getirdi.

Emre Erdoğdu’nun ilk filmi “Kar” da, yarışmada üç ödül kazanan bir diğer yapımdı. Umutsuz hayatlarında uyuşturucu ve alkole sığınan gençlerin dünyalarını gerçekçi bir anlatımla sergileyen genç yazar-yönetmen, festivalin en güzel sürprizlerinden biriydi. Başrolde mükemmel bir oyun çıkaran Hazar Ergüçlü Umut Veren Kadın Oyuncu, Halil Babür ise Umut Veren Erkek Oyuncu (Hayat Van Eck’le birlikte) ödüllerini kazanırken, Ayris Alptekin En İyi Kurgu ödülünün sahibi oldu.

Merakla beklenen Semih Kaplanoğlu filmi “Buğday”, hiç kuşkusuz önemli bir soruna değinen, çok emek verilmiş bir filmdi. Ama, ele aldığı soruna yaklaşımı çok zorlamaydı. Çevreyi ve doğal yaşamı yok ederek kendi felaketini hazırlayan insanoğluna hazır bir reçete sunuyordu Kaplanoğlu: Batının materyalist değerlerine karşı, Doğunun metafizik felsefesi…Bunun insanlığın tek çıkış yolu olduğuna inanabilir elbet, ama izleyiciye bu mesajını didaktiklikten kaçınarak, şiirsel bir dille aktarabilirdi pekala. Bilim kurgu sineması ile İran sineması estetiğinin buluşmasından garip bir amalgam çıkmış ortaya.  Seçici Kurul, “Buğday”a En İyi Sanat Yönetmeni  (Naz Erayda) ve En İyi Müzik (Mustafa Biber) ödüllerini vermekle yetinirken, FİLM-YÖN Jürisi ödülünü bu filme verdi.,

Orhan Eskiköy’ün “Taş”ı, festivalin ilginç yapımlarından biriydi. Birey-devlet ilişkisi, aidiyet, kimlik kaybı gibi temaları kapalı bir anlatımla ele alan, izleyiciye sorular sorduran bir filmdi. Seçici Kurul tarafından tek bir ödüle layık görüldü:  Ahmet Varlı’ya verilen En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü.

Venedik’te gösterilen “Körfez”, festivalin en fazla hayal kırıklığı uyandıran filmi oldu. Emre Yeksan’ın, Ahmet Büke’nin bir öyküsünden yola çıkarak gerçekleştirdiği film, distopik bir dünya yaratmaya çabasının ötesine geçememiş, ele aldığı sorunlara yaklaşımı pek yüzeysel kalmış.  Seçici Kurulun verdiği Jüri Özel Ödülünü anlamakta güçlük çektiğimi söylemeliyim.

Seçici Kurulun ödülsüz bıraktığı tek film, “Sofra Sırları” değildi. Orhan Oğuz’un soğuk bir gecede, bir otomobil içinde geçen filmi “Eksi Bir”, üç zabıta memuru ve bir ‘kloşar’ın öyküsü. Toplumdaki duyarsızlığı anlatan gerçekçi bir filme imza atmış Orhan Oğuz. Ercan Kesal, Serkan Ercan, Nilüfer Açıkalın, Metin Belgin’den oluşan kadrosu, Eyüphan Erkul ve Orhan Oğuz’un senaryosu, Saki Çimen’in müziği ile dikkate değer bir filmdi.

Özgür Sevimli’nin “Murtaza”sı, Cezmi Baskın ve Meral Çetinkaya’nın performanslarıyla öne çıkan, Anadalu’nun bir köyünde geçen ensest öyküsü. Yalanla gerçek arasında bocalayan insanların trajik öyküsünü anlatan film, tıpkı “İşe Yarar Bir Şey” ve “Taş” gibi ilk gösterimlerini İstanbul Film Festivali’nde yapmıştı.

Sonuç olarak, bu yıl Adana’da izlediğimiz filmlerin hemen hepsi sınıfı geçen filmlerdi. Sinemamızın bu zor koşullarda iyi bir sınav verdiğini söyleyebiliriz. Festivalin geneline ilişkin değerlendirmemizi başka bir yazıya bırakırken, ödül gecesinin en anlamlı konuşmasını yapan ve ödülünü “Halen direnmekte olan, onurlu yaşamayı seçen, onuruyla yaşamak için direnenlere” ithaf eden Başak Köklükaya’yı selamlıyorum.