Uyguladığı politikalarla enflasyonu patlatan iktidarın halka bunu "dünyada da enflasyon patladı" diye açıklaması tam anlamıyla büyük bir demagoji, yalan.
Ukrayna işgali ile küresel çapta emtia, gıda ve enerji fiyatlarında artışın tüm ülkelere getirdiği 'gölgeye' sığınmak ayrı bir çaresizlik. Zira 'nevi şahsına münhasır' tercihlerle 'faiz düşürerek enflasyonu düşürme' deneyinin Türkiye'yi sürüklediği yer üç haneli enflasyonlu yere doğrudur.
Desen: Selçuk Demirel
Nasıl başladı?
Derme-çatma ekonomi deneyine girişeli 6 ayı geçti. Sonuçlar oldukça vahim. Hızla yoksulu daha yoksul, orta sınıfı da yoksullar ligine iten bir hızda ilerliyor.
İddia oydu ki 'Merkez Bankası faiz düşürecek, kurun yükselişi ihracatı arttıracak, bu cari dengeyi düzeltecek, bu da enflasyonu düşürecekti'. Bu yolda artan fiyatlar, yükselen enflasyon gibi olumsuz faturaların olacağı, bunun da 'doğru yolda bir bedel' olarak kabullenilmesi anlatılıyordu alttan alta.
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun eylül başındaki konuşmasında, küresel olarak enflasyonda artış getiren nedenlerin geçici olduğu ve çekirdek enflasyona bakılmasını ima eden sözleri, 'faiz indirimlerine yol yapıldığını' ortaya koyuyordu. Öyle de oldu.
Yılsonuna kadar faiz indirimleriyle kur patladı, enflasyon patladı. Buna bir fail bulmaya çalışan iktidar söylemi, 'bir takım fırsatçı tüccar', 'spekülatör' gibi muğlak 'iç düşmana' fatura çıkarılmaya dönük bir patikaya girdi.
Ukrayna'nın işgali ile dünyada artan enerji, emtia ve gıda fiyatlarına yaslanıp, bu defa "dünyada da enflasyon arttı", "Avrupa'da da 7 kat artış var" gibi 'kaçış rampaları' bulundu. Halkta geçim sıkıntısına 'rıza oluşturma' çabası gösterildi.
Sonuç ne oldu?
TÜİK'in pazartesi günü açıkladığı verilere göre mart ayında tüketici fiyatları yüzde 5.46 artarak yıllık enflasyonu yüzde 61.1'e fırlatmış durumda. Bu derme-çatma 'nevi şahsına münhasır' ekonomi politikasına girilmeden önceki enflasyonumuz Ağustos 2021'de yüzde 19.25'te idi. Bu seviye bile, başkanlık rejimine görmeden önceki 10 yılın (2008-2018) ortalama yıllık enflasyonu olan yüzde 8.5'in iki katından fazlaydı.
Ne birtakım spekülatörler ne de Ukrayna krizi 'evdeki yangının' temel sebebi değil. Tamamen 'ev yapımı'. "Küresel fiyatlar arttı bizde de artış oldu" sözü, küresel fiyatların gölgesine sığınarak yanlışını örtmeye çalışanların bir yalanı.
Bunu anlamanın basit bir yolu var; mademki bizi de etkileyen bir küresel enerji, emtia ve gıda fiyat artışı var, o halde bunların arındırıldığı fiyat artışlarına bakarak Avrupa ve Türkiye'de ne olduğuna bakılmalı.
Onun da yolu, çekirdek fiyat değişimlerine yani enerji ve gıda hariç tüketici fiyat artışlarına bakılmasından geçiyor.
Tablo net: AB'de mart ayında yüzde 7.5'e tırmanan bir enflasyondan enerji ve gıda fiyatları dışlanarak hesaplanan çekirdek fiyat artışı yüzde 3 çıkıyor.
İşte Avrupa'nın geçici diye gördükleri şey bu. Yani makul enflasyon seviyesi ya da fiyat istikrarı diye gördükleri yüzde 2'lik enflasyondan sapmayı izledikleri yer çekirdek enflasyon, son birkaç aya kadar yüzde 2.5'larda seyrederken bunu idare edilebilecek bir sapma olarak görüyorlardı.
Türkiye'de ise TÜFE yüzde 61.1, enerji ve gıda hariç TÜFE ise yüzde 48.4 olmuş. Kötü siyasetin gölgesine sığındığı etkiler çıktığında, elimizde yüzde 50'ye yakın kütleli bir enflasyon kalıyor.
O yüzden kimse dünyadaki enerji ve gıda fiyat artışlarının gölgesine sığınamaz.
Ayrıca, yöneten siyasetin gölgesine sığındığı enerji fiyatlarının Euro Bölgesi ülkelerde ve Türkiye'de hane halkına yansıması da belirgin biçimde 'evdeki kötü yönetimin' fotoğrafı olarak ortada.
Vatandaş mı külliye mi?
Doğrusu şaşırtıcı olmasa da ilk üç ayda ücretlilerin maaşlarının yaklaşık dörtte birini (yüzde 22.8) eriten bir enflasyona yol açan politikaları izleyen Bakan Nebati, Bursa'da yaptığı konuşmada dövize endeksli Kur Korumalı Mevduat (KKM) övgüsü yapıp başarı olarak sunarken, Külliye'den taltif beklediği çok açık. 'Başarısının' keskin bıçak tarafı ise aslında halkın enflasyonla yoksullaştırılması. Bireyleri ya da kurumları enflasyona karşı koruyacak TL cinsi araçları yok eden Bakan, dövize endeksli KKM promosyonu ile koltuğunun derdinde.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ise asgari ücretin hızla eriyen dörtte birini telafi etmek yerine, diğerleri gibi 'küresel koşullara' topu yuvarlayıp, "Enflasyonla mücadele etmek birinci görevimiz, öncelikli hedefimiz ama bugünkü dünya konjonktürünün Türkiye'ye yüklediği bir mesele olarak boyutu görmek lazım" diyordu. Bilgin, geçen hafta asgari ücretin yeniden belirlenmesi konusunda ise "enflasyon-ücret artışı sarmalına sebep olacak bu tür yaklaşımları yanlış buluyorum. Olağanüstü şartlar ortaya çıkar o zaman düşünülebilir ama bugün gündemimizde böyle bir şey yok" diyordu.
Ürününü pazarda satan fiyatını güncel maliyetlere göre ayarlarken, yakıcı bir yüksek enflasyonla karşı karşıya gelen ücretli kesimin asgari sınırındaki emekçiler siyasetin keyfini beklemek zorunda. Ara malına zam geldiğinde kimseye sorulmuyor, işgücüne gelince 'sarmal'.
Daha ötesi, Enflasyon Araştırma Grubu'nun (ENAG) mart ayına dair fiyat artışı hesaplaması aylık yüzde 11.9'u, yıllık bazda ise yüzde 142,6'yı gösteriyor.
Üretici fiyat artışları ise enflasyonun tırmanmaya devam edeceğinin öncü göstergesi. Enerji maliyetlerindeki yüzde 15'lik artışlar yanında, enerji dışın dayanıklı-dayanıksız ve sermaye mallarındaki yüzde 9'a yaklaşan maliyet artışları TÜFE'deki yüksek artışları devam ettirecektir. Mart ayında tam 20 yıl önceki seviyesine gelen yıllık enflasyon 2001 krizinin en yüksek noktasına doğru, yüzde 70'li seviyeye doğru ilerliyor.
Yüzde 14'lük politika faizi, yüzde 16-17'lik mevduat, yüzde 20-25'lik ticari kredi faizleri TL'den kaçışı destekleyen, şirketler için mal, hammadde stokunu, bireylerde de döviz-altın tercihini arttıran bir patikayı güçlendiriyor.
Geniş bir orta gelir grubu, orta sınıf, hızla dar gelirlilerin geçim koşullarına itiliyor. Her alanda olduğu gibi, refah göstergelerinde hızla 2000'lerin başlarına doğru 'dönüş' izleniyor.
Türkiye, sonuçlarına kim nasıl bir bahane bulursa bulsun; bilerek istenerek yürürlüğe sokulan "faizi düşürerek enflasyonu düşürme' deneyinin, kendi yurttaşları için sancılı bir yoksullaştırma sürecine, başkaları için de 'ilginç bir deney' tanıklığına sahne oluyor.