Umur Talu

17 Eylül 2024

Ya burada olsaydı, burada ölseydi!

Ayşenur Ezgi despotlara, zalimlere karşı eylemlerin ve isyanların genç insanıydı; en önemlisi şimdi cenazesine "sahip" çıkan kimileri gibi ayrım yapmayan bir vicdanı büyütmüştü belli ki. ABD'de siyahların hakları, hayat hakları için mücadele de etmiş; Myanmar'da ezilen, katledilen Arakan Müslümanlarının da yanında yer almıştı

26 yaşındaki Ayşenur Ezgi Eygi, üniversitedeki mezuniyet törenine boynuna kefiye takarak katılmıştı.

İktidar ve devleti Ayşenur Ezgi Eygi'ye "sahip çıktı!"

Ölüsüne, cenazesine tabii.

Neden? Filistinlilere destek için gittiği Gazze'de İsrail kurşunuyla öldürülen bir "aktivist"ti Ayşenur Ezgi.

Filistin, Gazze ve İsrail. Kilit kelimeler bunlar.

"Sahip çıktı" ve elbette bu kötü bir şey değil!

Fakat Ayşenur Ezgi, Ali İsmail Korkmaz olabilirdi. Çünkü "eylemci"ydi, "protestocu"ydu, "haksızlık" gördüğü ve yetişebildiği her yerde konuşuyor, örgütlenmeye çalışıyor, eylemlere katılıyordu.

Ayşenur Ezgi 26 yaşındaydı, Ali İsmail 19, öldürüldüklerinde. Birini İsrail devletinin nişancıları öldürdü; birini Türkiye devletinin ve milletinin içindeki linçciler. Ayşenur Ezgi 15 yaşındayken öldürülen Ali İsmail yaşasaydı, 30 yaşında olacaktı bugün ve belki "İsrail karşıtı" Filistin'e destek eylemlerinde de bulunacaktı.

Çünkü bu çocukların, gençlerin sadece canı değil,  "kocaman vicdanı" vardı. "Zulüm ve haksızlık" onların kalbini acıtıyordu.

Ayşenur Ezgi, "Gezi olayları"nın bir başka polis kurbanı Ethem Sarısülük de olabilirdi. Eğer Ethem'in çalıştığı Ostim'de işçi olup bir de ora çok sayıda can alan patlamada ölmemişse. Trump ABD'sinin nasıl bir cehennem olduğunun farkındaydı mesela; bu dünyayı cehenneme çevirenlerin farkındaydı ve "Bu seçimde bir ateş yaktık ve o ateşin kendisiyiz, inanacağımız bir gelecek için yürüyoruz" diye seslenmişti bir meydanda.

Karadeniz'de Metin Lokumcu olabilirdi. Çünkü o da yerlilerin su kaynaklarını kirletecek peşkeşe karşı da eylem yapmıştı.

Yani "burada" olsaydı, yaşı tutsaydı, hepsi olabilirdi; bir polis mermisiyle, bir gaz fişeğiyle, "devlet-millet el ele" cinsinden bir linçle.

Aslında burada olsaydı, Berkin Elvan da olabilirdi. O sıra hemen hemen aynı yaştaydılar. Ve o zaman, öldürüldükten sonra, bu devleti yönetenler mesela, annesinin acılı kalbini bir de meydanlardaki ahaliye yuhalatabilirdi.

Ayşenur Ezgi, Uğur Kurt olabilirdi. Cemevinde cenazeye katılmışken, bir polis kurşunuyla vurulup da başından, vuran polisin "minnacık" ceza aldığını, Uğur gibi de Ethem gibi de görebilirdi ruhu! Kızıltepe'de 12 yaşında 13 polis mermisiyle öldürülen bir başka Uğur, Uğur Kaymaz da olabilirdi bu uğursuz ölümler ülkesinde. Üniforma marifetiyle öldürülen onca genç, onca çocuktan biri olabilirdi.

Filistin, Gazze, İsrail… İktidar ve devleti "sahip" çıktı ama Ayşenur Ezgi'nin ruhundan da vicdanından da bîhaber.

Şimdi "Ahmağa anlatır gibi" anlatıyorum ya, yine anlamayacaklar. Çünkü kalpleriyle duyamıyorlar. Çünkü akıllarının duvarları var. Çünkü vicdanları içten pazarlıklı, ikiyüzlü.

Ayşenur Ezgi bir "sosyalist oluşum"da yer almıştı, Sayın Numan Kurtulmuş. Sizin gibi AKP iktidarını daha en başında en ağır, ama çok çok ağır biçimde suçlayıp sonradan "iltica" edenlerden olamazdı, ki siz de bunu teslim edersiniz.

Ayşenur Ezgi despotlara, zalimlere karşı eylemlerin ve isyanların genç insanıydı; en önemlisi şimdi cenazesine "sahip" çıkan kimileri gibi ayrım yapmayan bir vicdanı büyütmüştü belli ki. ABD'de siyahların hakları, hayat hakları için mücadele de etmiş; Myanmar'da ezilen, katledilen Arakan Müslümanlarının da yanında yer almıştı.

Bak "ahmağa anlatır gibi" anlatıyorum: Her suretten despota, her cinsten zalime, her türden adaletsizliğe karşı çıkmak gibi bir şey mümkün bu dünyada! Yeter ki vicdanın tam teşekküllü olsun.

"Sahip" çıkarken bunu bir dirhem anlayabilseniz keşke!

Burada farklı düşünenleri, farklı yaşamlarını savunanları, haklarını isteyenleri, protesto edenleri vururken, linç ederken, hapse atarken, coplarken, aşağılarken, "sürtük" filan derken; gözünüzün önüne artık Ayşenur Ezgi gelebilse keşke.

Çünkü bazı insanlar sadece bazılarına değil, her türlü haksızlığa, zalimliğe, baskıya, eziyete, adaletsizliğe karşı olabiliyor, karşı durabiliyor Sayın Adalet ve Kalkınma!

Bak, yine "ahmağa anlatır gibi" anlatıyorum: Yaşarken belki nefret edeceğiniz ama "Filistin-Gazze-İsrail" olunca ölüsüne "sahip" çıktığınız Ayşenur Ezgi; ABD'de üniversitedeki (sanırım Müslüman) hocasının anlatımıyla, "İlericiydi, milliyetçi duygulara sempati duymuyordu." Bir de "Kürt meselesindeki haksızlıklara karşı duyarlı idi."

Kızılderililer, Trump gibileriyle mücadele, ABD'li siyahlar, Arakan Müslümanları, Filistinliler… Bak "ahmağa anlatır" gibi saydım. Sizin böyle ayrımsız bir vicdanınız oldu mu hiç? Bin defa "Gideceğim" denip gidilmeyen Gazze'de, yeni mezun Ayşenur Ezgi'nin olması ve ölmesinden birazcık olsun utandınız mı hiç!

Burada olsaydı, burada ölseydi, öldürülseydi; ne diyecektiniz arkasından!

Hadi yüzüne karşı söyleyin şimdi!

Netanyahu'nun faşizan İsrail devleti, onun ve binlerce Filistinlinin, çoluk çocuk katili… Ayşenur Ezgi de bu meselede sizinle aynı fikirde, lakin çok farklı cesaretteydi.

Ya burada olsaydı, Berkin olsaydı, Ethem olsaydı, Uğur olsaydı, Ali İsmail olsaydı, öyle ölseydi; ne diyecektiniz!

Çünkü oraya götürdüğü vicdanı ve cesaretiyle, pekala burada da olabilir, burada da ölebilirdi!   

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.