Bugün “tbt” günü. 20 yıl öncesine gideceğim, bir iki vesileyle. Ama önce “Silivri mahkumları”na da Özlem Gürses’e de takılan “kelepçe”yi o 20 yılın, brüt 23 yılın iktidarının önüne bırakayım. Darbecileri, mafyacıları, soyguncuları, katilleri “kaçırmış” bir devleti elinde tutanlar, “vicdanından kaçamayan” insanları “kaçmasınlar” diye ya kendi hapishanesinde ya da evini hapishaneye çevirerek tutuyor.
Kibir iktidarının kin adaleti diye bir şey var hakikaten! Mitinglerde nefret şiddeti uygulayan bir yana, “direksiyondaki polis”e de sirayet ediyor. Trafik kini tabancasından 86 yaşındaki bir mimarı öldürerek patlıyor. Devlette devamlılıkta kaybolan yakınlarını 1030 haftadır arayan “Cumartesi Anneleri”ne sorun bir de!
“tbt”ye gelirsem; şöyle de açabilirim: “Tsunami bt.” Şu anda yok öyle bir şey tabii. Ama bir “mekanizma”yı anlatacak, hatırlatacağım. Güneydoğu Asya’da tam 20 yıl önce vuku bulan ve en az 240 bin kişinin ölümüne yol açan felaket. Hem tam yıldönümü hem de iktidar ağzıyla “Netflis”teki mini dizi “La Palma” vesile oldu. Dizide, küçükken yaşadıkları o tsunamiden, onları kurtaran anne babayı kaybederek çıkmış iki genç bu kez İspanya’nın “La Palma” adasında. Volkan, denize çakılan dağ, kurtulma-kurtarma çabaları ve “erken uyarı-tsunami tahminleri” var.
La Palma
Konumuz “tahmin” üstüne ama tamamen Güneydoğu Asya’da geçmiyor. 20 yıl önce, o tsunaminin hemen ardından o dönem “gazete” olan Sabah’ta çok sayıda yazı yazdım. Birçoğu belgelere dayanarak. Ana fikri şuydu: ABD’nin erken uyarı sistemi de bölgedeki üssü de, donanımı sayesinde “tsunami”yi öngörmüş, ancak Hindistan, Endonezya, Sri Lanka gibi ülkelere bildirmemişti. Oysa erken uyarı için yine de vakit vardı ve ölü sayısı böyle tırmanmazdı. Canları kıymetsiz milyonlarca insan aralarından en az 240 bin kişiyi kaybederken, bir “facia” da buydu.
Bu yazılara ve bana söz veren birkaç TV programına, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Edelman “şiddetli panik”le cevap verdi. Ama nereden? “Zaman” gazetesinden. Bütün yönetici ve önemli yazarlarıyla bir toplantı halinde. O zaman o “Zaman”; Başbakan Erdoğan’ın elinden ödül alıyordu. Fotoğrafı var vallahi! O zaman “Zaman”ın mensup olduğu cemaatin lideri daha “terörist FETÖ” olmamış, henüz Hocaefendi’ydi. Yani iktidarın gözdesi ve ortağıyken, general vb. terfiler, emniyet üst düzeyi ve kadrolarına yerleştirme, yargı vb. her köşede etkin olmaları, kimi zaman başbakan imzasıyla da ve iktidar tercihiyle gerçekleşiyordu. Kısaca “ne isterlerse veriliyor”du!
O felaketi hatırlayan veya çoktan unutan, bilmeyenler için; olur a “dizi”ye takılmışlar için de, buyrun 20 yıl önceki yazılarıma ve lütfen “güvenli bir bölge”ye geçin:
İnce çizgi
Yoksul ülkelerin yoksul halkı ile dünyanın her köşesinden varlıklıları "kader, ölüm ve acı ortağı" kılan "tsunami", bu kadar kıyıcı olmayabilirdi. On binlerce ölünün ardından, dünyaya ve özellikle o bölgeye kalan mirastan biri de bu. Çünkü, Japoncadan dünya diline armağan olan "tsunami" için Pasifik uyarılırken, Hint Okyanusu, bir istisnayla, uyarılamadı bile. Oysa başta binlerce kişiye mezar olan Hindistan ve Sri Lanka olmak üzere, bazı ülkelerin, çok sayıda insanı kurtarabilecek kadar zamanı vardı. Kimi tahminlere göre, dev dalgalar kıyıya vurmadan önce, en az üç saat. Zaman vardı, ama uyarı, alarm sistemi ve haber yoktu.
Volkan patlamaları yahut depremlerin yol açtığı dev dalgalar, 1960'ların başında uluslararası işbirliği çabalarına yol açtı. Hükümetlerarası Oşinografi Komisyonu ve UNESCO'nun öncülüğünde, 1965'te "Uluslararası Tsunami Enformasyon Merkezi" kuruldu. Tsunami tehdidinin en yoğun olduğu Pasifik ülkeleri adına, "uyarı sistemi”nin sorumluluğu 1949’da böyle bir sistem kurmuş ABD’ye verildi. "Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi" NOAA, "Uluslararası Tsunami Enformasyon Merkezi" ile "Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi"ni çalıştırmaya başladı. Hawaii'deki uyarı merkezi, özellikle bir deprem ardından, çok hızlı hesaplamayla tsunaminin Pasifik'te hangi kıyılara, ne zaman, hangi hız ve şiddetle ulaşacağını bildirmeye başladı.
26 Aralık'ta, "okyanusun dibinde" 9 şiddetinde deprem olduğunda, merkezin ne yaptığını NOAA şöyle açıklıyor: "NOAA, Hint Okyanusu'nda şiddetli denizaltı depremi sinyali alır almaz, tsunami için çok hızlı hareket etti."
Ancak sorun şuydu: "Deprem, Pasifik'te değil, Hint Okyanusu'nda olduğu için, ABD sorumluluğundaki Hawaii, K.Amerika'nın batı kıyıları, Pasifik Havzası diğer kıyılarına tsunami tehdidi yoktu." Türkçe meali şöyle: Pasifik Uyarı Merkezi, Pasifik'teki üye ülkeleri uyarır. Onlara tehdit yoksa, merkeze üye olmayan, Pasifik'te sayılmayanlar uyarılmaz!
Açıklama, "meşru"! Çünkü, deprem ve tsunaminin vurduklarından yalnızca Endonezya ve Tayland uyarı sisteminin 26 üyesi arasında. Ve tsunaminin çarptığı batıdan Hint Okyanusu ülkesi sayılırken, ancak doğularından Pasifik'teler. Sri Lanka, Hindistan mesela, sisteme dahil değil.
Lütfen bir harita açın ve Pasifik ile Hint Okyanusu ayrımına bir bakın. O ince çizgiyi görün. "İnce çizgi"ABD ile Japonya'nın kendilerini korumak için geliştirdiği "çağdaş uyarı sistemi" ile öteki taraftakilerin yoksul insanlarını korumak için hiçbir şey yapamadıkları, umursamazlık çamuruna gömüldükleri coğrafya arasındaki ince çizgi!
Uyarı sistemi, ABD'nin batısında 9 şiddetinde bir depremden sonra, tsunamiyi karşılamak için Japonya'nın 18 saate kadar zamanı olduğu yönünde. Veya tersi.
En son 1883'te, Krakatoa yanardağı yüzünden tsunami gören, dalgalara, çamurlara 36 bin kişi gömen "Hint Okyanusu", kendini boş vermişliğe terk ederken, uyarısızlığa terk edilirken, yanı başında Pasifik, "uyarı, tsunamiden korur" güvencesine kavuşmuş.
Siz yine de haritaya bakın, o "ince çizgi"yi gözlerinizle görün!
***
Mümkündü, umursamadılar
Dünyanın sadece doğal felaket bakımından değil, "insan felaketi" açısından da ne denli güvensiz olduğunu da görüyoruz. Kendi ülkeniz üstüne de biraz derin düşündürürse, iyi. "Kendi ülkesi" üstüne epey derin düşünmüş bir adam var.
Binlerce kişinin öldüğü Hindistan'dan Tad Murty, 30 küsur yıl önce Pasifik ve Kanada için geliştirilen tsunami uyarı sistemlerinin kurucularından. Kanada'da öğretim üyesi. Dünyadaki önemli tsunami uzmanlarından Murty, anavatanı Hindistan'ın hükümetlerini defalarca uyardığını, aldığı cevabın hep "O kadar para ayıramayız" olduğunu söylüyor.
"Ne kadar para, o kadar hayat" dünyasında, çok nüfuslu, çok yoksullu ama silaha ve cakaya çok para ayırabilenlerin açmazı! Murty'ye göre, depremin ilk dalgaları Hindistan'a ulaşana kadar epey zaman vardı, kaçış ve kurtarma için. Kimine göre Sri Lanka'da 2, Hindistan'da 34 saat bile olabilirdi.
Murty şunu söylüyor: "Aslında tsunamide tek bir insanın ölümü için bile gerekçe yok. Dalgalar tamamen tahmin edilebilir. Elimizde Hint Okyanusu'nun tamamı için dalga yolculuğu zaman şemaları var. Depremin merkezinden Hindistan'a vurana kadarki süre dört saat. Bu, uyarı için yeterli bir zaman.” On binlerce ölü çocuk ise bunu bilmiyordu!
***
Bakın bir de ne olmuştu
Bir olayın, bir haberin, bir acının, bir felaketin etrafında birçok açı var. “Objektif" denen bilgilerin, mesela ölü sayısının dışında, zaviye biraz da yüreğinizle, aklınızla şekillenir. "Sübjektif" açınız kimi şüphelerle, kimi verilerle oluşur; çöker yahut yeni bilgilerle takviye olur. Bu sütunda, "Tsunami uyarısı" üstüne bir zaviye oluştu; üç yazı ısrarla üstünde durdu.
ABD'nin yönettiği "Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi"nin, 15 dakika içinde, üyesi 26 ülkeye uyarı çıkardığını, deprem sonrasında dalgalar çarpana kadar 2-3 saat vakti olan Sri Lanka ile Hindistan'ın ise, "sisteme üye olmadıkları, uyarı cihazları bulunmadığı ve kimin aranacağı bilinmediği için" haberdar edilmediğini inatla yazdım.
Neye inatla? "Doğal felaket"in büyük haberini yaparken, feci yahut insani ayrıntılar üstünde dururken, bu "ayrıntı"nın ciddiyetinin gözden kaçırılmasına inat. Hint Okyanusu'nda, Afganistan ve Irak'ı bombalayan uçaklar ile 1700 askerî, 1500 sivil personelin bulunduğu ABD üssü Diego Garcia adası uyarılırken, diğer ülkelere, "bir tek can kurtarmak için bile" uyarı yapılmamış, yapılamamıştı.
İnadım sürüyor; kimi yerlerdeki başkaları gibi. Batı ve ABD medyasında, bu soru yavaş yavaş, epey yavaş olsa da, okyanus diplerinden yerüstüne çıkıyor. Avrupa Parlamentosu'ndan Nirj Deva, Sri Lanka'ya gitti ve sordu: "Bu uyarı sistemini yönetenler neden tsunaminin vurduğu ülkeleri uyarmadı? Hiç kimse uyarılmamış. Bu insanlar boş yere öldü. Cevap istiyorum. Neden?"
Yıllarca ABD yönetimleri için deprem araştırmaları yapan Edward Cranswick, Diego Garcia'da askeri birimler ile CIA'nın denizaltı uyarıcıları olduğunu, tsunamiyi mutlaka saptamış bulunduklarını, ama "gizli bilgi" diye hiç kimseyi uyarmadıklarını ileri sürüyor. ABD Senatörü; Okyanuslar Balıkçılık ve Sahil Koruma Alt Komitesi Başkanı Olympia Snowe da cevap arayanlardan:
"ABD Kongresi, yönetimin Hint Okyanusu'ndaki bazı ülkeleri neden uyarmadığını araştıracak. Uyarı merkezinin, depremin tsunami yaratacağını belirlediği halde, bu değerli, hayat kurtarıcı bilgiyi, tsunaminin vurduğu 11 ülkeyle neden paylaşmadığı bulunacak."
Sorunun teknik muhataplarından, Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi Müdürü McCreery'nin cevabı ise şöyle olmuştu: "Dünyanın o bölgesinde, temas kurabileceğimiz herhangi biri yoktu ki adres defterimizde."
Son dalga
Aslında felaketler adres sorabiliyor ama adilikler, adaletsizlikler, umursamazlıklar, açgözlülükler, emperyalist veya muktedir kibri, beton- imar affı fetişizmi; 50 bin can alan depremimizde olduğu gibi, binlerce insanı silip gömüyordu! O yazılarımdaki “son cümle” ile bitireyim yine:
Üstünde hayırlısıyla yeni bir yılı idrak edeceğimiz dünya, böyle bir gezegen işte!
Umur Talu kimdir?Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu. |