Küresel konjonktür göstere göstere değişip fırtınasını Türkiye’ye taşırken, ne mi yapıyoruz? Ülkeyi yönetenler kapıyı pencereyi sonuna kadar açarak kendi siyasi ajandalarının başköşesindeki seçim kaygısına odaklanıyor. Kör gözüm parmağına ekonomi politikası uyguluyor.
Avrupa’daki doğal gaz fiyatları cuma günü tarihi rekor seviyede kapandı: 339 Eur/mwh. Yani bin metreküpü 3 bin 600 Euro.
Henüz Rusya Ukrayna’yı işgal etmemişken 2021 ağustos sonunda doğal gaz fiyatı 27 Eur/mwh yani bin metreküpü 287 Euro idi. Ki bu fiyat bile pandemi öncesinin iki katı anlamına geliyordu.
Bu yılın Haziran ortasından itibaren 85 Euro’luk fiyat seviyesinden yükselişle ağustos başında 200 Euro’yu geçti. Şimdi de 300 Euro’nun üzerinde. Yani şimdi bin metreküpü 3 bin 600 Euro. Bunun ham petrol fiyatı karşılığı 550 doları geçiyor. Oysa aynı anda brent tipi ham petrol fiyatı 100 dolar civarında. ABD ve Kanada’daki doğal gaz fiyatı ise Avrupa’nın onda biri fiyat seviyesinde seyrediyor.
Bu fiyat seviyesi ile kışa girilirse ve fiyat kalıcı olursa Türkiye’nin enerji faturası 3-4 kat daha büyük olacak.
Türkiye’nin netleştirilmiş enerji faturası Haziran itibariyle son 12 aylık dönemde 67 milyar dolar oldu. 2021 Haziran’ında 12 aylık dönem için ödenen fatura 27 milyar dolardı. Pandemi öncesi 2019’da ise 36.5 milyar dolar olmuştu.
2022-23 arası fiyatlar bu çılgın seviyeyi korursa en az 3 kat büyük bir fatura söz konusu olacak. Fiyat geçen seneki kabaca 70-80 Euro seviyesinin iki katına yani bin metreküpü bin 600 Euro'ya gerilerse bu bile mevcut ödemeler dengesi çerçevesini ve boyutunu çok zorlayan bir tutarın ortaya çıkması demek olacak.
Ak akçe siyasi beka için mi?
Asıl mesele, küresel koşullarda böyle bir darboğaz varken, ‘rüzgâra karşı’ kör gözüm parmağına duruşunu devam ettiren temelsiz ve uydurma bir ekonomi politikasının mevcudiyetidir. Enerji krizi, içeride ilave olarak ‘krizin enerjisi’ halini alıyor.
Malum TL’yi değersizleştirecek her şey yapılıyor; bu krizin içindeyken faiz indirimi ile adeta fitilleniyor. Yılbaşından bu yana TL’den kaçışa karşı uydurulan ‘Kur Korumalı Mevduat’ mekanizmasına karşın döviz talebi daha da şiddetleniyor. Kimi birey ve kurumlar, şirketler döviz varlıklarını artırırken, kimileri de döviz yükümlülüklerini azaltıyor.
Bu ekonomi politikasının siyasi direktifle hamisi atanan Merkez Bankası ise yılbaşından bu yana örtülü biçimde yaklaşık 60 milyar dolar gibi devasa bir döviz müdahalesine karşın TL’deki erozyonu engelleyemiyor.
Soru şu: Doğal gaz talebinin yükseleceği ekim ortasından itibaren BOTAŞ’ın aylık en az 9-10 milyar dolara çıkabilecek ödemeleri hangi rezervlerle yapılacak?
2021 Ekim-2022 Haziran arası dönemde Türkiye’nin enerji ödemeleri 57 milyar dolarken, bunun 23 milyar dolarlık kısmı BOTAŞ’ın Merkez Bankası’ndan satın aldığı dövizlerden oluşuyor. Yani yüzde 41’i.
Grafikte de görülüyor; doğal gaz fiyatlarındaki tırmanış birkaç aylık gecikmeyle ülkenin ithalat faturasına yansıyor. Yılın ilk altı ayında geçen yılın haziranına göre kabaca üç katı artmış olan doğal gaz fiyatı aylık enerji faturasını da kabaca iki kat artırmış durumda. Anlaşmalara bağlı olarak gecikmeyle yansıyor.
En son haziran ayında 6.6 milyar dolarlık fatura ödendiğinde, ortalama fiyatların 110 Euro civarında olduğu görülüyor. Temmuz ayında ortalama fiyat 172 Euro, ağustosta ise 233 Euro. Cuma günü kapanış fiyatı ise 339 Euro.
Henüz fiyatın hazirana göre yüzde 60 yüksek olduğu temmuz ayı faturasını bilmiyoruz. Ağustos ise haziran ortalama fiyatının iki katından fazla. Cuma kapanıştaki fiyat ise haziranın 3 katı.
Bugün işte şimdi muhtemelen aylık 10 milyar doları geçecek bu faturaları ödeyebilmek için gereken dövizlere ihtiyacın olduğu zaman. Ama ne yazık ki ‘kara gün’ için değil, yanlış bir ekonomi politikasındaki delikleri tıkamak için ‘ak akçeler’ harcanıyor.
Bütçeye ne olacak?
Enerji faturasının ödemeler dengesinde katlanacak döviz ihtiyacı yanında kamu bütçesinde de devasa bir yük getirmesi kaçınılmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın henüz Ukrayna krizinin birinci ayında 21 Mart tarihinde yaptığı konuşmada, 2021’deki elektrik ve doğal gaz sübvansiyonuna kamunun mali yükünün 165 milyar TL olduğunu, 2022 içinde de bunun 300 milyar TL’ye çıkmasının beklendiğini söylüyordu.
Muhtemeldir ki o günkü fiyatlar seviyesinde yapılmış bir tahmin olmalı.
Doğrusu 2021’deki bütçeye yansıyan sübvansiyonun çoğu yılın son çeyreğinde gerçekleşti. Doğal gaz fiyatının 50 euro/mwh seviyesini geçip 100 euro/mwh seviyesine çıktığı dönemde.
2022’nin ilk çeyreği ve ikinci çeyreğindeki günlük fiyat ortalaması yaklaşık 100 euro/mwh iken, üçüncü çeyreğin iki aylık döneminde 202 euro/mwh oldu. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2022 için telaffuz ettiği toplam sübvansiyon miktarı 300 milyar TL, 2022’nin ilk çeyreğindeki 100 euro/mwh üzerinden varsayılan bütçe yükü ise en az yüzde 50 fazlasını dikkate almak gerekiyor. Bu da 450 milyar TL gibi devasa bir yük demek. Tabii ki fiyatların 200 euro/mwh seviyesinde seyredeceği varsayımıyla. Cuma kapanıştaki gibi 300’ün üzerindeki bir fiyatın faturası çok daha ağır olacaktır.
Bir de sübvansiyonun boyutu ile ilgili varsayım gerekiyor.
Enerji fiyatlarındaki artışın hane halkı ile sanayi ve ticaret işletmelerine ne ölçüde yansıtılacağı da önemli. Seçim arifesinde hane halkına sınırlı yansıtma muhtemel olsa da sanayi ve ticaret kesimine gelecek yansımanın üretim maliyetlerini çok yükselteceği açık.
Ayrıca, enerji faturasının büyümesi nedeniyle döviz rezervinde ilave erimeler de Merkez Bankası’nın bu mevcut ultra gevşek para politikasıyla kuru tutması mümkün olamayacaktır. Buradan gelecek bir kur baskısı ve TL’deki değer kaybının da maliyetleri ve enflasyonu azdıracağını kestirmek hiç de güç değil.
Enerji fiyatlarındaki astronomik artış tablosu, yanlış ekonomi politikasıyla birlikte; Türkiye’de tüm zamanların en yüksek enflasyonunu ve son 20 yılın en yüksek bütçe açığını gösterme potansiyelini taşıyor.
İşte bu yüzden, Merkez Bankası durup dururken bankalara daha fazla Hazine tahvili tutmalarına yönelik kurallar seti geliştirip duruyor olmalı.
Uğur Gürses kimdir? Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı. 1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı. 1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı. |