Bu yazıyı daha önce okumuş olanlarınız vardır. Çünkü bu yazı, belki de çoktan 10 bini aşmış makalem arasından başka bazıları da, "kalbimin kaderi". O yüzden bazen kalbim kaderimle, bazen kaderim kalbimle yüzleşir. Bunun gibi bir yazı zaman tünelinden çıkar gelir, benimle hesaplaşır önce.
Yazıları genellikle kalbimle yazarım; tek başına kadere inanmasam bile, kalbin bir kaderi olduğuna inanırım. Burada hüküm süren "kader" umut dokur, sevgi yazar, bazen öfke öfke taşar, ama ne olursa olsun yazı kendi kaderini yaşar.
"Kayıp kuşaklar"a binlerce, on binlerce her manada "kayıp çocuk"un eklendiği bir ülkede, inanırım ki, yazının kaderi onların kaderinin değişebilmesi için onları ve olanları görebilmektir.
Bu yazıyı, yine ve yeniden, "darbeci Sisiciği" ile barışıp halkının önemli bir kısmına düşman olanlara da gönderiyorum buradan. Bir sokak röportajında ya da sosyal medya hesabında, eleştirisini veya bazen öfkesini dile getirip "halkı kin ve düşmanlığa teşvik ettiği" ya da "makama hakaret" veya "halkın bir kısmını aşağılama" gerekçesiyle, bazen de bahanesiyle insanlar toplanırken, halkının ruhunu yara yara, böle böle; önemli bir kısmına "hakaret"i, aşağılamayı mubah görenlere de.
Halklar intihar edemez…
Bunalınca belki ayaklanır…
Ayaklanır da belki katledilir.
Belki iyice siner… Siner de bir gün yine patlar.
Tek tek insan, güçsüz, takatsiz, nefessiz, çıkışsız kalabilir.
Yalnız kalan insanı koruyamayabilir, ıskalayabilir, unutabilir, bir uçurum kenarında bırakabilir, düşüşüne yetişemeyebilir ötekiler.
Ama halklar öyle değildir.
Evlatlarını verir, bazen aklını, ruhunu, haysiyetini, hakikatini bile verir.
Kendinden korkar, kendine düşman olur, düşmanını kendinde arar, kendini kaybeder, kendini şaşırır, kendini yaralar, kendi gururuyla aptallaşabilir bile…
Ama halklar intihar edemez; hayat ve hakikat bazen kuşaklar atlar, derinlerde kim bilir kaç kış uykusu uyur, ıssız, ışıksız kalır; bazen kendi hakkına ihanet bile eder, bir zorbalığın ekmeğine kan sürer ama…
Gün gelir tarih yapar…
Devrim yapar…
Altüst yapar.
Bir bakmışsınız, siz ve siz, hani devrimden kafadan nefret ederdiniz; bir gün mecburen bir devrim sevmişsiniz.
İstediğiniz kadar ayırın; o halkı şu halktan, şu devrimi berikinden koparın…
Bir bakmışsınız, bir devrime aynasız yakalanmışsınız.
Devrimin kelimesinden dahi nefret eden şahsınız, bir bakmışsınız, "devrim gibi; adeta devrim" diye şakımışsınız.
O yüzden, siz bile bilirsiniz:
Her mağrur bir gün karşısında mazlumunu bulur.
Her zorbalık yürür yürür de bir halkın duvarına vurur.
Her despotun kibri gün gelir bir meydanda toz olur.
Çünkü devrim, insanın ve tarihin esasıdır.
Çünkü her dinin yola çıkışı bile devrim; ötekiler gibi, dini zorbalıkları yıkan her şey de devrimdir.
Çünkü halkların son barınağı, son sığınağı, son yığınağı ve son umudu bazen bir devrim olur!
Nihayetinde, her kibrin sonu da bir kabir olur!
Umur Talu kimdir?Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu. |