Ümit Otan

24 Nisan 2017

Protezli ruhlar...

"Dostlarım, arkadaşlarım aylardır tutuklu; hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan, laf ola beri gele bağırtılar midemi bulandırıyor"

'Kadın Kokusu' filminde unutamadığım bir replik vardı. Filmi seyretmiş olanlar hemen anımsayacaklardır:
"Hiçbir şey kesilip atılmış bir ruh kadar tiksindirici olamaz. Bunun protezi yoktur."
Bence protezi var.
Sanırım kusurlarımıza alıştıkça, kusurlarımız sıradanlıştıkça en önemli "parçalarımızı" yitiriyor, yerine "mekanik" bir şeyler takıyoruz.
Önceleri yüzümüz kızarıyor, sonra "boşveer"li günlere varılıyor. Çıkarlarımızla kusurlarımız arasındaki "muhabbet" o denli ilerliyor ki, hayat bir başka "güzel" oluyor. Sonuçta ruhumuz bizi "dürtüklemek" zorunda kalıyor. 
İşte tam da bu noktada protez ihtiyacı hasıl oluyor.
Tiksindirici hayat bence bu hayat olmalı. 
Ruhları protezli hayat…
Tabii bu arada utanma duygumuz bizden utanıp kim bilir nerelere kaçıyor. Kim bilir hangi köşede, kısmış kıvranıp duruyor.
Eee vicdanı da bir yere kilitlemek, soluksuz bırakmak lazım.
Protezli hayatlarda vicdanın ne işi var.
Ne güzel söylemiş Halit Ziya:
“İnsanlar tuhaftır; fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa, mutlaka en evvel vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.”
İda, bahar fışkırıyor...
Renkler başımızı döndürüyor, sarhoş ediyor.
Derelerin müziğine kuş sesleri karışıyor.
Enginar, bakla bahçelerinde bir telaş bir telaş.
Ara sıra Zeus Baba esip gürlüyor, sonra güneş sulhu sağlıyor, ortalığı maviye boyuyor.
Ama ne yaparsak yapalım hayatın "kiri" gelip üzerimize sıvanıyor. Bazen Zeus Baba'nın hışmı da, gümbürtüsü de çaresiz kalıyor.
Dostlarım, arkadaşlarım aylardır tutuklu.
Hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan, laf ola beri gele bağırtılar midemi bulandırıyor. 
Aklıyla bağlantısını yitirmişlere diyecek bir şey yok da, aklıyla yaşayanların akıllarına nasıl mukayyet olabileceğini düşünüyorum.
Bu sevgisizlikten, hırçınlıktan, linçten, gözü dönmüşlükten, asmalardan, kesmelerden nasıl kurtulacağız bilemiyorum.
Şu güzelim doğanın ortasında bile insanın ruhunu tırmalayan bir şeyler oluyor. İçinizdeki huzursuzluğu bir yere boşaltmak istiyorsunuz. 
Çevresindeki ve içindeki sesleri duymamak, huzursuzluğundan kurtulabilmek için yazıyormuş Kafka...
Öyle mi oluyor acep?
Bilmiyorum...
Bildiğim bir şey var:
Şu sahte hayatların, yalancı suskunlukların, maskelerle gizlenmeye çalışılan sevgisizliklerin kederi hep bir yanımızda duruyor.
Ne yaparsak yapalım çevremizdeki ve içimizdeki sesler bizi boğuyor.
Aslında, İda huzurun cenneti, ama bazen yetmiyor. 
Mehmet Uzun'un Nar Çiçekleri'ndeki duyguları ne ise bugünlerde benim içimde de aynıları dolanıyor:
"Ve tam kapıdan çıkacakken seslendi annem:
- Yüreğini ört, insanlar soğuk
Üşürsün!"