Uğur Gürses

03 Ocak 2022

Yüzde 40'lı dilime sıçrayan enflasyon

Eksik ölçümler de hesaba katılırsa Türkiye'de enflasyonun yüzde 20'li dilimden yüzde 40'lı dilime hızla atladığı görülüyor. Temkinli bakanları bile şaşırtacak ölçüde büyük bir sıçrama bu

Enflasyon günlük yaşamda tanık olunduğu biçimde, eksiği ile de olsa TÜİK ölçümü ile de tescil edildi. Türkiye çapında ölçülende de kelimenin tam anlamıyla sıçramış olduğu kayda girdi.

Çizgi: Tan Oral

"Faiz sebep, enflasyon netice" sözünün ne kadar yanlış olduğunu dile getiren iktisatçılar ve uzmanlara "mandacı iktisatçılar" yaftasını yapıştıran Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüksek fiyat artışlarını ise 'birtakım fırsatçılara' zimmetlemişti.

Ölçtüğü enflasyon tartışmalı hâle gelen TÜİK'in yayımladığı kapsam şu: Ülke çapında 81 il merkezinin tamamını içeren toplam 225 ilçeden derlenen, ayda 27 bin 980 işyerinden 550 bin 632 fiyat. Bu fiyatların bileşkesi olan TÜFE, aralık ayında yüzde 13.6 arttı. Yıllık artış ise yüzde 36.1 oldu.

AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 Kasım ayında devraldığı enflasyon oranı yüzde 31.8'di. O tarihten Aralık 2021'e kadar, bu kadar yüksek ve yakıcı bir enflasyon olmamıştı. İktidar, çoğu alanda olduğu gibi, 'aldığı yere' ya da gerisine bırakıyor.

Tüketici fiyatları; Eylül sonrası "Yeni Ekonomi Modeli" diye çıkılan yolda faiz indirimleriyle tetiklenen döviz kurlarının etkisiyle, sadece Eylül-Aralık arasındaki 4 ayda yüzde 21.8 artmış. Üretici fiyatlarında bu dönemde yüzde 40, ara malı fiyatlarında da yüzde 44.5 artış olmuş. Aynı dönemde döviz kuru artışı ise yüzde 51.

TÜİK mal grubundaki fiyatların son bir yılda yüzde 41.1 arttığını ölçerken, hizmet fiyatları artışını ise yüzde 22.3 olarak ölçüyor. Böylece TÜFE yüzde 36.1 çıkıyor. Hizmet fiyatlarında özellikle metropollerde katlanarak artan kiraların, TÜİK tarafından yıllık yüzde 12.2 gibi çok düşük biçimde, eksik ölçüldüğü çok açık. Bu da hizmet enflasyonunu düşük kılıyor, o da TÜFE'yi.

Bu tür eksik ölçümler de hesaba katılırsa Türkiye'de enflasyonun yüzde 20'li dilimden yüzde 40'lı dilime hızla atladığı görülüyor. Temkinli bakanları bile şaşırtacak ölçüde büyük bir sıçrama bu.

Gıda gibi temel bir tüketim alanındaki yıllık yüzde 44.7'lük artış da bunun göstergesi.

415 mal ve hizmet kaleminde, gıda ve enerji gibi fiyat dalgalanması olan ürünleri dışarıda bırakarak, en fazla düşen ve en fazla artanları da dışarıda bakarak medyan artış nedir diye hesap yapsaydık; enflasyon yüzde 38.9 çıkıyor.

Bu tablo, fiyatlama davranışının ne denli kötü bozulduğunun göstergesi. Aralık ayında 415 mal ve hizmet kalemin 364'ünün fiyatı artmış; oransal olarak yüzde 83'ünün.

İzleyen aylarda da devam edecek

Bu sadece geride kalan fiyat artış tablosu. Ocak, Şubat ve Mart'a uzanan gecikmeli yansımalar da olacak. Yılbaşı ile birlikte dönemsel tarife artışları, elektriğe ve doğal gaza yapılan zamlar silsileli biçimde yansıyacak. Örneğin, elektrik faturası yeni yılla birlikte yüzde 130'a yakın artan ticari işletmeler, üretim tesisleri bu maliyet artışını da yansıtacaklar.

Türkiye 90'lı yıllardaki gibi bir enflasyon patikasına giriverdi. Uyarılara karşın bilerek istenerek atılan adımlarla hem de. Uyaranlar da itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.

Hiçbir çerçevesi olmayan bir girişimle, "Faizi düşürelim, ihracatı destekleyelim, bunun bazı istenmeyen bedelleri olacak tabiatıyla" bakış açısıyla başlanan, bu "ezber bozucu" politika, tüm kesimlerin ekonomisine hasar verdi, refahını bozdu.

Tasarrufunu TL olarak tutan, geliri TL ile olan geniş bir kesim, 4 ay gibi kısa bir sürede yoksullaştı.

Örneğin Ağustos sonunda 100 TL'lik mali varlığı bulunan bir tasarrufçunun satın alma gücü 4 ay sonunda reel olarak 82 TL'ye geriledi. Bu tasarrufçu bankada faize yatırmış olsaydı Ağustos ayındaki 100 TL'si Aralık sonunda, giderek gerileyen mevduat faizleriyle 105.5 TL olacaktı. Bu tasarrufçunun da reel mali varlığı enflasyonla 86.5 TL'ye gerileyecekti.

"Amaç ihracattı" diyecek olanlara da sanırım maliyet artışları yeterli yanıtı veriyor. Kur artışı yüzde 51, ara malı fiyat artışları yüzde 44.5. Hele ki enerji maliyet artışı yüzde 51.9 olurken, rekabetçi bir ihracat mümkün mü?

Peki ne olacak?

Merkez Bankası faizleri yüzde 14'te tutmaya ya da düşürmeye devam ettikçe TL'den kaçış sürecektir. Bununla 'enflasyon-devalüasyon' döngüsü güçlenecektir.

Bu tür oyunlarla ekonomik birimler daha fazla dolarizasyona yaklaşıyor. Döngüye katkı veriyor.

Muhtemelen 'düşük faiz' takıntısından dönüş olmayacak, ancak bu yüksek enflasyondan etkilenen kesimlere yapılacak bütçe transferlerinin artması olasılığı yükselecektir. Bunun enflasyon patikasını da bütçe açığını da daha yüksek bir aralığa çekmesi muhtemeldir.

Ekonomide siyasete zaman ve alan kazandırmak için atılan bu maceracı adımlar, ne yazık ki daha da kötü bir noktaya taşıyor.

Ağır çekimdeki kazadaki hasar büyüyor.



Not: Yüksek enflasyonun açıklandığı saatlerde "piyasa tepkisi olumlu oldu" tablosu çizmek için kamu bankalarına döviz sattırmanın, yine ve yeniden rezerv kaybı yaratmaktan başka bir işe yaramayacağı hâlâ anlaşılmadı.