Ümit Kartoglu

04 Ağustos 2024

Katliam yasası için hatıra fotoğrafı

Yasa çıktı, çıktı ama şimdi daha çok hayvanların sesi olmamız gerekiyor, tıpkı Ricky Gervais'in dediği gibi: "Hayvanların sesi yok. Ama benim var. Hem de gür bir ses. Sesim onlar için. Onlar acı çekerken asla susmayacağım"

1990'larda Paris, Fransa'da Uluslararası Af Örgütü'nün hekimlerin işkencede ve idam cezasında yer almasının engellenmesine odaklanan bir toplantıda Türk Tabipleri Birliği'ni (TTB) temsilen katılmıştım. Konu ile ilgili TTB'nin karnesini herkes biliyordu. TTB, tıbbi personelin işkenceye karışmasını önlemek için kapsamlı ve proaktif bir yaklaşım benimsemiş, etik yönergeler, eğitim, savunuculuk, belgeler ve mağdurlara destek kombinasyonu aracılığıyla, insan haklarını korumaya ve sağlık profesyonellerinin en yüksek etik standartlara uymasını sağlamaya çalışmaya yönelik girişimleri ile bilinen bir meslek örgütü. Bu çabalar, insan onuruna saygı kültürünün teşvik edilmesinde ve işkence ile kötü muamelenin önlenmesinde oldukça kritik. TTB Merkez Konseyi 12 Eylül Darbesi sonrasındaki idam cezaları/infazları ile ilgili kamuoyunda tırmanan tartışmalar ve yükselen tepki üzerine 28 Eylül 1985 tarihinde idam cezasına karşı çıkan bir karara imza atmış, yargılanmış, sonuçta aklanmıştı. İdam cezası ise bu davadan tam 19 yıl sonra, 2004 yılında tüm suçlar yönünden kaldırılacaktı.

Uluslararası Af Örgütü'nün toplantısında idam cezası ile ilgili yaptığım kısa konuşma üzerine söz alan Fransız delegesi, idam cezasının olduğu bir ülkeden gelmekten utanç duyup duymadığımı sormuştu. Benzer amaçlar için kavga veren örgütlerin ve temsilcilerinin katıldığı uluslararası bir toplantıda böyle bir soruyu hiç beklemediğimi tahmin edersiniz. Asıl ayıbın ve utancın 20. yüzyılda hâlâ idam cezasının uygulanabildiği bir dünyada yaşamak ve ona karşı bir şey yapmamak olduğunu belirttim cevap olarak. İnsan hakları ile ilgili konular için halk oylamasının söz konusu olamayacağını, idam cezasının her ne nedenle olursa olsun politik bir kararla bir gün kaldırılacağına inandığımı, bunları da TTB'nin çabalarını özetleyen açıklamamda belirttiğimi söyledim.

Türkiye'de idam cezasının kaldırılmasına yönelik ilk girişim Bülent Ecevit döneminde 3 Ağustos 2002'de idam cezalarının "yakın savaş tehlikesi ve savaş hâli" ile sınırlandırılması ile başladı. AKP döneminde, 2004'te idam cezalarının tüm suçlar yönünden kaldırılması kararının en önemli motivasyonlarından biri ise Avrupa Birliği'ne katılma arzusuydu. İdam cezasının kaldırılması, AB'nin güçlü insan hakları duruşu ve idam cezasının yasaklanması ile uyumlu olduğundan, AB üyeliği için kritik bir gereklilikti. Kuşkusuz hem yurt içindeki insan hakları savunucuları hem de uluslararası kuruluşlar hükümeti idam cezasını kaldırmaya zorladı, ancak idam cezasının kaldırılmasındaki asıl motif hiçbir zaman etik değerler ve istisnasız yaşam hakkına saygı değildi. Yoksa son yıllarda cezayı kaldıran hükümetin idam cezasının yeniden getirilme olasılığı hakkında ciddi beyanlar vermiş olması nasıl açıklanabilir?

Yaşama hakkı salt insanlarla sınırlı değil. Yasama yetkisi, genellikle insan hakları ve onuru perspektifiyle insanların yaşam koşullarını, haklarını ve yükümlülüklerini düzenlemekle sınırlı gibi görünse de modern hukuk sistemlerinde bu yetki hayvanların haklarını da kapsamlı bir biçimde ele alıyor. Bu bağlamda, yasama organları tarafından çıkarılan kanunlar, hayvanların refahını koruma, yaşam alanlarını düzenleme, kötü muameleye karşı koruma gibi konuları içeriyor. Sokak köpeklerinin yaşama hakkını korumak, etik ve yasal bir yükümlülük olarak kabul ediliyor ve bu konuda atılan adımlar, toplumsal refahın en önemli parçalarından birini oluşturuyor. Bütün bu gerçeklere karşın, yasaya karşı taraf olan dernek ve kuruluşların dışlandığı, kamuoyunda tepkilere neden olan ve yaygın protestolara karşın sahipsiz sokak köpeklerine yönelik 17 maddelik "160 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" 2 Ağustos'ta Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Katliam yasası için katlettiği avının önünde fotoğraf çektiren avcı misali, kanun teklifinin TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmesinin ardından parti grupları TBMM kürsüsü önünde hatıra fotoğrafı çektirdiler.

Meclis kürsüsünde hatıra (zafer) fotoğrafı

Yasaların yaşatmak için var olduğunu unutan ve yasayı destekleyen milletvekillerinin çektirdiği bu hatıra (aslında "zafer") fotoğrafı akıllardan çıkmasın. Bu fotoğraf bana Meclis'te 20 Ocak 2015 tarihinde yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile 4 eski bakan Çağlayan, Güler, Bağış ve Bayraktar'ın yüce divana gönderilip gönderilmeyeceği oylanırken AKP'li milletvekillerinin gülerek verdiği pozu hatırlattı.

20 Ocak 2015 tarihinde adları yolsuzluk ve rüşvet iddialarına karışan 4 eski bakan Çağlayan, Güler, Bağış ve Bayraktar'ın yüce divana gönderilmesinin engellendiği oylamada AKP'li vekiller oy kullanırken

Kadın cinayetlerinden, çocuk istismarına, deprem sonrası kayıplardan vergi vermeyen şirketlere dek bir yelpazede verilen her bir araştırma önerisinin AKP-MHP vekillerinin oylarıyla reddedildiği bir mecliste sokak hayvanlarına AKP ve MHP'nin duyarlı davranmayacağını tahmin etmek güç değildi. Ama tarihe utanç belgesi olarak geçecek olan bir de hatıra fotoğraf çektirmek nedir? Neyin hatırasıdır bu?

Kemal Gökhan bu utanmazlığı "Cellat bile yüzünü örter!" diye çizdi.

 

Katliam yasası ile ilgi çok yazı yazıldı, söz söylendi, ben bunların içinde Facebook'ta kaybolmasın diye sevgili Necdet Turhan'ın 28 Temmuz'da yaptığı paylaşımı aynen buraya almak istedim.

Elinden ısırılmış ve Bursa Muradiye Devlet Hastanesi'nde kuduz aşıları olmuş bir görme engelli olarak yazıyorum bunları. Kendimce geliştirdiğim bir yöntem ile Nilüfer agora Çarşı yakınındaki koşu yolunda antrenman yaptığım bir akşamüstü... Biraz ilerimde daha önceden sesini tanıdığım hırçın sokak köpeğimiz yine havlıyor bana. Elimdeki baston onu kızdırıyor olmalı, hemen her zamanki tavrı bu. Neden bana ve elimdeki beyaz bastona bu denli hırçın bilemiyorum. Zira o bölgede başka köpekler de var, bazen uyurlarken onlara çarptığım oluyor, fakat hiçbir şey yapmıyor, yanımdan kaçıp gidiyorlar. Bu hırçın köpek "Bana doğru koşma" ya da "yürürken bastonunu sallama." diyor sanki. Hız kesmiyor ve üstelik yanına geldiğimde mesafemi de tayin edemeyip elimi kaldırıyorum ve elimden ısırıyor... Sonradan fark ediyorum çevresinde çocuk dostları var, onlara hırçın köpeğinizin rengini ve kulağında küpe olup olmadığını soruyorum. Evet kulağında küpe var. Fakat her şeye karşın kuduz aşısı olmalıyım. O akşamüstü tam bir macera oluyor benim için, geceye uzanan bir macera... Eve gidiyor, spor kıyafetlerimi değiştirmeden yanıma kimliğimi ve bir miktarda para alıyor ulaşımımın en kolay olacağını düşündüğüm Şehreküstü'ndeki özel hastaneye (şu an oradan taşındı) gidiyorum. Danışmadaki hemşire kendilerinde kuduz aşısı olmadığını ifade ediyor, Muradiye Devlet Hastanesi'ni soruyorum. Orada da olmayabileceğini söylüyor ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni öneriyor. Yalnızım nasıl olsa Bursa'yı iyi biliyorum düşüncesiyle de kimseden yardım almaksızın Tıp Fakültesi Acil'e ulaşıyor ve şaşırıyorum. Kuduz aşısı orada da yok. Bir tıp fakültesi hastanesi acilinde kuduz aşısı neden olmaz bilemiyorum. "Görme engelliyim ve şu an yalnızım. Beni bir ambulansla aşı olmam için oraya göndermeniz mümkün mü?" isteğim olumlu karşılanmıyor. Gerektiğinde vatandaşlardan yardım alarak ve Şehreküstü İstasyonu'ndan sonra bir taksi kullanarak Tıp Fakültesi'nde önerilen Muradiye Devlet Hastanesi aciline gidiyorum. Sonrasında aşı kartımın çıkartılması, belli aralıklarla gidip aşılarımı olmam şeklindeki malum süreç başlıyor.

Başıboş köpeklerin saldırıları sonucunda vefat eden çocuklarımız var. Onların ölmeleri ve daha farklı köpek saldırıları benim de yüreğimi sızlatıyor. Ancak kuduz tedavisi görmüş ve elindeki beyaz baston sebebiyle her zaman saldırıya uğrama potansiyelindeki bir görme engelli olarak bir kez daha tekrarlamak istiyorum: "KÖPEKLER ÖLDÜRÜLMESİN" çünkü çözüm bu değil...

Herkese sevgiler.

Necdet'in yazısını Sezen Aksu ve Ceylan Ertem'in Bizi Unutma parçası süslüyor. Yüreklerine sağlık...

Bu arada Ümit Kıvanç'ın klibini yaptığı "Anladınız Siz Onu" grubunun çıkış parçası diye Gecetreni YouTube hesabından paylaştığı, bütün bunların arkasındakilerin nasıl olduklarını anlatan İşte Biz Böyleyiz parçasını dinlemeyi unutmayın.

Yasa çıktı, çıktı ama şimdi daha çok hayvanların sesi olmamız gerekiyor, tıpkı Ricky Gervais'in dediği gibi: "Hayvanların sesi yok. Ama benim var. Hem de gür bir ses. Sesim onlar için. Onlar acı çekerken asla susmayacağım."

Ümit Kartoğlu kimdir?

Ümit Kartoğlu 1981 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu, aynı üniversiteden Halk Sağlığı uzmanlığını 1984 yılında aldı.

Türkiye'de sağlık sisteminde her kademede çalıştı. 1993 yılında Halk Sağlığı alanında doçentliğini aldı. 1988-1990 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeliği yaptı.

İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü'ndeki üç yıl görevden sonra, 1994'te ülkeden ayrılarak UNICEF'te sağlık danışmanı olarak göreve başladı.

2000-2001 yıllarında Güney Sudan'daki savaş sırasında uluslararası kuruluşların sağlık çalışmalarını koordine etmekle yükümlü Operation LifeLine Sudan'da Sağlık Koordinatörlüğü'ne getirildi.

2001-2018 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Cenevre Genel Merkezi'nde aşı kalitesi ile ilgili danışman olarak görev yaptı. Şimdi Extensio et Progressio danışmanlık şirketinin kurucusu ve CEO'su olarak görev yapıyor.

Kartoğlu 1974 yılından bu yana karikatür çiziyor, kişisel sergileri dışında Ohannes Şaşkal ile birlikte birçok ortak sergi açtı, ilk ortak sergileri Ankara ve İstanbul'da 1980'de Burhan Solukçu'nun anısına açtıkları K-ÖMÜR, son sergileri ise 2008'de Hrant Dink'in anısına Paris'te açtıkları Le Chiendent (Ayrıkotu) oldu. İlk karikatür kitabı ZAMAN ZAMAN Karakare yayınlarından 1986 yılında yayınlandı. 1980 darbesiyle Darwin'in biyoloji kitaplarından çıkartılması üzerine İldeniz Kurtulan'la birlikte "yoksun bırakılanlar" için DARWİN ve EVRİM KURAMI kitabını yazıp çizdi. Nihat Behram gurbetteyken şiirlerini karikatür kartpostalları olarak yayınladı.

Dr. Kartoğlu'nun yayımlanmış birçok bilimsel çalışması ve kitapları bulunuyor (Bu kitapların hepsi Kartoğlu'nun web sitesinden PDF ve ePUB3 olarak ücretsiz olarak indirilebiliyor).

Dr. Kartoğlu 2011 ve 2013 yıllarında yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle iki kez Ludwig Rajhman Halk Sağlığı Ödülü'ne değer bulundu. http://kartoglu.ch/