Umur Talu

18 Mart 2023

8'inci yıldönümünde; 'Seni başkan yaptırmayacağız!'

Muhteris kötülüğün, kibirli fesadın sınırı yok… Ama hafızamız uçmamışsa, kalbimiz kurumamışsa, aklımız durmamışsa, vicdanımız tükenmemişse bir sonu olabilir!

AKP'nin entegre tesisi olan ekranın içine zincirlenmiş iktidar hempaları "HDP korkusu" filan konuşup "Hizbullah mizbullah yumoşu" kusuyor…

Ekranın altındaki altyazı ise birazcık özerklik ilan etmiş, depremde kaldırılabilen enkaz içinde bulunabilen ceset sayısını, üstüne de selde yok olanların son sayısını yazıyor.

Mecburen.

İster istemez.

O sayıların aslında birer insan, birer hayat olduğunu ise pek umursamadan.

Bu ülkede her 100 seçmenden en az 10'unu temsil eden bir parti, elbette tartışılabilir ama, temsil ettiği her bir kişiyle birlikte "terörist" sayılıp onun üzerinden tüm muhalefeti vurmak için bir yerlerini yırtıyorlar…

Altyazıda on binlerce insan, "rant terörü, imar affı terörü, sorumsuzluk terörü, arsızlık terörü, helal terörü, fıtrat terörü, kader planı terörü" kurbanı olarak üç beş sayı, dört beş kelimeyle ölüp ölüp geçiyor.

Bu ülke ve her kesimden halkın zihni, sadece şu son 20 senedir değil tabii, neredeyse her daim, gerçekte neden korkup neyi çözmesi konusunda yamultulup durdu.

Elbette "terör, saldırı, pusu, tuzak, bomba"dan da korkulabilirdi ama deprem hakikatini hiç umursamadan adeta halkına "fay kapanı" kuran bir devlet zihniyetiyle değil.

Seçmeninin yüzde 10'unu, halkının belki daha büyük orandaki kısmını "kafadan terörist" sayıp insanı insana kör düşman eden bir fenalık hummasıyla değil.

Bir zamanlar samimi ya da değil, "açılım" denemiş olan başkasıydı sanki.

Nerede bitti açılım?

HDP'nin, Demirtaş'ın "Türkiyeli" rüzgârıyla ve şu kısacık grup toplantısındaki sözleri, kampanyası ve AKP'nin 2015'in "ilk" genel seçiminde ilk kez tek başına iktidarı kaybetmesiyle.

17 Mart, o tek mesajlı grup toplantısının ve şu sözlerin 8'inci yıldönümü:

"Sayın Recep Tayyip Erdoğan, HDP var oldukça HDP'liler bu topraklarda nefes aldığı müddetçe sen başkan olamayacaksın. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız. Seni başkan yaptırmayacağız. Seni başkan yaptırmayacağız."

O sırada 7 Haziran seçimlerine üç aydan da az kalmıştı…

AKP iktidarı ve Genelkurmay, IŞİD'den korumak için Süleyman Şah Türbesi'ni taşıma harekâtı yapıyor; harekât boyu YPG-PYD'den rehberlik ve eskort hizmeti alınıyor, üstüne üstlük, taşınan türbe de sonra onlara emanet ediliyordu.

Neyse işte… O seçimde Demirtaş yıldız, iktidar dümdüz değilse bile cızbız olmuştu.

Çekilir nane değildi ve nitekim Türkiye yine kana kana, kanaya kanaya, kana koştu. Eski bir yazımdan özetleyeyim:

9 Haziran: Diyarbakır'da Yeni İhya Derneği'ne saldırıda 4 ölü.
20 Temmuz: Suruç'ta Kobani'ye gitmek üzere toplanmış olan gençlere bombalı saldırıda 32 ölü.
22 Temmuz: Ceylanpınar'da iki polisin yataklarında uyurken öldürülmesi. Ki PKK cephesinde bu saldırı üstlenilmedi hemen; "bağımsız birimler" dendi. Ve bu saldırı, süreci bitiren milat oldu.
23 Temmuz: İki "şehit" daha: Diyarbakır'da bir polisin öldürülmesi. Aynı gün sınır ötesinden IŞİD ateşiyle bir astsubayın ölümü.
24 Temmuz: IŞİD ve PKK hedeflerine hava operasyonu. İncirlik'in ABD'nin IŞİD harekâtına açılması.
26 Temmuz: Lice'de patlayıcı dolu otomobille iki askerin öldürülmesi.
27 Temmuz: Malazgirt Jandarma komutanı ile eşi ve çocuklarının bulunduğu otomobile saldırıda Binbaşının "şehit" olması.
4 Ağustos: Org. Hulusi Akar'ın Genelkurmay Başkanı olması. (O gün atanan diğer üç kuvvet komutanıyla birlikte, bir yıl sonraki 15 Temmuz "FETÖ'cü" darbe girişimi sırasında "derdest" edilecekti!)
6 Eylül: Dağlıca'da "17 şehit"
12 Eylül: Davutoğlu ikinci kez başbakan.
10 Ekim: KCK'da "eylemsizlik kararı" çıkarken, Ankara Garı önündeki "barış mitingi"nde bombalarla katliamda 103 ölü.

Olayı kınayan, sonra çok sayıda katliamcı adayı gösteren, derken faili PKK olarak ifade eden, o arada canlı yayında "Anketler saldırı sonrası nasıl?" diye sorulunca "Oylarımız artıyor" cevabını veren Başbakan Davutoğlu!

1 Kasım: Yenilenen seçimlerde, haziranda yüzde 40.87 olan AKP oylarının 49.50'ye çıkmasıyla, yeniden tek parti iktidarı!

Çözüm sürecinin tamamen terk edildiği…
İktidarın muhtemelen "Çözüm ihtimali bize oy kaybettiriyor, HDP'ye yarıyor" kanaatine de vardığı; muhtemelen PKK'nın da "Demirtaşlı demokratik ihtimal"i gömmek istediği bir dönem.
Güneydoğu'da yeni yıkımların, sınır ötesi operasyonların, bir yıl sonraki darbe girişiminin öncesi işte!

Şimdi anlıyoruz ki, o sıralarda mesela Adıyaman'da Kıbrıslı voleybolculara, rehberlere "inşaat teröristi" olarak saldıran, apartmandan apartma Isias Otel, şıkıdım şıkıdım kapasite arttırıyormuş.

Hatay'da yüzlerce kişiyi yutan Rönesans Rezidans, kısa ve yanlış açılı kolonlarıyla onca insanı ölüme çağırıyormuş.

İsterseniz 23 Şubat 2015'den, büyük depremden 8 sene önce İskenderun Haber'de çıkar habere de bakalım:

"Hatay'da 7 ve üzeri büyüklüğünde deprem bekleniyor

Prof. Dr. Semir Över, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Deprem Araştırma Dairesi tarafından hazırlanan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası'na göre Hatay'ın kırmızı kuşak üzerinde birinci dereceden deprem bölgesinde olduğunu ve risk taşıdığını söyledi."

Tek parti iktidarı seçimde elden gidince tekrar tek parti iktidarı olabilsin diye memleket yeniden ve bir dolu korkuyla seçime giderken…

Isias ile Rönesans ve binlerce tuzak bina, kitle imha silahı olarak fay hattında pusuya yatmış.

Bir bakıma herkes cambaza bakarken, asıl büyük korku, aymazlık, sorumsuzluk, arsızlık teröristleri marifetiyle tuzağını kurmuş!

Muhteris kötülüğün, kibirli fesadın sınırı yok…

Ama hafızamız uçmamışsa, kalbimiz kurumamışsa, aklımız durmamışsa, vicdanımız tükenmemişse bir sonu olabilir!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk “ombudsman”lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.