Umut Ozan Darıcı

21 Ağustos 2021

Medyadan TFF'ye, Rize'den Tahkim'e; konuşmak için verilecek sufleyi mi bekliyorsunuz?

"Türk futbolunda olan biten her şey kirli ve şaibeli"

Türkiye'de futbol ve futbolu yöneten kurum ve kurullar, her geçen gün çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun bir başka hikâyesinin öznesi oluyor. İddia boyutunun geçen ve belgeleri ortaya konan rezalet silsilesi karşısında ne konuşan var, ne de yazıp çizen. Ülkede yaşanan her olumsuz olayda olduğu gibi, duruma göre vaziyet almak için bekleniyor.

Galatasaray Başkanı Burak Elmas, Oğulcan Çağlayan transferi sonrasında sarı-kırmızılı kulüp ve Rizespor arasında yaşananların hangi noktaya evrildiğini yazılı belgelerle çıkıp anlattı.

Rizespor'la Oğulcan Çağlayan'ın transferi için yaşanan anlaşmazlığı sona erdirecek anlaşmaya, Galatasaray'ın Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu üyelerine karşı Cumhuriyet Savcılığı'na bulundukları şikayetten vazgeçmelerine yönelik bir maddenin iliştirildiğini ve bu belgenin mahkeme/savcılık tarafından derkenar edilmiş örneğinin 19 Ağustos 2021 tarihine kadar, Rizespor'a 24 saat içinde ulaştırılması gerektiğinin sözleşmeye eklendiğini belgeleriyle açıkladı.

Sözleşmenin devamında, tarafların kurumlara karşı herhangi bir yargı yoluna başvurmayacaklarını taahhüt etmeleri gerektiğini, taahhüt bozulduğu taktirde 1 milyon 300 bin euro tazminat ödemesi gerektiği yazılıyor.


Burak Elmas
, Giresunspor maçında takım arkadaşına fiili kuvvet uygulayan Marcao'ya verilecek cezayla tehdit edildiklerini, Rizespor aracılığıyla dikte edilen anlaşmanın imzalanmak mecburiyetinde bırakılmak istendiğini belirterek, Galatasaray'ın köşeye sıkıştırılmak istendiğini dile getirdi.

Kendilerine verilecek sufleyi bekleyen gazeteciler

Galatasaray Başkanı Elmas'ın basın toplantısının üzerinden neredeyse 24 saat geçti. Şu saate kadar Türkiye Futbol Federasyonu'ndan, Çaykur Rizespor'dan Tahkim Kurulu'ndan ve medyadan tek bir ses bile çıkmadı.

Futbol yazıp, çizen, futboldan ekmek yiyen gazeteciler ise, her türlü 'riskli' olayda yaşandığı gibi, derin bir sessizliğe geçip, kalabalığın yönüne ya da kendilerine verilecek sufleyi bekliyorlar.

Kimse çıkıp, "Rizespor, Galatasaray'la yapacağı anlaşmaya, neden Tahkim Kurulu üyelerine bulunduğu suç duyurusundan vazgeçmesine yönelik bir madde koydurdu?" demiyor, diyemiyor.

"Sözleşmeye konulan bu maddeyi kim, neden koydurmak istedi?" sorusunu yöneltemiyor.

Bir futbolcuya verilecek cezanın alt sınırdan mı, üst sınırdan mı olacağının, şantaj meselesi yapılmasından kimse rahatsız olmuyor.

Temiz futbol güzellemesi yapanlar nerede!

Çıktıkları televizyon programlarında, yazdıkları köşelerde "temiz futbol" diye diye dillerinde tüy bitenlerin, Avrupa'da yaşananların güzellemesini yapanların, derdinin temiz futbol olmadığı çok açık. Zira, temiz futbol isteyenlerin; bu kirli düzene, bu çürümeye, bu rezaletlere ses çıkartmaması mümkün değil.

İsmine futbol dediğimiz oyunun yöneticileri, başrollerinde kendi bulundukları bu kirli oyunun en önemli aktörleri.

Girift ilişkilerle birbirine bağlanmış, diledikleri kulüpleri haraca bağlamaya çalışan bu kurul üyelerinin kimisi futbolcuları dolandırdığı gerekçesiyle tutuklanan menajerin avukatlığını üstleniyor, kimisi Halkbank'ta üst düzey yöneticilik yapıp, TFF yöneticilerine kredi vermek iddiasıyla suçlanıyor.

Hangisini tutsanız, neresinden baksanız elinizde kalacak, olaylar yaşanıyor. İşin kötüsü bunların hiçbiri yeni yaşanıyor da değil. Yıldırım Demirören'in başkanlığından bu yana, Türk futbolunda olan biten her şey kirli ve şaibeli.

Sosyal medyada yazılan çizilenleri dikkatle takip eden savcılarımızsa, açıklanan bu rezalete re'sen soruşturma bile başlatamıyor. Tıpkı gazetecilerin konuşmak-yazmak için sufle bekledikleri gibi bekliyorlar. Oysa bir kulüp, tarafı olmadığı bir konuda, diğer bir kulübün anayasal hakkını kullanmaktan vazgeçmesini talep ediyor ve bu talebini de sözleşmeye madde olarak koyuyor. 

Olayların sorumlusu belli

Bu olaylar konuşulmaya başlanacak, yazılıp çizilecek, yorumlanacak. Her şey konuşulacak, söylenecek, yazılacak ama şunu kimse yazamayacak; bu olayların tamamının sorumlusu siyasal iktidardan başkası değildir. 

Çünkü, futbolu idare etmek için, ihaleye boğduğu, devlet bankalarından yüz milyonlarca lira kredi vererek zengin ettiği inşaat şirketi patronlarını ülkenin futbol federasyonu başkanı yapan var olan iktidardır.

Futbolla uzaktan yakından ilgisi olmayan birtakım tipleri yönetici yapan, "bizden olsun, taştan olsun" diye koltuklara iliştiren, AKP iktidarından başkası değil.

Türkiye'de yaşanan tüm rezaletlerde yaşandığı gibi, bu olay da, bir biçimde zamana yayarak ve halı altına süpürülerek unutturulmaya çalışılacak. Ancak halı altına süpürmeye çalıştığınız her olayda olduğu gibi ama bugün, ama yarın sorumluları hesap vermek zorunda kalacak.

Peki Türk futbolu nerede?

Tüm bu pisliğin, kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün içinde "Türkiye futbolu nerede" diye soracak olursanız, onu da Avrupa Şampiyonası'nda dökülen Milli Takım'da, köy takımlarına karşı galibiyet alamayan "büyük" sıfatını almış, borç içinde yüzen futbol kulüplerinde, gırtlağına kadar şaibeye batmış yöneticilerinde görebilirsiniz.

Bu iş için kalem oynatan, "aman suya sabuna dokunmadan ekmeğime bakayım" diye düşünen gazetecilere de, Jean J. Rousse'nun "Şerefini kaybettikten sonra, yaşamaktan daha feci bir ölüm olur mu?" sözünü hatırlatalım.
Gerçi, hiç ihtiyaç duymadan yaşadıkları bir erdem için hatırlatma yapmaya, ihtiyaç da yok!