Ümit Otan

25 Temmuz 2016

Darbelerle geçti ömür...

Eleştirilerden korkmayarak, dinleyerek, paylaşarak, itelemeden, ötelemeden, hain ilan etmeden yaşanılası bir dünya yaratmak mümkün.

İlkokul dörde gidiyordum...

Girit mübadili dedemin bütün gün neden ağladığını sorduğumda ilk kez tanıştım "darbeyle." Askerler yönetime el koymuşlardı. O günlerden, çocuk ruhumdan kalan ve hiç unutmadığım bir tümce vardı: "Sanıklar bağlı olmayarak yerlerini aldılar"

Radyodaki o "bariton" sesten ürkerdim, korkardım...

"İdam edildiler"in ne demek olduğunu, başbakan ve bakanların asılmalarıyla öğrendim.

Talat Aydemir'in ilk kalkışmasında affedilip, ikincisinde asıldığında delikanlılığa doğru yürüyordum.

Gençliğimde 12 Mart'la çarpıştım...

Şapkalarını alıp tüyenlerin, gencecik fidanların asılması için iki ellerini birden kaldırırken yüzlerindeki gülümsemeyi gördüm.

12 Eylül'de artık delikanlıydım. Siyah beyaz televizyon ekranlarda  "canlı canlı, kanlı kanlı"ydılar. Ülkeyi kurtarmaya gelmişlerdi. Uzaklardan bir ses, "Bizim çocuklar kazandı" diyordu. 

Şubatlar oldu, nisanlar oldu, hep oldu hep oldu...

Geldik bugüne...

Bu tuhaftı...

Evet görünenler askerlerdi, ama ağırlık "sivillerdi". Yıllardır konuşulan, bilinen ve bir türlü dokunulmayanlardı.

Televizyonlarda yetkilileri, konunun uzmanlarını, sözüm ona uzmanlarını izliyorum. Herkes şaşkın. "Nasıl böyle bir şey olabilir" sorusu ortalarda.

Oysa arşivlerde her şey yerli yerinde duruyor, kitaplar bangır bangır bağırıyordu. Bir çok konuda anlaşamasam da burada yiğidin hakkını yiğide vermem lazım. Hikmet Çetinkaya'nın kitaplarında bugünlere nasıl geldiğimiz satır satı yazılı.Okumamış olanlar bir baksın derim...

O en uzun gecede, aklımızın ucundan geçmeyecek olaylarla burun buruna geldik. Cumhurbaşkanı'ının arkasında esas duruşta bekleyen subayın bile "onlardan" olduğunu öğrenmek şaşkınlıktan öte korkutucuydu.

Şimdi TSK'nın, polis gücünün ve çeşitli kurumların nasıl düzeltilmesi gereği tartışılıyor.

Ben tam tersinden bakıyorum. Geneli düzelttiğimizde kurumlar da o düzene uyar. Demokrasi dedik, gerçek bir demokrasiye erişebildik mi? Hukukun üstünlüğü dedik, gerçekten bir hukuk devleti olabildik mi? Kaliteden çok kendi adamlarımızla iş yapmayı daha çok sevdik.

Sonra tapındığımız kurumlara küçücük eleştiri getirenlere düşman gözüyle baktık.

"Yoka sen ordu düşmanı mısın" naralarını çok sevdik.

Çağdaş bir Anayasa, gerçek bir hukuk devleti ve gerçek bir demokrasi, yaşadığımız "mış" gibi hayatları gerçek hayatlara dönüştürebilir.

Eleştirilerden korkmayarak, dinleyerek, paylaşarak, itelemeden, ötelemeden, hain ilan etmeden yaşanılası bir dünya yaratmak mümkün.

"Her şer'de bir hayır vardır"

Bugüne dek yaşadığımız şer'lerden bir hayır çıkaramadık.

Bu son olsun.